Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Hakkı Devrim’in Radikal gazetesinde dil yanlışlarına değindiği köşesinin adıydı “Dil Yâresi”…

Hakkı Devrim, Türkçeden değil Osmanlıcadan yana bir yazardı. Onun öz Türkçe diye bir derdi yoktu. Sergilediği dil duyarlılığı, daha çok eski sözcüklerin yazımıyla ilgiliydi. İnatla “sual” ve “cevap” sözcüklerini kullanması bundandı…

★★★

Dil” sözcüğünün Türkçede başlıca iki anlamı var:

“Ağız boşluğundaki tat alma organı” ve “konuşulan dil, lisan”.

Hakkı Devrim’in köşesinin adı, sözcüğün ikinci anlamıyla ilgiliydi. Yani dil yanlışlarının basın yayın alanında yol açtığı “yaraları” göstermek için kullanmıştı bu başlığı.

Deyimin bir de “sözün açtığı yaralar”a değgin değişmeceli (mecazi) anlamı var. Kötü bir sözün yüreklerde açtığı yaranın bazen kılıç yarasından daha derin ve öldürücü olduğu söylenir.

Yunus Emre, sözün hem “yıkıcı” hem “yapıcı” etkisini en güçlü biçimde yansıtan ozanlardandır. Onun şu dizeleri, sözcüklerin yerine göre nasıl olumlu ya da olumsuz işlev gördüğünü çok güzel anlatır:

“Söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı / Söz ola ağulu aşı bal ile yağ ede bir söz”

★★★

Farsçadan dilimize giren bir başka “dil” daha vardır ki onun anlamı “gönül”dür.

Bu anlamıyla Divan edebiyatının vazgeçilmez sözcüklerinden biridir “dil”.

“Sûz-i dil”, gönül ateşi demektir; “dil-ârâ” ise gönül süsleyen…

Bir de bu iki tamlamanın birleşmesinden oluşmuş “sûz-i dilârâ” vardır ki “gönlü süsleyen ateş” demektir. Bu sözcük aynı zamanda Klasik Türk müziğinde bir makam adıdır. Tıpkı “beyatî-araban” gibi o da birleşik bir makamdır.

Yahya Kemal’in “sûz-i dilârâ” ve “beyâtî-araban” makamlarını birlikte kullandığı iki dizesi şöyledir:

“Her lahzası bir zemzeme-i sûz-i dilârâ / Her sâati bir fasl-ı beyâtî-arabandır”

(Zemzeme: Nağme, ezgi)

★★★

“Dil yâresi”, tek boyutlu bir niteleme değil …

Hem sevecen davranmayarak üzdüğümüz Türkçeyi hem kötü söz söyleyerek kırdığımız gönülleri betimliyor.

Güzelim deyimlerimize, deyişlerimize yüz çeviriyoruz çoğu zaman.

Ama daha çok da yanlış kullanımlarla yaralıyoruz dilimizi…

★★★

HER ALANIN AYRI JARGONU VAR!

Yeni çıkan bir albümü tanıtıyor müzik yazarımız:

“Çokça doom etkili kaotik bir death ve sludge metal deneyimi için doğru adres kesinlikle ‘Heritor’ ”. (Barış Akpolat, “Hoşçakal Çağlan…”, BirGün, 12 Nisan 2020)

İngilizce sözcüklerle dolu bir tümce. Çok özel bir jargonla yazılmış. Ben bir şey anlamadım! Anlayanlar vardır kuşkusuz. Ama olmaz ki, Türkçe bir metin böyle de yazılmaz ki!

Biz dilimizi Arapça ve Farsça sözcüklerden arındırmaya çalışırken kapıyı İngilizceye ardına dek açıp Türkçeyi böyle “Türkilizce”ye çevirirsek nereye varır bunun sonu? (Bu arada belirtelim: “Hoşça kal” sözü ayrı yazılır. Tıpkı “iyilikle kal”, “sağlıklı kal”, “esen kal” gibi…)

★★★

TÜMLEÇLERİN DİZİLİŞİ

Çevirmen ve yazar Nihal Yeğinobalı’nın ölüm haberini duyuran PEN Yazarlar Derneği’nin 15 Mart 2020 tarihli açıklamasından:

“Küçük yaşta doğduğu Manisa topraklarından ayrılıp İstanbul Robert Kolej’de eğitimini tamamlayan N. Yeğinobalı daha sonra Amerika New York Eyalet Üniversitesi Edebiyat bölümünde öğrenimine devam etmiş, ancak yarıda bırakmıştır.”

Söze böyle başlayınca, değerli çevirmenimizin “Küçük yaşta doğduğu Manisa…” gibi anlamsız bir vurguyla karşılaşmış oluyoruz. Tümce kurarken tümleçlerin yerli yerinde kullanılması, iletinin doğru aktarılması bakımından önem taşır. Yukarıdaki tümce, “Doğduğu Manisa topraklarından küçük yaşta ayrılıp…” diye başlasaydı böyle bir karışıklık olmayacaktı.

★★★

Türkçeye “dil yâresi” yaşatmamak, biraz özen ve emek istiyor.

Ne yazık ki uzunca bir süredir yara bere içinde dilimiz.

Ruhumuz gibi, kalbimiz gibi…