“Ciddi alıcılara pazarlık payı vardır. Okulun bir yıllık masrafı 40 öğrenci ücreti ile karşılanmaktadır. 41. öğrenciden sonra her öğrenci için yüzde 100 kar olacaktır. Bir yılda kendini amorti etmektedir. Ev ve araç takası olur.”

“Devlet garantili rehabilitasyon merkezi devren kiralıktır. 320 faturalı öğrencisi var.”

“Öğrencili, öğrencisiz devren okullar… Sahibinden kiralık ultra lüks eşyalı okul binası.”

“Sektörde yüzlerce memnun müşteri referansıyla… Alırken de satarken de kiralarken de kazanın. Hayat boyu kazandıracak yatırım.”

Öğrencilerin eğitim hakkının; öğretmenlerin, eğitim emekçilerinin mesleki, özlük, ekonomik haklarının, yaşanmışlıkların, paylaşılanların, yaşanılan mağduriyetlerin söz konusu dahi olmadığı satılık, kiralık okul ilanları yayınlanıyor.

Eğitimin piyasalaştırılması, öğrencilerin, eğitim emekçilerinin haklarının yok sayılması en gerçek, en sahici, en acı, en can acıtıcı ifadeler ile ilan ediliyor. Sektör, müşteri, yatırım…

Onlara göre okullar sektör, ticarethane; öğretmenler, eğitim emekçileri ucuz iş gücü, öğrenciler, veliler müşteri, eğitim kârlarına kâr katacakları yatırım…

Alırken de, satarken de kiralarken de kazanın, diyorlar. Alınan, satılan, kiralanan ise öğrencilerin umutları, gelecekleri; eğitim emekçilerinin yıllarca mesleklerini kazanmak için döktükleri alın teri. Hababam Sınıfı’nın o unutulmaz sahnesi ve Mahmut Hoca’nın o cümlesini duyarken hissettiklerimiz şimdi her zamankinden daha güçlü yankılanıyor her yerde: “Ben tüccar değilim, eğitimciyim.”

Ve yarattıkları kâbus devam ediyor. “Telafide ben de Varım” programı kapsamında okullar TÜGVA’lar, Ensar’larla kuşatılmış durumda… Salgında uzaktan eğitime hiç ulaşamamış, çalışmak zorunda bırakılmış, erişebilse dahi devamlılığı sağlanamamış milyonlarca çocuğun ve gereksinimlerinin tespit edilmesine dair tek bir çalışma yapılmamış ve bir kuruş dahi bütçe ayrılmamış “telafi” programı…

Ülke genelinde kaç okulda telafi çalışması yürütülüyor? Kaç çocuk telafi programına katılıyor? Çocukların hangi gereksinimleri nasıl karşılanıyor? Tek bir açıklama, paylaşılan en ufak bir veri dahi yok. Milli Eğitim Bakanı 22 bin okulda 8 milyon öğrencinin telafi programına katıldığını açıklasa da kursların önemli bir bölümü kontenjan dolmadığı için açılmadığından sağlıklı ve gerçek bir veri hala açıklanmamıştır.

Ve Muş’ta bir Kuran kursunda kalan 12 yaşındaki bir çocuğun kemerle tuvalet kapısının koluna asılmış olduğu haberi yayınlanıyor sayfa sayfa… 12 yaşında… Bir çocuk… Diyarbakır’ da yaşayan ailesinden kilometrelerce uzakta bir Kuran kursunda… Kemerle tuvalet kapısının koluna kendini asmış... Aile “intihar girişimi”ni kuşkulu bulduğunu belirtiyor… Her kelime insanın yüreğinden parçalar kopartıyor. “Telafi” edilmeye çalışılanın 12 yaşındaki bir çocuğun yaşamına dair umutlarının olmadığı ise yüzümüze şamar gibi çarpan bir gerçek…

Hatay Dörtyol’ da Kuran kursunda bir ÇOCUK… Defalarca darp ediliyor. Küçücük bedeni havaya fırlatılıyor, art arda tokatlar atılıyor. O görüntülerin her saniyesi dayanılmaz bir acı…

BirGün’de Mustafa Mert Bildircin’in hazırladığı habere göre Kuran kurslarına 12 yaş sınırı getiren düzenlemenin kaldırılmasıyla birlikte yalnızca resmi veriler üzerinden ve sadece okul öncesinde 2015’te 15 bin öğrencinin eğitim gördüğü 4-6 yaş Kuran kurslarına 2020’de 181 bin 808 ÇOCUK; son 4 yılda 523 bin 823 ÇOCUK gitmiş durumda… Neler yaşadıkları ise yalnızca onların hafızalarında şimdi…

Bu karanlık, bu kuşatılmışlık böyle devam ederse daha fazla ne yaşanabilir? Çocuklara, gençlere, eğitim emekçilerine daha fazla ne yaşatılabilir? Bu kâbustan nasıl çıkılır? Tüm bu soruların cevabı ise bizde…