Demokrasinin yeniden tesisi adına ortak bir metin imzalayan altı parti liderinin, aynı masa etrafında toplanarak verdikleri fotoğraf bir yanıyla yeni ama diğer yanıyla da eskiydi. Hissettirdiği yarı umutlu, yarı sevinçli halin sebebi bu. Yeniydi, çünkü siyasi tarihimizde bir ilkti. Ama aynı zamanda da eskiydi, çünkü yirmi yıl öncesinin kör topal yürüyen demokrasisini ve aktörlerini barındırıyordu.


İyi olan şuydu; aşılmaz denilen Türk-İslam sentezi blokunun karşısında, bir araya gelemez denilen ‘diğerleri’ nihayet, ülkenin refah ve geleceği için demokrasi ve özgürlükten yana tavır alınması gerektiği konusunda uzlaşmıştı. Kötü olan ise şuydu; memleketin bugünkü hal-i perişanlığının, dünün anti-demokratik mirasının bir sonucu olduğu hala açık bir şekilde itiraf edilememişti. Siyasetin eski aktörleri, AKP-MHP ittifakının ‘diğerleri’ne yaşam hakkı tanımayan rejimi karşısında ancak güçlerini birleştirerek mücadele edebileceklerini görebilmişti ama neticede yine o eski yarım yamalak idare edilen demokrasinin birer temsilcisi olarak ‘ötekiler’i bir kez daha dışarıda bırakmışlardı. Çünkü yük ağır, helalleşme listesi epeyce uzun ama zaman da o derece dardı. ‘Ötekiler’in kulağına o bildik şarkı fısıldandı, ‘idare edin.’

***

İdare etmek isteyen olur, olmaz, etmelidir, etmemelidir o ayrı konu. Bir köşe yazısının el verdiği sınırlar içinde anlatmaya çalışacağım şu; rejim değişikliğiyle ülke siyasetinin iki kutba ayrılmasında kendi gelecekleri adına bir hayır gören AKP-MHP ikilisi, karşılarına çıkabilecek yeni ittifak ya da ittifaklara ihtimal vermeyerek, zamanın sonsuza kadar kendi lehlerine akacağına inanmak istemiş olabilir. Sonuçta bu üzerine düşünülmüş ve hesaplanmış bir plandır ve ortaya konulduğu andan itibaren karşıdaki ‘diğerleri’ tarafından da yeniden hesaplanıp yeniden programlanabilir. Ancak mesele siyaset olduğunda ve elbette ki halkla, toplumla ilgili olduğunda masa başında yapılan hesaplar sokakta sapabilir. Hele ki o sokaklarda, muhalefetin meclise sunduğu ve iktidarın araştırılmasını reddettiği yoksulluk, açlık kol geziyorsa… Bugünden yarına evdeki hesabını pazardaki alışverişine uyduramayan insanlar nasıl şaşırıyorsa, siyasetçiler de pek tabii masa başı matematik hesapları tutmayınca aynı şaşkınlığı yaşayabilir. Tıpkı hesabını “altılı masayı kurduk, nasılsa gidecekler, göreceksiniz bu iş bitti”, diye yapan muhalefet gibi!

***

Cumhur İttifakı karşısında Millet İttifakını, yani ‘diğerini’ yarattı. Reddedilen ve görmezden gelinen ‘ötekiler’ de üçüncü bir ittifak kurmaya yöneldi. Her yol, her plan, her mühendislik karşısına çıkana göre yeniden programlanır ama günün sonunda kazanan ihtiyacı en doğru şekilde belirleyen ve karşılayan olur. İktidarın yeni seçim yasa tasarısı, milletvekillerinin dağılımının nasıl olacağına dair bir hesaplama sunsa da, halkın oy tercihini belirleyemez. Ancak oyunun kuralını, tam da muhalefetin galibiyete koştuğu anda değiştirebilir. 2017 referandumunda ortaya çıkan mühürsüz iki buçuk milyon oy ve 2019’da tekrarlanan İstanbul seçiminde olduğu gibi… 2017’de ‘atı alan Üsküdar’ı geçti’ ama 2019’da sandıkların tümüne sahip çıkmayı başaran muhalefet iktidarın hesabını bozdu. Yeni tasarı il ve ilçe seçim kurullarındaki kıdemli hâkimliği ortadan kaldırıp seçimin yargı güvencesinde yapılmasına hepten neşter vuruyor. Seçime katılabilmek için grup kurma şartının kaldırılması HDP’nin kapatılma ihtimalini kuvvetlendirirken, akla doğudaki seçim sandıklarının bölgenin en güçlü partisinin gözetiminden kaçırılabileceğini getiriyor. Diyeceğim o ki, muhalefeti vekil listesi hesabına hapsederek seçim güvenliğini gözden kaçırmasına neden olabilecek büyük tuzağı görmek gerekir. Özgürlük mücadelesinde bir anlık bile olsa boşluğa, ihmale yer yok. Tek motivasyonu kaybetmemek üzerine kurulu iktidarın karşısındaki kazanmak isteyen ‘diğerleri’ bunun çok çetin ve eşitsiz bir yarış olacağını hep akılda tutmalı ve ‘ötekiler’in desteğini almadan başaramayacağından da emin olmalı.