Teknoloji rastgele gelişmiyor” diyor, Google’ın eski tasarım etikçilerinden Tristan Harris. Bütün bu teknolojilerin arkasındaki amacın, dikkatimizi çekmeye yönelik yarıştan galip çıkmak olduğunu da açık ediyor. Günümüzün dikkatlerden pay kapma yarışı öyle bir yarış ki; bu yarışta politikacılar , Youtube fenomenleri, ‘snap’ atan veletler, reklamlar, seçim gündemi, kedi videoları, haberler aynı pistte birbirleriyle yarışıyor. Geri planda kurulan devasa mühendislik, bizleri o platformda tutabildikleri her saniyeyi hesaplıyor, orada geçirdiğimiz zamanı maksimize etmek için ince ince çalışıyor. Bir Youtube videosu bitince diğerinin otomatik olarak başlaması da, Facebook’ta videoların biz play tuşuna basmadan oynamaya başlaması da, Netflix’te dizinin bir sonraki bölümüne otomatik olarak geçilmesi de hep bununla ilgili. Netflix CEO’sunun rakipleri arasında “uykuyu” da sayması, bu yarışın boyutları hakkında bir fikir verebilir.

Tristan Harris’in bu konulara değindiği TED konferasının başlığı How a handful of tech companies control billions of minds every day (Bir avuç teknoloji şirketi her gün milyonlarca zihni kontrol ediyor) şeklinde. Teknoloji şirketleri böyle bir gücü elinde tutarken, geleneksel medyanın (Doğan-Demirören) el değiştirmesi hakkında bıktırıcı bir yoğunlukla yazıp duruyoruz iki haftadır. Fenalık gelen okuyucunun yeni bir analiz okumak yerine sevdiği dizinin yeni sezonuna meyletmesi kadar normal bir şey olamaz. Ne oldu, ‘değerli fikirlerimiz’ dikkat çekmedi mi? Tüh tüh, ne yapsak ki en iyisi bir yazı daha yazıp iyice dibe batalım. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun derdi şu: Uykuda geçirdiğimiz saatleri bile rakip olarak gören bir dikkat çekme yarışında asıl endişe edilmesi gereken şey ne?

Gazeteciliğin kendisi

Böyle bir akışta gazeteciliğin dikkat çeker hale gelmesi için eskiden gösterdiği eforun kat kat üstüne çıkması gerek. Bu da her gelişmede mümkün olmuyor. Gazetecilik bu dikkat çekme yarışında galip gelmesi için daha fazla sansasyonel olmaya çabalıyor. Bunun da doğurduğu sonuç felaket. Üstelik “yalan haber” her zaman sansasyonel olabildiği için gerçeğe göre daha şanslı. Bu durum, gazetecilik için medya sahipliğinden bile önemli bir sorun. Aynı zamanda bir fırsata da dönüşebilir. Çünkü bunun yaratacağı farkındalık ve bıkkınlık, bağımsız medyayı destekleme konusunda bir istek yaratabilir, Batı’da tartışılmaya başladı bile.

Veri toplama

Bu bir avuç teknoloji şirketinin tek çıkarı, sitelerinde geçirdiğimiz zaman ve reklamlarına maruz kalmamız olsaydı yine bir şeydi. Ancak internetteki her tıkımızla iz bırakıyoruz. Bıraktığımız izler, Hansel ve Gratel’in ormana serptikleri ekmek kırıntıları gibi de değil. Tüm bu izlerden yaratılan büyük veri, bizi eskisinden çok daha detaylı tanıyor ve kategorize ediyor. Bu veriler, bugüne kadar ticari reklamlarda zaten kullanılıyordu ama Facebook C.A. skandalı ile birlikte siyasi sonuçlarının da olabileceği net bir şekilde görüldü. Zaten bunun olabileceğini yani kötüye kullanılacağını tahmin etmemek ahmaklıktı. İş olacağı yere vardı.

Öfkemizden ekmek yemek

Tüm bu olan bitene “üzülmektense öfkeli olmayı tercih edebilirim” diyebilirsiniz ama demeseniz daha iyi. Çünkü, Facebook haber akışı ekibi için kızgın olmanız yeni bir fırsat. Neden mi? Bir şeylere kızgın olduğumuzda o konudaki paylaşımlarımız artıyor. Bu diğer insanları da etkiliyor ve sitede geçirilen süre ve bırakılan iz katlanarak artıyor. Tristan Harris aynı konferansta, “Facebook ekibine “Kızgın Akış”ı mı, “Sakin Akış”ı mı tercih ettiklerini sorsanız, kızgını tercih ederler” diyerek durumu özetliyor. Biz yerel bir medya grubunun el değiştirmesini tartışırken önümüzde çok daha büyük bir küresel gerçek var. Dikkatleri sürekli çekerek toplanan büyük veri yardımıyla kişiye özel iletişim ve manipülasyon modelleri geliştiriliyor. Bu durumda el değiştirdi diye endişe edilen kitlesel medyanın önemi de azalıyor haliyle. Peki bu teknolojiyi kullanmamak çözüm mü? Selçuk Şirin, geçen pazar Hürriyet’te son skandala rağmen, Facebook’u terk etmenin çare olmadığını güzel anlatmıştı. Teknolojiye karşı çıkarak, onun etkilerinden kaçamayız ama en azından onu doğru kullanmanın ve okumanın yollarını arayabiliriz. Medya okuryazarlığı şimdi eskisinden daha önemli.