Cumhuriyet bize, “Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem” diyen Fuzuli ile “Yürü bre Hızır Paşa/Senin de çarkın kırılır” diyen Pir Sultan’ı; kültürel zenginliğimizi öğretti; değerbilmezlere geçmiş olsun!

Dil tartışmaları yeni değil!
Fotoğraf: AA

Sevgi Özel - Dil Derneği Başkanı, Yazar

Türkiye Cumhuriyeti’nin ortak (ya da resmi) dili bütün yurttaşların iletişim aracıdır; dili doğru, anlamlı, albenili kullanmak herkesin sorumluluğudur. 1950’den bu yana milliyetçi muhafazakâr (ulusçu tutucu) iktidarların, özellikle seçim mevsiminde en sıcak konularından biri din, öteki dildir; ikisini de siyasetçilerle “din adam”ları konuşur durur. Dil tartışılırken dilcilere sıra gelmez; özne, 94 yıl önce yapılan Harf Devrimi ile 90’ıncı yıla ulaşan Dil Devrimi’dir. Almanya, Macaristan, İsrail ve Norveç bizden çok önce dilde devrim yapmış, bu ülkelerde de devrim tepki almış; ama tepkiler bizdeki gibi karşıdevrime evrilmemiştir. Sayın Mahir Ünal’ın “Cumhuriyet lügatimizi, dilimizi yok etti” sözleriyle ortalık alev aldı; birileri derin bilgisiyle dilbilimcilere, dili oya gibi işleyen bilim, sanat ustalarına ders verdi.


1988’deki dilbilim kurultayına gelen, “Türkçe Gramer”in yazarı Amerikalı Dilbilimci Robert Underhill, Türkçe kurultayında İngilizce bildiri sunan Türk dilcileri, Türk siyasetçilere benzetiyordu. Milliyetçi muhafazakâr siyasetçilerin Arapça “millet”le Türkçe “ulus”u özdeşleştiremediğini, her ülkede dilin yenileşmesine geç uyum sağlandığını belirterek, “Sizin milliyetçiler, niçin dünyanın hayran olduğu Atatürk’e tepkili, niçin dilin yenileşmesini istemiyorlar?” diye sormuştu. Gitgide birbirine benzeyerek muhafazakârlaşan milliyetçiler Harf ve Dil devrimlerine tepkide çizgiyi aşıyorlar. 2022 Ekim’indeki dil tartışmalarının özü budur.

Dil düşünceyi yansıtan aynadır; bilgisunarda üç dakika dolaşmak, gazetelere, TV’lere göz ucuyla bakmak bile dil aynasının ne denli kirlendiğini gösteriyor. Son yıllarda dilin (ve dinin) bütün antidemokratik uygulamalarda silaha dönüştürüldüğüne tanık oluyoruz. Politika dünyasında ağır söz, üstünlük ölçütü sanılır; hiç özür dilenmediği gibi suçlamalar yerini ya daha ağırına bırakır ya da “Yanlış anlaşıldım, sözlerim çarpıtıldı” safsatası devreye girer. 2020’lerin tipik dil olaylarından biri, “hakaret”le “eleştiri”nin yer değiştirmesidir ve asıl tartışılması gereken de budur.

Bugün ekonomi kadar ağır bir dil sorunumuz var. Selçuklu’da ve Osmanlı’da Türkçenin Arapça-Farsçanın boyunduruğuna girmesine saraylarla yapışan aydınlar yol açmıştır. Yüzyıllarca dil-din ilişkisinde din baskınlaşmış; peygamberin Arap, Kuran’ın Arapça oluşu nedeniyle cennette Arapça konuşulduğu ileri sürülmüş; Müslüman Türk, tapınma ve bilimde Arapça, sanat için de Farsça öğrenme gereği duymuştur. Sayısız kaynağa göre din yüzyıllarca yönetme, halkı ikna etme aracı olmuş; Arapça ve Farsça, Türkçeyi kuşatıp da yapay dil Osmanlıca ortaya çıktığında yönetenler ve aydınlar Batılıların, “Türk, Allah’ına Arapça, sevgilisine Farsça, ailesine Türkçe seslenir” dediği gibi üç dilli duruma düşmüştür.1

Keşke dün mezar taşı yazabilenimiz çok olsaydı; İstanbul’un fethiyle başlayan Yeniçağ’ı erken kavrar, “matbaa”yla 200 yıl sonra tanışmazdık. Avrupa rönesans, reform, Fransız ve Sanayi Devrimlerini yaşar, türlü buluşlarla Ortaçağ karanlığını silip “aydınlanma”ya yürürken 400 yıl duraklamazdık. Resmi yazışmalarda ve sanatta Osmanlıcayı kullanan, “ümmi ümmet kul”la iletişim kuramayan, Batı’daki yenilikleri “haram ve günah”la karşılayarak her alanda geri kalan Osmanlı, sonunda eğitimini, ekonomisini, ordusunu bile yayılmacıya teslim ederek kendini bitip tükenmez savaşlar içinde bulmuştu.

Osmanlı’nın bilim akademisi Encümen-i Dâniş, üniversite kitaplarının “elfâz-ı garibe istimalinden ve tekellüfat-ı münşi-yâneden sarf-ı nazarla herkesin anlayacağı tabirat”la yazılmasını istemişti; olmadı. Aydınların bir bölümü Arapçaya hayrandı; bir öbeği dergilerde, derneklerde yazıyla dili tartışıyordu. Ömer Seyfettinlerin “Yeni Lisan” haykırışı yankılanırken “ümmi” yoksul halk, yayılmacıyla işbirlikçisine direnerek Kurtuluş Savaşı’nı kazandı. Türkiye Cumhuriyeti 1923’te kuruldu. Sıra halkı çağdaş dünyayla yarıştıracak devrimlere gelmişti.

Laik cumhuriyeti sindiremeyen siyasetçilerle sözde aydınların söylediği gibi Harf ve Dil Devrimleri bir gecede yapılmadı. Cumhuriyet’in 5’inci yılına dek Arap abecesi, 9’uncu yıla dek Osmanlıca kullanıldı. Arap abecesi, bükünlü dil Arapçanın doğasına yatkındır; bağlantılı dil Türkçenin seslerini yansıtmayan bir dizgedir. Ünlü seslerin çok ve uyumlu oluşu; ünlü-ünsüz sesler arasındaki müzik, Türkçeyi öteki dillerden ayıran özelliğidir. Arap abecesinde Türkçenin 8 ünlüsünü yansıtan özgün bir harf yoktur; ünsüzler de birkaç harfle karşılanır, yazılıştaki benzerlik, özellikle el yazısında güçlük yaratır. 1 Kasım 1928’deki Harf Devrimi yasasıyla her yaştaki kadın ve erkekler iki haftada okumayı öğrenmiştir. Bu devrim, değerbilir olana dünü-bugünü anlama, değerlendirme fırsatı da yaratmıştır.

Üç dilden oluşan Osmanlıca içindeki Türkçe, Arapça-Farsçanın sözcüklerini, kurallarını bağlayan dolgu aracı gibidir. Türkçenin ekleri, kökleri, tamlama oluşturma özelliği yüzyıllarca unutulmuştur. Bu nedenle Osmanlıcaya Osmanlı Türkçesi demek yanlıştır; ne ki seçkinlerin dili Osmanlıcayı yok sayamayız. Sayın Ünal, Fransız Devrimi’nin dile dokumadığını söylüyor, Fransızların Osmanlıca gibi bir sorunu yoktu. Cumhuriyet bize, “Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem” diyen Fuzuli ile “Yürü bre Hızır Paşa/Senin de çarkın kırılır” diyen Pir Sultan’ı; kültürel zenginliğimizi öğretti; değerbilmezlere geçmiş olsun!

Harf ve Dil Devrimleri, 3 Mart 1924’te kabul edilen hilafetle Şer’iye ve Evkaf Vekâletinin kaldırılması, “Eğitim ve Öğretim Birliği” yasalarıyla birlikte düşünülmelidir; laikliğin toplumsal temelleri bu yasalarla atıldı. Laik eğitimin ana öğesi ulusal dildir; laik eğitimle Cumhuriyet’i güçlendirmek için gericiliği besleyen bütün kuralları kaldıran Atatürk’ün suçu büyüktü. Dil Devrimi’ne “Türk rönesansı” diyen ünlü profesörler, yazarlar, Atatürk gözünü yumar yummaz yakın tarihi silmeye giriştiler; Meclis kürsüsünde “Arabın medeniyeti benimdir” diyebildiler; “yanıt, olanak” diyeni “komünist” diye suçlayıp yeni sözcükleri yasakladılar. Türk İslam sentezini devletin eğitim-kültür dili yapacak darbelere, Atatürk’ün vasiyetnamesini çiğneyerek Türk Dil Kurumu’nu kapatan 12 Eylülcülere alkış tutup devrimleri karalayarak eğitimi yaralı, yoksul halkı kandırmayı sürdürdüler. Dil ve din bağını koparan Harf Devrimi, halkın inancını kullananların yolunu kesti. Harf ve Dil Devrimleri üzerinden Atatürk’e saldırmanın temelinde hilafeti kaldıran üç devrim yasasına tepki yatar.

Dil sorunlarının nedeni devrimler değil, MEB’yi de siyasaya araç yapan iktidar(lar)dır. 2022 Türkiye’sinde eğitim sisteminde bilimsel aklı, yöntemleri yok sayan, bütün kurumlara yansıyan dinselleşmiş siyaset diliyle Cumhuriyet’imiz, “lügatimiz, dilimiz” biraz örselendi; ancak yazarlar, şairler, her dalda bilimci, felsefeci Türkçeyle “düşünce setleri”ni görkemli yapıtlarla yükseltiyor. Bilim ve sanat insanları Türkçenin bilim ve sanat dili olduğunu yüzlerce kez kanıtladı; dilde devrim sürüyor; iktidar da “açılım” sözcüğünü uydurdu. Devrimleri yadsıyan siyasetçilerin seçim mevsiminde Cumhuriyet’le hesaplaşmaya çalışması boş atıp dolu tutturma çabasıdır.

1 Bu durumu, Türkçenin, Dil Devriminin öyküsünü anlatan öyle çok belge ve öyle çok yapıt var ki, bir tutamını anımsatmak isterim. Bu konularda ayrıntılı bilgi için Ö. Seyfettin, Dil Konusunda Yazılar (Bilgi Yayınevi, 1989); Ruşen Eşref Ünaydın, Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin Kuruluşundan İlk Kurultaya Kadar Hatıralar (TDK, 2. baskı, 1943); Agâh Sırrı Levend, Türk Dilinde Gelişle ve Sadeleşme Evreleri (Dil Derneği, 2011); Şerafettin Turan, Kültür Tarihi (Bilgi Yayınevi, 1990); Şerafettin Turan, Türk Devrimi, Yeni Türkiye’nin Oluşumu (1923-1938 /Bilgi Yayınevi, 1996); Şerafettin Turan, Mustafa Kemal Atatürk, Kendine Özgü bir Yaşam ve Kişilik, Bilgi Yayınevi, 2004); Sevgi Özel, Dil Kiri El Kiri (Bilgi Yayınevi, 2000); Şerafettin Turan- Sevgi Özel, Dil Devriminin ve Türkçenin Öyküsü (Dil Derneği, 2016); Sinan Meydan, Cumhuriyet Tarihi Yalanları (İnkılap Yayınları, 2010); Sevgi Özel, Yalan Dünyasının Yalancıları (Kırmızı Kedi Yayınları, 2022).