Altın Palmiyeli fim Dheepan bu hafta Filmekimi’nde gösterilecek. Saint Petersburg’da yarışma dışında gösterilen filmi ilgiyle izledim ama ben bu filmin mesajını almayayım

Bu hafta Saint Petersburg’da (Rusçada Sankt Peterburg) 25. İnsanlığa Mesaj Uluslararası Film Festivali’ndeydim. FIPRESCI jürisi olarak, uzun metraj belgeselleri değerlendirdik ve ödülümüzü İsviçreli yönetmen Markus Nestroy’un “Yukarısı ve Aşağısı” (Abıve and Below) adlı filmine verdik.

Festivalde yarışmalar dışında da zengin bir program vardı. Cannnes Festivali’nden Altın Palmiye’yle dönen ve bu hafta Filmekimi’nde gösterilecek olan “Dheepan” bu filmlerden biriydi. Filmekimi vesilesiyle “Dheepan”a ilişkin görüşlerimi yazmak makul görünüyor.

Jacques Audiard’ı son 3 filmiyle tanıyorum: “Bir Peygamber”, “Pas ve Kemik” ve şimdi de “Dheepan”. Audiard kesinlikle stil sahibi bir yönetmen. Filmlerinin seyirciyi içine alan bir ritmi var. Toplumun kenarda kalmış, sesi pek duyulmayan karakterlerine de özel ilgisi var yönetmenin. “Bir Peygamber”de genç bir Arap, “Pas ve Kemik”te bir sokak dövüşçüsü, “Dheepan”da ise Sri Lankalı göçmenler ön planda. Ama Audiard’ı asıl ilgilendiren sanki şöyle bir şey: Bir defa yönetmen şiddette meyyal ve şiddeti çok da iyi uygulayabilen karakterlere bir hayranlık duyuyor. Bu karakterlerin marjinaller, esmerler olması belki de onlara mistik bir hale ekliyor. Bilinmeyene inanmak daha kolay. Bu marjinal kahramanlara inanmak da belki bu yüzden daha kolay.

dheepan-insanliga-mesaj-ve-filmekimi-76860-1.Şiddetin türlü halleri
Şiddeti estetize ederken bir yandan da son derece ortalama bir hayatı vaaz ediyor Audiard. Kahramanlar şiddetin içinden geçtikten sonra, bilinmeyen değil, tam da bilinene ulaşıyorlar: Kendi ailelerini kuruyorlar. Zaten şiddetlerinin de siyasi bir içeriği yok, bireysel bir içeriği var. Filmlerin kahramanlarının rakipleri, hem “Bir Peygamber”de hem de “Dheepan”da mafya üyeleri. Dheepan’ın filme politik bir karakter, bir Tamil Kaplanı olarak başlamış olmasının, onun savaş sanatına hâkimiyetini açıklamaktan başka bir işlevi yok. Audiard’ın filmi anti-politik bir film. “Göçün eski kolonyalistlerinizin ülkesine, 5 çayınızı için ve huzura kavuşun” dediği bile söylenebilir. Abartmıyorum.

Filmin hikâyesi
Filmin konusunu biraz anlatmakta yarar var bu aşamada. Filmin kahramanı Dheepan bir Tamil savaşçısı. Ama Tamil Kaplanları’nın yenilgisi kesinleşince, Dheepan yoldaşlarını gömüp Fransa’ya göç eder. Ona, daha önceden tanımadığı ama inandırıcı görünmek için ailesi olarak tanıttığı Yalini adlı genç bir kadın ve İllayal adlı genç bir kız eşlik ederler.

Dheepan mafyanın hâkimiyetindeki bir sosyal konut kompleksinde kapıcı olarak iş bulur. Yalini ise hasta bir eski mafya üyesinin bakıcılığını üstlenir. Yalini bir femme fatale gibi kendi çıkarının peşinden koşarken hem Dheepan’ı tavlar hem de mafya lideriyle flört eder. Dheepan bir aşamada eski liderlerinden biriyle karşılaşır. Tek gözlü, çirkin bakışlı bu adam artık politikadan kopmuş olan Dheepan’ı, “titreyip kendine dönmediği” için döver. Seyirci olarak, hepimiz, Dheepan’ın politikadan elini ayağını çekmiş olmasına çok seviniriz.
Dheepan için mafya liderine haddini bildirmenin ve kadını hizaya getirmenin zamanı gelmiştir. Erkek dediğin kadınını savaşarak kazanır ve bu aşamada Dheepan’ın içindeki Tamil kaplanı canlanır.

Mesajı almayayım
Üslubumdan da belli ya, beni bu konu etkilemedi hiç. Evet, filmi ilgiyle izledim ama ben bu filmin mesajını almayayım. Hele filmin, Sri Lanka’nın eski efendisi İngiltere’de biten bir son sahnesi var ki, “lekesiz zihnin ebedi pırıltısı”nın tablosu gibi. Şaka mıydı acaba? Belki de ben asıl mesajı hiç anlamamışımdır. Ama bu şiddet erbabı erkeklerin, herkesi pataklayıp ailelerini kurdukları Audiard filmleri bana bir şey vermiyor. Mesele politikayı reddedip aile kurmaksa, bunun için cehennemin içinden geçmeye de gerek yok zaten.