Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Birleşik Haziran Hareketi’nin 2. Türkiye Meclisi, 25-26 Haziran günleri Ankara’da toplandı. Toplantının ikinci oturumu, Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu’nda halka açık yapıldı. Coşkulu ve kitlesel bir katılımla gerçekleşen etkinlikte, salonun iki yanını boydan boya kaplayan “Birleşelim, Değişmez Görüneni Değiştirelim, Yıkılmaz Görüneni Yıkalım” ve “Omuz Ver, Diktaya Nokta Koyalım” pankartları dikkat çekti.

Toplantının açılış konuşmasını yapan BHH Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir, “Zor günlerden geçiyoruz. Ülkemiz yangın yeri. Gün, memleket için sorumluluk alma günüdür. Biz Hazirancılar bu sorumluluğu alıyoruz” dedi ve tüm demokrasi güçlerini faşizme karşı birlik olmaya çağırdı.

Türkiye’nin çeşitli il ve ilçelerinden gelen Meclis Temsilcileri, ülkemizin içinde bulunduğu durumu değerlendiren çarpıcı konuşmalar yaptılar. Direniş bölgelerinden toplantıya katılan grevci işçiler, çevre savaşçıları ve liseli gençler, özgün deneyimlerini aktardılar…

Toplantıda DİSK Genel Başkanı Kâni Beko, TMMOB Başkanı Emin Koramaz, KESK Eş Genel Başkanı Şaziye Köse, TTB Genel Sekreteri Sezai Berber, EMEP Genel Başkan Yardımcısı Şükran Doğan da birer konuşma yaparak BHH’nin “birlikte mücadele” kararını selamladılar. Toplantı sonunda yayımlanan Sonuç Bildirgesi’nde, halka çağrı yapılarak, “Mücadelemize omuz verin. Ayağa kalkalım, DİKTA rejimine NOKTA koyalım” denildi.

BHH’nin ortak mücadele çağrısından iki gün sonra DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’den de aynı doğrultuda bir açıklama geldi. Dört büyük emek örgütünün 28 Haziran günü kamuoyuna yaptığı açıklama şu çağrıyla son buluyordu:
Toplumsal muhalefetin bütünlüğünü harekete geçirmeyi sağlayacak, karanlığa karşı ‘işaret fişeği’ olacak bir demokrasi cephesi acil olarak kurulmalıdır. Böylesi bir kuruluş sürecinde biz emek ve meslek örgütleri olarak üzerimize düşen sorumluluğu üstleneceğimizi burada beyan ediyoruz. Ülkemiz yurttaşlarını felaketin kıyısına sürükleyen bu vahim ve karanlık gidişat karşısında emekten, demokrasi ve barıştan yana mücadele eden tüm kurumların, sendikaların, meslek odalarının içinde yer alabileceği bir demokrasi cephesi, bu iktidarın karşısına dikilecek cürete sahip olacaktır. Demokrasi için verilecek emeğimiz, uğruna direnilecek memleketimiz, faşizme ve diktatörlüğe teslim edilmeyecek düşlerimiz var!”

Türkiye’de emekten, eşitlikten, barıştan yana tüm güçler böyle bir birlikteliğin ivedilikle sağlanmasını istiyor. Ancak sol muhalefet içindeki kimi görüş ayrılıkları yüzünden bu istem bir türlü yaşama geçirilemiyor.

Halkın deyişiyle söylersek; un var, yağ var, şeker var ama helva yapmayı beceremiyoruz!

Hani “malum şahıs” sürekli yineleyip duruyor ya, “Bir olalım, iri olalım, diri olalım” diye… Bu “iri ve diri olma” durumu solcular için çok daha acil ve gerekli.

Artık bıçak kemiğe dayandı! Yarın çok geç olabilir. Faşizm ülkeyi teslim aldıktan sonra dövünen Alman papazın durumuna düşmemek için, bir an önce birlik yolunda somut adımlar atmak zorundayız.

İnsanlar Gezi’den Cerattepe’ye ayağa kalkmışken; üniversite gençliği alanlarda, liseliler isyanda iken; Bursa’daki metal işçilerinden Tonya’daki çevrecilere, her yerden direniş haberleri gelirken, olup bitenleri izlemekle yetinemeyiz. Diktaya gerçekten nokta koymak istiyorsak, omuz omuza olmaktan başkaca seçeneğimiz yoktur. Bu konuda mırın kırın edenleri, bin dereden su getirenleri şimdilik dışarıda bırakarak hemen yola koyulmalıyız. Belli ki kervan yolda dizilecek…

Korkak muhalefetle olmaz!
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Anayasaya aykırı” dediği dokunulmazlıkların kaldırılmasına olumlu oy verirken, “Tersini yapsaydık, bizi terör örgütünü desteklemekle suçlayacaklar ve cenaze törenlerinde yuhalatacaklardı” demişti. Bunu dediği günün ertesinde, korktuğu başına geldi! İstanbul’da Fatih Camisi’nde katıldığı polislerin cenazesinde mafyavari bir saldırıya uğradı. Tekbir getiren bir grup tarafından yuhalandı, çelengi parçalandı ve önüne kurşun atıldı...
Demek ki, algı operasyonlarından korkarak politika yapmaya çalışmak, bu provokasyonları önlemeye yetmiyor.

Kılıçdaroğlu ekibinin, “Aman ne derler?” saplantısından bir an önce kurtulması gerekiyor.

CHP, ana muhalefet partisi olmaktan kaynaklanan tarihsel sorumluluğunu yerine getirmekte daha fazla gecikirse, bu saldırılar artarak sürecektir. Savunma siyasetinin CHP’ye kazandırabileceği bir şey kalmamıştır. Muhalefetin elinde, kitlelerin caydırıcı gücünü sokağa yansıtmaktan başka bir seçenek bulunmuyor…

“Artık yeter! Diktaya nokta!” diyebilmek için, boş konuşup yakınmak yerine, tez zamanda devinip yekinmek zorundayız!

Sosyalist kimliğiyle tanıdığımız eski Uruguay Devlet Başkanı Jose Mujica, kendisine “Nasıl başardınız?” diye sorulduğunda, “Çok basit” demişti, “birleştik, kazandık!”

Nesnel koşulların çok uygun olduğu ve de herkesin “birlik, birlik’!” dediği Türkiye’de biz neden başarmayalım?