İnsanlıktan umudumuzu kesmememiz gerektiğini gösteren bir fotoğraf

İnsanlıktan umudumuzu kesmememiz gerektiğini gösteren bir fotoğraf.


“Buradan kimse geçmeyecek” emrine karşın bir Batı Alman askeri ailesine kavuşması için küçük çocuğun tel örgüleri aşmasına yardım ediyor. “ (Berlin 1961)

İlk önceleri sığır sürülerinin ve yabani hayvanların ekinlerine zarar vermesini önlemek isteyen Batı Amerikalı çiftçilerin ihtiyaçlarını karşılamak için geliştirilen ‘dikenli tel’, gelinen zamanda yaşadığımız alanların sınırlarını işgal etti, nereye girip nereye giremeyeceğimize karar verir hale geldi. Ayrı bir parça olarak diken eklenmiş ilk tel örgüsünü Lucien B. Smith icat etmiş ve 1874 yılında J.F.Glidden her ne kadar patentini aldığı kesin olmasa da satışını yapmış. Dikenli teller piyasa tarafından hemen kabul görmüş, 1875’te 270 ton olan dikenli tel üretimi, 1901’de 135.000 tona çıkmış. Dikenli telin 1500’den fazla versiyonu olduğu söyleniyor.

İlk “Dikenli Tel Yasası” 1894’te İngiltere’de yürürlüğe girmiş. Yasa, dikenli telin insanlara ve hayvanlara zarar verecek şekilde kullanılmasını yasaklamış. Meskûn yerlerde ve yol kenarında kurulu tel örgüler kaldırılmış, yasaya uymayan kişi ve kurumlara ağır cezalar kesilmiş.

Dikenli tel icadından hemen sonra, hayvanları sınırlama ve hareketlerini engelleme bakımından olağanüstü performans gösterince, askeri stratejistler ve istihkamcılar tarafından savaş alanlarında kullanılmış. İlk olarak ABD tarafından İspanya-Küba savaşında kullanılmış olsa da gerçek anlamda ölümcül etki ve işlevi 1. Dünya Savaşı’nda denenmiş .
Olivier Razac diyor ki: “Dikenli telin bir ucu iktidara, ölüme, toplu kıyımlara uzanır. Dikenli tel ‘mükemmel’ bir cinayet aletidir aslında. Minimum enerjiyle, maksimum randımanlı ölüm!”

Dikenli tel Kızılderili soykırımında, 1. Dünya Savaşı sırasında siper savaşlarında kullanılmış, Nazi toplama kamplarında tellere elektrik verilmiş ... Auschwvitz’den beri, dikenli tel, zulmün ve totalitarizmin sembolü... Şiddetin, işkencenin olduğu her yerde dikenli tel var.

‘Yapay böğürtlen’ adı verilen bir dikenli tel türünün ne kadar etkili olduğunu, bir asker şöyle anlatıyor: “Yüzlerce ceset, çoğu 37.Tugay’dan. Bir gemi enkazından kalan parçalar gibi, sağa sola dağılmış. Çoğu, ağa takılmış balıklar misali, düşmanın dikenli tellerine tuhaf şekillerde asılı.”

Uluslararası Af Örgütü’nün kendine simge olarak, bir mum ateşine sarılı dikenli teli seçmesi tesadüf değil. Afrika İnsan Hakları Derneği’nin 1986 tarihli araştırması da, dikenli telin hayvanlardan çok yurttaşlara karşı kullanıldığı gerçeğini ortaya koymuş.

Bilindiği gibi ülkemizde okulların bahçe duvarlarına da dikenli teller çekildi. Ne gerekçeyle, fikir yürütebiliyor muyuz? Bağımsızlığımızın, özgürlüğümüzün, insanlık onurumuzun önündeki bir büyük engel... Ya beyinleri sınırlayan dikenli tellere ne demeli? Cahillik, bağnazlık, batıl inançlar, senden olmayandan korku...

Her şeyin küreselleşmesiyle mutluluk salyalarının akıtıldığı bir dönemde, dünyanın dört bir yanı kilometrelerce uzunlukta dikenli tellerle sarılı. Ulus-devletlerin aşınan egemenlikleri ile bu duvarların örülmesi arasında bir ilişki var mı? Tel örgüler mi kampları yaratmış, yoksa tam tersi kamp kurma stratejisi ve gerçekliği mi tel örgülere yol açmıştır? Yukarıdaki fotoğrafa bir kez daha bakalım ve son soruyu da kendimize soralım; Suriye sınırındaki tel örgülerin her iki yakasında yaşananlar karşısında insanlık adına ne yaptın?

Rıfat Ilgaz’ın ‘Aydın Mısın?’ adlı şiirinde dediği gibi korkuluk olmayalım, duvarlarla, mayınlarla, dikenli tellerle sınırları olmayan bir dünya hayal etmekle başlayalım, ya da?

Yollar kesilmiş alanlar sarılmış / Tel örgüler çevirmiş yöreni / Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende / Benden geçti mi demek istiyorsun / Aç iki kolunu iki yanına / Korkuluk ol.