Ego kavramı Türkçe’de çektiğini başka dilde çekmiş midir, bilinmez. “Süperego”yu şişkin bir ego zannedene, bir başkasının “egoları”ndan şikâyet edene, illa “ego”dan ya da “egolardan” kurtulmak gerektiğinin iddia edilmesine tanık olmaktan biz bile yorulduysak, kelimenin kendisi bitap düşmüş olmalı. Ankara’daki elektrik, gaz ve otobüs idaresi olan EGO’dan bahsetmiyorum bile.

Bütün bu muhabbet, bencilliğin kötü bir şey olduğu yolundaki genel kabul gören görüşe dayanıyor galiba. Asla ben demeyip “biz”, “milletimiz”, “ümmetimiz”, “davamız” adına konuşanlar da bu genel kabulden faydalanmış oluyorlar: “Kendim için bir şey istiyorsam namerdim” kafası, yeni bir kafa da değil sonuçta.

İnsanın aklına tuhaf sorular geliyor doğrusu. Mesela, “ego”dan kurtulmak gerçekten her halükârda iyi bir şey midir? “Ego”su olmayanın süperegosu ve idi ne haldedir? Yoksa, egodan kurtulmakla kastedilen tekamül için önce bir birey olduğunun farkına varmak gerekiyor olabilir mi?

Bütün bunları düşünecek zaman değil belki. Belki de tam zamanı. Psikiyatristler birliğinin ülkeyi yönetenlerle ilgili kaygı verici açıklamalar yaptığı, sürekli “ön kesme” ve “üst akıl” gibi kavramlarla konuşulan bir haldeyiz. Ve ben hâlâ, hepimizin şifa bulması için yapılacak şeyleri sadece siyasetçilerden beklemenin safça olduğunu, hasta olduğumuzu, bize hekim gerektiğini düşünüyorum. Ama varolan düzen açısından “bizden” ya da “insan” sayılmadığım için bu düşüncelerin şimdilik çok da önemi yok.

Öyleyse size kimseyi ürkütmeyecek bir kitaptan bahsedeyim: “Survival of the nicest”. Stefan Klein imzalı kitap, adını affedersiniz Darwin’in affedersiniz evrim teorisini özetlemek için sıkça kullanılan “survival of the fittest” ifadesinden ödünç almış. “İyiler kazanır” diye çevirmek içimden geliyor, “en iyiler hayatta kalır” ya da “en iyilerin hayatta kalışı” da mümkün galiba. Alt başlık da enteresan: “How altruism made us human and why it pays to get along.” Yaklaşık olarak “diğerkâmlık bizi nasıl insan yaptı ve iyi geçinmek neden kârlıdır?” gibi bir şey (çeviriler bana ait, olası hata ve/veya sakarlıklar için işin erbabından ve okuyuculardan peşinen özür dilerim).

Avrupa’nın önemli ve popüler bilim yazarlarından biri sayılan Klein kitabında kabaca kendimiz için yapabileceğimiz en iyi şeylerden birinin diğerlerine yardım etmek, diğerlerinin iyiliği için uğraşmak olduğunu söylüyor. Bunun evrimsel açıdan kârlı olduğu gibi bir havucu da ihmal etmeden. Yani, “insan özü itibarıyle kötüdür” cümlesine ikili bir itiraz: Özü mü, o da ne ve kötü mü, hayır.

Şimdi, sıcağı sıcağına, televizyonu açtığınızda on dakika içinde mutlaka tesadüf edeceğiniz büyük Türk büyüklerine, onların gözümüzün önünde cereyan eden ibretlik hikâyelerine, Berkin’in annesini yuhalatmalara, gazeteyi bombaya benzetmelere, bir “geçmiş olsun”u, bir “başınız sağ olsun”u çok görmelere, kendinden saymadığını yok etme içgüdülerine, TIR’lara ve içindekilere, örtülü ve açık tehditlere bakıp da umutsuzluğa kapılmayın, kapılmayalım diye yazıyorum bunları.

Yaşadığımız şey bize çok şey öğretiyor. Öğrenebilirsek, ve ömrümüz vefa ederse, Klein’ın haklı olduğuna şahit olacağımıza inancım tam.