Başbakan Tayyip Erdoğan, BDP’lilerle ilgili olarak “Yargıya zaten gerekenleri söyledik, yargı da gereğini yapıyor.” demiş.

Bırakın demokratik bir ülkeyi, açık diktatörlük koşullarında bile açık olarak söylenmeyecek, söyleyemeyecek bir laf.

Anayasa’nın 138. maddesinde açık açık…

“Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.” diye yazıyor.

Başbakan’ın yaptığının Anayasa ihlali olduğunu anlamak için hukukçu olmak bile gerekmiyor da…

Olmadığını anlamak için hukukçu olmak gerekiyormuş, meğerse.

HSYK Birinci Daire Başkanı İbrahim Okur, Başbakan’ın sözlerini öyle okumuş, nitekim.

“Sayın Başbakan’ın ‘yargıyla görüştük’ sözünün bir dil sürçmesi olduğunu bu şekilde bir görüşmesi ya da talimatı olacağını zannetmiyorum.” demiş.

***

Şimdi, tamam…

Bu dil sürçmesi denen şey herkesin başına gelebilir.

Psikiyatrinin kurucusu Sigmund Freud de bu işe epey bir kafa yormuş, dil sürçmelerini aslında bilinçaltının kendini dışavurumu olarak yorumlamıştır.

Tayyip Erdoğan’ın dili de, Mehmet Ali Birand’ınki kadar olmasa da, maşallah sık sık sürter.

Bir seferinde “çeteler, bürokrasi, asker, meclis, polis, siyasetin içine sı.mış” demiş, sonra noktalı kelimeyi “sızmış” olarak düzeltmiş, biz de üzerinde durmamıştık.

Bir başka sefer, dört kırmız çizgiyi “tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek din” olarak saymış…

“Tek dil değil, tek din” diye üzerine basa basa söylediği halde sonradan “Tek din değil, tek vatan demek istedim, dilim sürçtü” demişti, inanmasak da kabullenmiştik de…

Bu seferkinin bunlarla hiçbir alakası yok.

***

HSYK Birinci Daire Başkanı İbrahim Okur okumuş adam, soyadından da belli ama kusura bakmasın, okuduğunu yanlış okumuş.

Başbakan eğer “Yargıya gerekenleri söyleriz, yargı da gereğini yapar.” deseydi hadi neyse…

Freudyen bir kayma yaşamış, bilinçaltındakini dışa vurmuş diyebilirdik de…

Açık açık “Yargıya zaten gerekenleri söyledik.” demiş.

Bilinçaltında var olup bilinç dışına itmeye çalıştığı bir arzudan, istemden, duygudan, düşünceden değil…

Gerçekleşmiş bir olaydan bahsetmiş.

***

Bu durumda ortada üç ihtimal var, demektir.

Birincisi…

BDP milletvekilleriyle ilgili olarak yargıyla herhangi bir temas, ilişki, konuşma olmamış ama Başbakan olduğunu söylüyor…

Ki eğer böyleyse, dil sürçmesinden daha ciddi bir durum söz konusu.

İkincisi…

Başbakan kendine o kadar çok güveniyor ki, yargıya telkinde bulunduğunu, emir ve talimat verdiğini açıklamaktan çekinmiyor…

Ki eğer böyleyse durum çok daha vahim demektir.

Üçüncüsü…

***

Bazen böyle olur.

Bildiğimiz ama söylemememiz gereken bir cümle dilimizin ucuna kadar gelir…

Yutkunup geriye doğru atarız ama durduğu yerde durmaz…

Bir, iki, derken…

Sonunda dilimiz dürter, ağzımızdan çıkıverir.

Yalnız ona dil sürçmesi denmez…

Dil dürtmesi denir.