Franco döneminin siyasi kurbanlarının haklarının iadesini içeren Tarihi Bellek Yasası’nı bir genelgeyle yeniden gündeme getirdi

Diktatörü silmek

Serdar Çelik reptres@gmail.com

Geçtiğimiz haftalarda “Diktatör Ölünce” adlı yazımla ünlü diktatör Franco’nun ölümünden sonra İspanya’nın nasıl hemen toplumsal bir dönüşüm yaşadığını; dindar, Muhafazakâr ve büyük şef hayranı İspanyolların nasıl olup da hemen özgürlüklerin ve laikliğin peşinden koşarak bugünkü kısmen bağımsız ve özgür -kısmen diyorum çünkü halen NATO üyeliğinin ve Avrupa Birliği'nin güdümünde ve ipi pazara çıkmış bir kapitalist sistemin kısır döngüsündeler- İspanya’ya evrildiklerini anlatmıştım.


Bugünlerde gelinen noktada ise artık diktatör Franco’nun izlerini tamamen toplumsal hafızadan silerek onun naaşının gömülü olduğu Valle de los Caídos’dan (Şehitler Vadisi’nden) çıkartılıp yakılması İspanya’nın gündemini en çok meşgul eden konulardan biri haline geldi. Her ne kadar diktatörün ailesi geçtiğimiz haftalarda hükümetin çıkarttığı bu Franco’nun anıt mezardan çıkartılıp ailesine teslim edilmesi ve eğer ailesi 15 gün içinde bir istekte bulunmazsa naaşın yakılması hakkındaki genelgeye “acil bir ihtiyaç bulunmaması ve sıra dışı olması” nedeniyle itiraz etmiş olsa da geçtiğimiz hafta sonu verilen sürenin bitmesi nedeniyle Franco’nun bu Kasım ayında 43. yılını dolduracak cesetinden geriye kalanlar bu genelge gereği mezardan çıkartılıp yakılacağa benziyor. Bir bakalım nasıl gelişti bu olaylar:

Bizim Cumhurbaşkanı'mızın “değerli dostum” dediği ve hatta önemli açılışlarına davet edip konuşturduğu, aşırı sağcı, hristiyan demokrat “Halk Parti” lideri Mariano Rajoy, geçtiğimiz 1 Haziran günü İspanyol parlementosunda yapılan ve Gürtel Olayı olarak anılan meşhur yolsuzluk davasıyla ilgili güvenoyu oylamasında İspanya tarihinde ilk defa görülen bir durumla karşı karşıya kalmış ve partisini destekleyen Ciudadanos (Vatandaş) Partisi'nin de desteğini çekmesiyle hükümetten düşmüş ve yeni hükümeti kurma görevi Sosyalist İşçi Partisi lideri Pedro Sánchez’e verilmişti.

Franco’dan sonraki İspanyol Parlamenter Monarşisinin yedinci başbakanı olarak tarihe adını yazdıran 46 yaşındaki ekonomist Pedro Sánchez, Kral VI. Felipe’nin huzurunda başbakanlığı için yemin ederken dini objeler kullanılmasını zorunluluk olmaktan çıkartan 2014 yılındaki bir kanuna atıfta bulunarak, İncil yerine İspanyol Anayasası’nın üzerine el basıp yemin eden ilk başbakan sıfatını da alarak göreve başladı. Şimdilik 2020’deki seçimlere kadar başbakanlığını sürdüreceğini ilan eden Sánchez, kolları sıvar sıvamaz her şeyden önce İspanya’nın tarihi hafıza politikasını elden geçirmesi gerektiğini ve taşların yerine oturtulmasını öncelik olarak ele alacağını söyledi hem de bunu tam da yaptığı harcamalar her gün daha çok eleştirilen kralın ve monarşinin sorgulandığı bir dönemde cesaretle dile getirerek 2007 yılında yine bir sosyalist hükümet başkanı Zapatero tarafından ilk olarak gündeme getirilen, İspanya İç Savaşı'nın (1936- 1939) gerçeklerini ve Franco döneminin siyasi kurbanlarının haklarının iadesini içeren Tarihi Bellek Yasası’nı bir genelgeyle yeniden gündeme getirdi. 2007 yılında çıkan kanun zaten Rajoy yönetimi tarafından de facto olarak yürürlükte görülen ancak bütçeden beş kuruşun dahi ayrılmadığı bir yasa olarak sümen altı edilmişti. Pedro Sánchez, bu yasadaki bazı detayları da genişleten bir açılımla, Franco’nun topluma ve insanlığa karşı işlediği suçları, mezarların açılmasını, gözaltında kaybolanlar ve faili meçhullerin ortaya çıkartılmasıyla ilgili maddeleri öne çıkartarak ülkesinin gündemine oturttu.

İşte o günden sonra gözler, üzerinde, bazılarının “hristiyan kitsch sanatının Kiklop’u” olarak gördüğü, 150 metre yüksekliğinde betondan bir haç bulunan Valle de los Caídos’a (Şehitler Vadisine) çevrildi. Bu vadideki mezarlık 1 Nisan 1959 yılında Franco tarafından sanki 1 Nisan şakası gibi iç savaşta ölen ve her iki tarafa ait maktullerin olduğu iç savaşın üzerini örten bir anıt olarak açılmış. İç savaşta öldüğü iddaa edilen ve hangi taraftan olduğu tam olarak belirtilmemiş 33 872 kişinin yattığı ve pek çok maktulün akrabalarından izin dahi alınmadan mezarlarının taşındığı, İspanya’nın en büyük toplu mezarı diye anabileceğimiz bu “Şehitler Vadisi” Franco’nun yanında İspanyol Falanjizminin kurucusu José Antonio Primo de Rivera’nın anıt mezarlarının da bulunduğu bir vadi.

Geçtiğimiz 24 Ağustos’ta yayımlanan ve 13 Eylül günü İspanyol Parlamentosu’nun da onayını alan bu genelgenin İspanyanın gündemine düştüğünden beri bu anıt mezarlıkta rehberlik yapan bir genç kızın El Pais gazetesine verdiği bir röportajdan da anlıyoruz ki “Şehitler Vadisi” son günlerde şimdiye kadar sahip olmadığı rekor bir ziyaretçi akınına uğramış. Bunlar arasında Franco’nun mezarı üzerinde zıplayan gençlerden, onu ve Falanjist lideri ziyaret edip marşlar okuyan faşistlere kadar pek çok kişi varmış.

Pedro Sánchez’in “Bu kararla İspanya tarihi bir adım attı, demokrasimiz bugün çok daha güçlü” diye açıklama yapmasına karşılık Franco’nun ailesi “her türlü hukuksal ve toplumsal etkinliklerle” hükümetin bu kararına karşı çıkacaklarını açıkladı. Bu arada Salamanca’nın Águeda kasabasının belediye başkanı gibi yakıldıktan sonra külleri bizim kasabamıza getirilsin diye aileye baş vuran ve bu olaydan bir çıkar elde etmeye çalışanlar da var. Bir de geçtiğimiz hafta sonu bu Şehitler Vadisi'nde bulunan kilisedeki ayin sırasında bir konuşma yapan Anıt Mezarlığın dini lideri “Bir toplum İsa’nın yolundan ayrıldığı zaman ancak şimdi yaşıyor olduğumuz gibi; nefret, hırs, yalan ve intikam arzusu içine düşebilir” diyerek hükümetin almış olduğu kararı eleştirmekten de geri kalmadı. Tabii ki zaten bu konuda radikal sağcı dindarların görüşleri belli. Önümüzdeki günler bakalım bu konuda nelere gebe.

Ben 20 yılını İspanya’da geçirmiş bir Türk olarak eminim ki İspanya dünyaya bir diktatörü silmenin ne olduğunu tüm görkemiyle gösterecek. Darısı tüm diğer dünya diktatörlerinin başına diyelim.