'Altta yatan sağlık koşulları'ndan, 'Polis eliyle intihar'a, yapısal ırkçılığın bir kelime dağarcığı vardır

Dil, zulüm çarkının parçasıdır; siyah ölümlerinin nasıl tasvir edildiğine baksanız bile yetecektir

Patricia Williams / Hukuk Profesörü Columbia Üniversitesi

Chokehold (boyun kilidi/boyunduruk) veya “boyuna lateral vasküler baskılama”, 1990’lı yıllardan bu yana Amerika’da pek çok polis departmanında yasaklanmıştır. Yasaklandığını hatırlamak gerçekten zor olabiliyor çünkü o tarihlerden bu yana tam olarak bu teknik kullanılması suretiyle o kadar çok ölüm yaşandı ki… Boyun kilidi, bir tür judo hareketine benziyor: boyna sarılan bir kol yavaş bir sıkma hareketiyle şahdamarına baskı uyguluyor. Düşmanınızı çabucak etkisiz hale getirebilir, hatta uygulanan baskı birkaç saniyeden fazla olması halinde öldürebilir de. Judoda olduğu gibi, boyuna yerleştirilen diz de aynı şekilde sonuçlanabilir…

Polislerin uyguladığı boyun kilidi, Afro-Amerikalılar arasında hassas bir konudur. Siyahların boğularak öldürülmesi, kementlerle linç etmeyle sınırlı olmayan karanlık bir tarihin parçasıdır. Şu an pek çoğumuz hatırlamıyoruz; Rodney King sadece coplarla dövülmemiş, aynı zamanda Theodore Briseno adında bir polis memurunun ayağı boynunda yere yatırılmıştı. Belki de King ölmediği için bu küçük detay bugünün tartışmaları içinde kaybolup gitti.

Ancak bu hafta hep ölümler gündeme geldi. Eric Garner 2014 yılında ölmüştü ve genellikle bu konuşmalar hep onun adıyla başlar. Dal sigara sattığı için yakalandı. Polis memurları onu yere yatırdı, boyun kilidi uyguladı ve ölene kadar öyle tuttular. Bu olayı çok iyi biliyoruz çünkü Garner 11 kez “Nefes alamıyorum” diye bağırırken etrafta kalabalıklar toplanmış ve onu bırakmaları için polislere yalvarmışlardı. Bu olayı çok iyi biliyoruz çünkü görgü tanıklarının çektiği fotoğraflar var elimizde.

"YAKIN TARİHİMİZ ÖRNEKLERLE DOLU"

Yakın tarihimiz, siyah Amerikalıların polis tarafından çeşitli şekillerde öldürülmesinin örnekleriyle doludur. Garner ismi ise, bu uzun ve hüzünlü mazinin simgesine dönüşmüştü. Breonna Taylor, Philando Castile, Ahmaud Arbery, Trayvon Martin, Michael Brown. Bu dizi şimdilik George Floyd ismiyle son buluyor. Sahte 20 dolarla hesap ödemek şüphesiyle yakalanan Floyd, yere yatırıldı ve polis memuru Derek Chauvin’in dizi boynunda tüm vücut ağırlığıyla yüklenmesine 9 dakika dayanabildi ve ardından yenik düşerek yaşamını yitirdi. Yine kalabalıklar toplanmıştı. Floyd’un yaşamı kayıp giderken, insanlar bağırış çağırış içinde polisi uyarıyordu. Görüntüler çok netti.

dil-zulum-carkinin-parcasidir-siyah-olumlerinin-nasil-tasvir-edildigine-baksaniz-bile-yetecektir-743731-1.

Dünya o andan beri ayağa kalkmış durumda. Floyd’un ölümü gezegendeki protestolarda adeta işaret fişeği oldu. Dikkatler suç mahallindeki dört polisin, özellikle de Chauvin’in olay esnasındaki şövalyevari davranışlarına odaklanmakla birlikte, olay ne sadece bu polislerin davranışlarıyla, ne de polis reformu sorunuyla sınırlı. Örneğin, Minneapolis adli tıp uzmanının Floyd’un ölümüyle ilgili yayınlanan ilk raporuna bakılabilir: “Otopsi sonucunda, travmatik asfiksi (oksijensiz kalma) veya strangülasyonu (boğulma) destekleyen fiziksel bulgulara ulaşılamamıştır. Polis tarafından kısıtlanmasına ek olarak, altta yatan sağlık koşulları ve vücut sistemi içinde herhangi bir potansiyel sarhoş edici maddenin birleşerek Bay Floyd’un ölümüne etkisi olması muhtemeldir.”

Bu, insanı hayretler içinde bırakan bir tarif, utanç verici bir laf kalabalığı…

Floyd, elbette asfiksiden öldü. Meselenin bu kısmı o kadar açık ki; adli tıp uzmanının raporu kulağa yapısal bürokratik bir çürüme gibi geliyor ancak “ahlaksız” bir memurun ölümcül sonuçları olan kayıtsızlığına indirgenemeyeceği de aşikar. Floyd’un ölümünden “altta yatan sağlık koşullarını” sorumlu tutmak, suçun sorumluluğunu Chauvin’in failliğinden muayyen bir şekilde saptırma amacı taşıyor.

Neticede Floyd’un ailesi, öldürücü asfiksasyonu teyit eden bağımsız bir adli tabip tuttu. Ve hemen sonrasında, resmi ölüm nedenini strangülasyon olarak bağıtlayan nihai rapor, Minnesota adli tabibi tarafından yayınlandı.

Kullanılan dilde öznenin/failin görünmezleştirilmesi; bakışımızı etkili bir şekilde yönlendiriyor, nereye bakmamız nereye bakmamamız gerektiğini bize söylüyor. Örneğin, Kajieme Powell akli sağlık problemleri olan siyah bir adamdı. 2014 yılında bir mahalle bakkalından atıştırmalık bir şeyler aldı ve iddia edildiğine göre elinde et bıçağıyla tehdit ederek aldıklarını sokağa attı. Polislere “Beni vurun, beni vurun, beni vurun, beni şimdi vurun” diye bağırdı. Polisler de ona ateş etmek zorunda kaldılar, üst üste 12 kez…

Polisin eylemleri, o zamandan beri yaygın olarak anıldığı şekliyle, “polis eliyle intihar” ya da polis destekli intihar olarak kayıtlara geçmişti. Edilgen çatının kullanımına dair ilginç bir örnek. Tetiği çekmeye dünden razı bir polisi, kendini gözden çıkarmış bir meczup olan Powell’ın iradesi olarak konumlandırarak resmi sorumluluğu ortadan kaldırıyor: Bunu kendi kendine yaptı. Kimsenin değil, kendisinin suçu…

dil-zulum-carkinin-parcasidir-siyah-olumlerinin-nasil-tasvir-edildigine-baksaniz-bile-yetecektir-743732-1.

Bu, kendini öldüren siyahlar kinayesinin karakteristik bir özelliğidir. Covid-19’un Afro-Amerikanlar arasında daha yüksek düzeyde görülmesinin sebeplerini, yaşam koşullarından çok biyolojik şartlarda aramaya kadar varmaktadır – böylelikle yalnızca obezite, astım, yanlış tercihler, genetik “yatkınlık” gibi “eşlik eden” bulguların ürünü olarak ölüm sayılarına atıfta bulunulmaktadır. Ancak yoksulluk virüsün petri kabıdır: Amerika’da siyahlar, yoksullar ve yaşlıların ölümleri daha yüksek oranlardadır çünkü toplumsal koşulları, kapağı sıkıca kapanmış kavanoz içine konan böcekler gibi sıkı düzen, zehirli coğrafyalarda bu insanları gettolaştırmıştır.

"HER ALANDA KÖTÜ YÖNETİMİ GÖRÜYORUZ"

Gelişmeleri izledikçe bu iki büyük trajedi gözler önüne serilip iç içe geçiyor: devleti temsil eden aktörler elinde hukuk dışı bir şekilde gerçekleşen ölümler ve koronavirüs ölümleri. İkili bir ızdırap ve çaresizlik sarmalı içinde biri diğeriyle eşleşiyor. Amerikalılar bu anın tutarsızlığını çözümleme gayreti içindeler. Ancak bu duygusal kırılma noktasının okuması, gelişen diğer olayların arka planında yapılmalıdır. Bu meseleye sadece polisin zor kullanma yetkisinin aşılması olarak bakamayız; bu mesele aynı zamanda küresel bir pandeminin içinde yaşamsal kaynakların şaşırtıcı bir şekilde yanlış yönetilmesi meselesidir: Gıda paylaşımından, sübvansiyonlar ve mali yardımlara, tıbbi ekipmana kadar aklımıza gelebilecek her alanda kötü yönetimi görüyoruz.

Kolektif olarak bizi içine çeken bu kusursuz fırtına, “hepimizin boynunda bir ayak oldu” ve Floyd’un ölümü imgesini olağanüstü düzeyde etkili bir hale getirdi. Bu imge, çok geniş bir politik yelpazedeki farklı kesimlere anlaşılır bir hale geldi; çünkü kulaklarımızda yankılanan“Nefes alamıyorum” cümlesinin bize çektirdiği ızdırap ve sebep olduğu politik tıkanma, kurbanlarını kelimenin tam anlamıyla nefessiz bırakan koronavirüsün gücüyle birleşince ikiye katlandı.

İşte böylesine hassas bir tarihsel andayız. Belki de gerçek bir reform için tam bir ölüm kalım anı bu… Veya belki de ölenleri kendi ölümlerinin faillerine dönüştürmeye devam eden bu linguistik labirentten hiç çıkamayacağız.

Kaynak: Guardian (Dış Haberler Servisi)


“Suicide by cop”: ABD’de kolluk kuvvetleri tarafından, bir intihar girişimcisinin kasıtlı olarak tehdit edici bir şekilde davrandığı ve bir kamu güvenliği veya kolluk görevlisinin ölümcül bir tepkisini kışkırttığı bir intihar yöntemi olarak tanımlanmaktadır.