Eğitim Bakanlığının resmi internet sitesine girdiğimde kendimi Ticaret Bakanlığının sayfasında sanırım. Meslek, ticaret, proje, dönüşüm, verimlilik, istihdam gibi kavramlarla “Ana sayfa”dan akan görüntüler beni yanıltıyor. Ticaretin ve dinin dili, Eğitim Bakanlığına pedagojinin kavramlarını hepten unutturdu.

Eğitim ticarileşip dinselleştikçe eğitimin açıklamaları da haliyle piyasa ve dinle ilgili oluyor. Eğitimin dilini bozan bir başka unsur da dijitalleşme. Dijital teknoloji fetişizmi sadece eğitimsel, bilimsel ve kültürel kavramların yerini almakla kalmıyor, kendine has yeni bir pedagojinin ortaya çıkmasına yol açıyor.

Eğitim Bakanlığının etkileşimli (akıllı) tahta ihalesini kazanan Arçelik Türkiye genel müdürünün imza törenindeki sözleri beni bir kez daha konu üzerinde düşünmeye sevk etti. “E-Tahta kullanımını öğrencilerin eşit fırsatlarda eğitim-öğretim görmesi adına çok sevindirici bir gelişme” olduğunu belirten Genel Müdür CanDinçer, “E-Tahtalar gerçek zamanlı iletişim deneyimi yaşatarak, derse katılım oranını yükseltiyor, verimlilik ve başarıyı artırıyor. Arçelik E-Tahta kullanan öğretmenler pratik, hızlı ve detaylı bir biçimde ders içeriklerini öğrencilere aktarma imkânı bulurken, öğrenciler de güçlü görsel öğelerle bilgiyi daha kolay ve odaklanarak öğrenebilecek.” demiş. Pedagojik kavramları tüketen işletme müdüründen sonra söz alan EĞİTEK müdürüne "hayırlı olsun" demek kalmış!

MEB’e 16 bin 600 E-tahta satan Arçelik müdürüne diyeceğimiz olamaz. O, elinde herhangi bir araştırma, karşılaştırma olmadan malının mucizeler yarattığını anlatabilir. Acaba müşteri ne düşünüyor? MEB, bu aletleri kullanan ve kullanmayan okullar arasında bir karşılaştırma yaptı mı? E-tahtalar fırsat eşitsizliğini nasıl ortadan kaldırıyor? Olumlu ve olumsuz yönleri nelerdir? Pratiklik, hız ve detayın öğrenmeye katkısı nedir? Bildiğim kadarıyla Eğitim Bakanlığının bu konularda yaptığı karşılaştırmalı bir araştırması yok. Üniversiteler ise zaten araştırma yapılan yerler değil. Dijitalin eğitim için faydalarını anlatan yüzlerce akademik makale var ama hiçbiri doğru dürüst bir araştırmaya dayanmıyor. Satıcının ürün tanıtımında kullandığı birbirinden kopya katalog sözleri bilimsel makale diye okuyamayız.

Eğitimdeki başarısızlıklarıyla mücadele ettiği izlenimi vermeye çalışan politikacı ve karar vericiler teknolojiyi çıkar yol olarak gösteriyor. Üretici firmalar onların çaresizliğine çare olduklarını söylüyor. Üniversiteler ise onlar adına halkı aldatıyor. Dijital platformların eğitimde temel araç olarak kullanılmasının avantajı dezavantajı nedir bilmek istiyoruz.

Geçenlerde, eğitim materyali üzerine çalışan pedagog Philippe Champy adında Fransız bir uzmanla yapılmış bir söyleşi okudum. Uzmanın Liberation muhabirine verdiği yanıtlarda altını çizdiğim cümleleri aktarıyorum: "Dijital nasıl öğretileceğini söylemez", “Basit ve tanıdık kavramları ne kadar çok kullanırsak, kör noktaları ne kadar fazla bırakırsak, önemli sorunlar ve politik niyetler o kadar gizlenir.”, “Dijital içerikler öğretmene seçme özgürlüğü vermez, öğretici ve öğrenen takipçi konumundadır.”, “Dijital, kontrol altında olduğu için eğitimi merkezileştirir.”, “Dijital, öğretimin prakseolojik (problemin neye karşılık geldiği, nasıl çözüleceği, etki eden unsurlar, tartışma vb.) yönlerinden söz etmez. Diğer öğrenme yöntemlerini diskalifiye eder.”, " Dijital değer öğretmez."

Eğitim Bakanlığı yetkililerinin, üniversitelerin ve özellikle eğitim fakültelerinin bu ve benzeri kaygıları giderecek argümanları var mı? Bilmiyoruz. Teknolojinin işi kolaylaştırdığını söyleyip kenara çekilmek olmaz. Tencere tava yapmıyoruz ki, eğitim öğretim yapıyoruz.

İki hafta önceki Powerpointleşmek başlıklı yazının ardından dijitalleşmeyle ilgili yazmak teknoloji karşıtlığı gibi algılanabilir. Oysa bizim teknolojiyle bir sorunumuz yok. Sadece teknolojinin, eğitimin hangi aşamasında, nasıl ve hangi amaç için kullanılacağına üretici firmaların değil pedagojinin karar vermesi gerektiğini dile getiriyoruz, hepsi o kadar!