Dalgakıranlar arasına yerleştirilmiş balıkçı kahvesi. Dalgaları kesen o beton ve koca koca taşlar insana güven veriyor. Hava bozuk, fırtına, yağmur… Balıkçılar denize açılamadıkları için bir parça kederli. Olup bitenlerden ayrıca kederlilerdi zaten. Benim kendi güvenlik alanım burası, ama güven hissi dalgakıranlardan değil, buradaki insanlardan geliyor. İlginç olan hava bozuk olduğunda içe bakışımın da daha yoğunlaşması; bir de elektrikler gidip Osman Abi lüks lambalarını yaktığında zaman da duruyor sanki. Lambaların titrek ışığında uzayan ve kısalan gölgeler, dışarıdan gelen rüzgârın uğultusu ve yağmurun sesi…


Bunun nedeni, belki de televizyon ve diğer elektrikli aletlerin uykuya dalması, o dijital dünyadan uzaklaşmaktır belki de. Çünkü Johann Hari’nin ‘Çalınan Dikkat’ adlı kitabında yazdığı gibi, bütün bu hız yanılsamasının en önemli araçlarından biri olan dijital teknoloji, uygarlıkları yaratan ve insanlığı hayatta tutan dikkat becerisini fena halde bozmuş durumda. Hari’ye göre iklim krizi bile, insanlığın dikkatini odaklayamaması, önceliklerini belirleyememesiyle ilgili. Dijital teknolojilerin insan psikolojisine ve dolayısıyla toplumsal yapıya verdiği zararlar üzerine pek çok düşünür ve psikolog uzunca bir zamandır uyarılarda bulunuyor. Sinir sistemimiz de psikolojik yapımız da bu kadar uyarılmaya, uyarana yapısal olarak uygun değil. Bu yüzden antidepresan satışları rekorlar kırıyor, her köşe başına bir kahveci açılıyor, kaygı bozuklukları neredeyse bir norm haline geliyor. Böyle giderse doğan her çocuğa otomatik olarak dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısı konulacak.

ABD’de yapılan bir çalışmada üniversite öğrencilerinin dikkatlerini bir işe en fazla on dokuz saniye verebildikleri, ofis çalışanı yetişkinlerde ise bu sürenin en fazla üç dakika olduğu tespit edilmiş. Her yıl, kitap okumaya ayrılan süre de YouTube v.b. platformlardaki video izleme oranlarının tersine azalıyor. Gülten Akın’ın o meşhur şiirindeki gibi “Ah, kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya / Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar / Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya / Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı / Bakıp kapatıyorlar / Geceye giriyor türküler ve ince şeyler…” Her şey geceye giriyor, depremler ve bütün o acılar, çaresizlikler…

Peki ama dikkat ve odaklanmayla ilgili bu sorun neden hayati bir öneme sahip? Obeziteden ekonomik krizlere, hemen hemen her sorunun altında dikkatimizin çalınmış olması yatıyor. Öncelikle milyonlarca insan hayatını dikkat eksikliğinden dolayı oyalanarak geçiriyor. Hari’nin dediği gibi kitap okumak ya da çocuğunuzla, sevdiklerinizle zaman geçirmek ya da bir projeye başlamak yerine sosyal medyadaki mesajlar ve paranoyalardan ya da haset tuzaklarından kendinizi alamıyorsunuz. Kendinizi gerçekleştirmek yerine sürekli abur cubur tıkınmak gibi kendinizi oyalama üzerine bir hayat yaşıyorsunuz ve böyle bir hayat boşluk duygularıyla, anlamsızlıkla ve dürtüselliğe teslim olmakla geçiyor. Kapitalizm, tam da bu sayede amaçlarına ulaşıyor, dünyanın sonunu çağırırcasına.

***

Seçimler yaklaşırken, Hari’nin şu uyarısını dikkate almakta fayda var: “Odaklanamayan insanlar basit otoriter çözümlere daha fazla yönelecek, bu çözümler başarısız olduğunda da durumu açık seçik göremeyeceklerdir. Twitter ile Snapchat arasında gidip gelen dikkat yoksunu yurtlardan oluşan bir dünya, hiçbiriyle başa çıkamadığımız krizlerin sağanağı altında kalan bir dünya olacaktır.”

Depremler de böyle yaşanmıyor mu şu an? Dikkatimiz öylesine hazır ki kopmaya, herhangi bir şey, aday krizi ya da başka bir şey çabucak ele geçiriyor dikkatimizi ve sonra sıradakine bırakıyor yerini. Durup bakmadan hiçbir şeyle tam olarak yüzleşemeyiz. Yüzleşme olmadan da hiçbir şeyi değiştiremeyiz.

Balıkçılar kahvesinde yazımı yazarken dikkatimi rüzgârın uğultusu ve yağmurun sesi bölüp içime bakmamı sağlıyor. Hari’nin kitabındaki, W. H. Auden’dan alıntıladığı bir dize dönüp duruyor zihnimde, “Birbirimizi sevmezsek öleceğiz.” II. Dünya Savaşı’nın başlangıcında söylemiş bu sözü Auden. Dikkatimizi toplayamazsak kaybolacağız bu gidişle, sevgisiz ve yalnız…