Can Dündar’a kurşun sıkan güya serseriydi, Ankara’da üç Diyarbakır yolcu otobüsünü kurşunlayan da adi suçluysa, Ogün Samastlar hâlâ hapiste mi acaba? İktidarla, SADAT’la alakaları yok, öyle mi?
Sokakları kapattılar itlerini saldılar.

Bu memlekette insanlar sadece deprem olunca mı can havliyle sokağa çıkacaklar?

Hani ‘Eski’ Türkiye’de işler sarpa sarınca gözler TSK’ya dikilirdi, ne zaman darbe yapacak diye; Yeni Türkiye’de ise sürekli darbe sürecindeyiz, sürekli darbelenmekteyiz.

Rejimin paşaları şimdi Saray’da iftar açıyorlar.

Ordunun bir diğer adı da ‘rejimin bekçisi’dir… Kendisi de bu adı pek seviyor. Haliyle rejimin niteliği ordunun iradesi dışında değiştirilince rejimin bekçisinin de misyonu değişiyor… Çünkü şimdi müesses nizam (kurulu düzen) yeniden tesis ediliyor. Sakın ha! Böyle deyince düzen (vahşi kapitalist düzen!) filan değişmiyor, sadece kendisini yeniden üretiyor. ‘Rejim’ de zaten tek kelimeyle ‘düzen’ demek değil mi? Böylece Ordu müesses nizam içindeki yeni misyonuna uyum sağlıyor…

Yukarıdaki tespitleri şimdi yaptım sanmayın, tam altı yıl önce bu köşede yazmıştım (‘Rejim değişirken bekçiler de değişir’). TSK’ya dair kurulu düzen bahsine OYAK’ın el değiştirmesini ilave etmek yeterli. Rejim bekçisi Kürtlere karşı İslamcı düzenin yanında ve elbette Ortadoğu düzeninin dizaynında da NATO ordusu olarak ABD’nin hizasında.

‘Eski’ Türkiye’de rejimin bekçisi Ordu yanı sıra ‘devleti kuran’ parti CHP de misyon sahibi sayılmaz mıydı?

Soruya soruyla cevap vereyim: İyi de CHP’nin sözcüsü şimdi Yeni Türkiye’nin Bekâroğlu’su mu? Kılıçdaroğlu “cami avlularını onlara bırakmayacağız” diye yırtınırken bu soru hiç de anlamsız değil.
Bekâroğlu’nun CHP’deki etkisini yetkisini, CHP’liler tarafından ne kadar ciddiye alındığını hakikaten bilmiyorum. Ama Kılıçdaroğlu himayesinde olduğunun epey farkındayız.

Hazırladığı bir raporda şöyle diyesiymiş: “66 yıldır CHP, tek başına iktidar olacak kadar oy alamamaktadır. Çünkü CHP’ye dindarlar, Kürtler ve yoksullar oy vermemektedir. 70’li yıllardaki Ecevit dönemi bir yana, CHP, zengin, seküler ve ‘Beyaz Türk’ diye tabir edilen seçmen kesimine sıkışıp kalmıştır.”



Behey Bekâroğlu! Bekâra parti boşlamak kolay olsa da, peki “bir yana” dediğin o 70’lerin CHP’si nasıl oy alabilmişti? “Toprak işleyenin su kullananın” diyerek, yüzünü emekçilere dönerek, gecekondularda çoğalarak, 12 Mart faşizmine karşı tavır alarak! Behey Bekâroğlu! Gösterilen tepkiler karşısında “Beni eleştirenlerin sosyal demokratlıkla ilgisi yoktur. Eleştirenler parti tabanından gelmeyen faşistlerdir” demişsin. Eee? Şimdi ben de eleştiriyorum, doğrudur sosyal demokratlıkla ilgim yok, çünkü sosyalistim ama bana da faşist diyebilir misin? Sanırım benden önce CHP gençleri alnını karışlarlar.

Eski CHP devletin sahibi parti olurken yeni CHP dinin sahibi parti mi olacak?

Cami kapısında iktidar dilenmekten hayır gelir mi? Hayır! AKP faşizmiyle mücadeleyi bırakıp, “bunlar gerçek Müslüman değil, yetim hakkı yiyorlar” diye yakınmakla Müslümanlar ikna edilemez ki. Onların büyük çoğunluğu zaten her şeyin farkında ve birçok şeyi dinlerine aykırı görmüyorlar.

Bu acı hakikati kabullenin artık. “Yetim hakkı yiyorlar” dedikleriniz sadece günahkâr mı? Hayır, onlar esas olarak suçludurlar. Cezalarını bu dünyada çekecekler. İşte bunları söyleyin! Laik bir parti olduğunuzu hatırlayın. Çünkü bunlar sadece günah işlemiyorlar, bunlar vahşi kapitalistler olarak halkı iliklerine dek sömürüyor, İslamcı faşistler olarak ‘cehennemi’ yaşatıyorlar.

1970’lerin rüzgârını yeniden yakalamak istiyorsanız, dindarlığa heveslenmekten vazgeçin, solcu ve laik bir dil kullanın. Solcuların ve emekçilerin yanına gelin. Bekâroğlu gibilerden medet ummayı bırakın. Özellikle CHP gençleri bir ana muhalefet partisi üyeleri olarak ana caddeye çıksınlar! Bekâroğlu’na değil yine ve yeniden bir isyan kıvılcımını çakan evlatlarımıza, liselilere kulak versinler yeter…

Kandilli ve Kandil ikiliği tuhaf bir ironi… Son günlerde deprem tedirginliği yine depreşti ama toplumsal fay hatları da kırıldı, iç savaş depremi çoktandır tetiklendi. Can havliyle canımızı koruyacağız ve elbette evlerimizi, sokaklarımızı, şehirlerimizi ve memleketimizi de…

Can havliyle de olsa, mutlaka canlarına okuyacağız!

Geçen hafta bundan sonrasının nasıl olacağını “bilenler bilmeyenlere anlatsın” demiştim, ardından Çetin (Uygur) Abi telefon etti, ‘bir bilenim’ olarak, söyleyemediklerimi de hatırlattı. Yani memlekette artık sadece yaşam tarzına değil, doğrudan yaşamlarımıza yönelik bir faşist saldırı olduğunu, neo-liberalizme ve faşizme karşı can güvenliğimiz için yapılması gerekenleri…

Ve tesadüf değil elbette, başka ‘bir bilenimiz’ Korkut Boratav hocamız da Birleşik Haziran Hareketi’nin 2. Türkiye Meclisi’ni açış konuşmasında benzer şeyleri vurguladı: “Bugün İslami faşizmin oluşma sürecinin eşiğindeyiz. Yeni rejim hasım arıyor. Aranan hasımlar Haziran kalkışmasının temsil ettiği ögeler ve öznelerdir. Dolayısıyla saldırının hedefi olacaklar aynı şekilde yanıt vermek zorundadır.”
Yani? Demek ki, bu saldırılar ancak biz direnirsek, noktalarsak bitecek.

#DiktayaNokta Haziran’a ünlem!