Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Bİr dönem gazetelerde Türkçe konusunda yazanlar vardı. Şiar Yalçın, Hakkı Devrim, Feyza Hepçilingirler, Necmiye Alpay ve daha başkaları… Yaklaşımları birbirinden farklı da olsa, Türkçenin sorunları üzerine uyarıcı, düşündürücü yazılar yazıyorlardı. Bazıları ayrıldı aramızdan. Yaşayanlar ise gazete yazarlığını bıraktı, daha çok kitap çalışmalarına yöneldiler... “Dilin Kemiği” bu alanda yalnız kaldı. Yerel gazetelerde ve sanal ortamda Türkçeyi savunan özengen dilcilerimiz var. Bazıları yazdıklarını benimle de paylaşıyor. Onların çabasına saygı duyuyorum. Ama “yaygın basın” diye adlandırılan ve Türkiye genelinde dağıtılan günlük gazetelerde “Dilin Kemiği” dışında sürekli bir dil köşesi kalmadı.

Bu durum, Türkçe konusunda düşünen, kafa yoran, kaygılanan, önerisi olan insanların köşemize ilgisini artırdı. Yalnız “sade okur”dan değil; yazarlardan, ozanlardan da güzel paylaşımlar alıyorum. Bu hafta onların mektuplarını okuyacaksınız.

***

Antakya’dan Ufuk Yeşil yazıyor:

“Merhaba Hocam,

BirGün’deki köşenizi merakla takip ediyorum. Gerçekten değindiğiniz konular Türkçenin en hayati konuları. Bu konudaki birikiminize dayanarak size birkaç konuda fikir danışmak istiyorum. Öncelikle Türkçe Öğretmeniyim. Siz de hak verirsiniz ki TDK’nin hali ortada. Bir kelimenin son halini öğrenmek için kırk takla atıyoruz. Sürekli değişen, belirli bir sistem içinde olmadığımız çok açık. Bizim ne yapmamız lazım? Yani hangi güvenilir kaynaklara başvurmak gerekir bu durumda? Dil Derneği de belirli bir doğrultuda gitmiyor gördüğüm kadarıyla. Önerebileceğiniz güzel bir yazım kılavuzu var mı hocam? İyi akşamlar dilerim.”

Bugün Türkçe konusunda güven duygusuyla salık verebileceğimiz bir kurum ne yazık ki yok. Ben Dil Derneği üyesiyim. Doğal olarak Derneğin yayınlarını kaynak olarak kullanıyorum. Ama onların da eksiksiz olduğunu söyleyemem. Geçmişte en çok Ömer Asım Aksoy ve Nijat Özön’ün hazırladığı kılavuzlara güvenirdim. Onlar, eski TDK yayınlarıyla uyumlu kılavuzlardı. Bu değerli uzmanlar artık yaşamıyor. Dolayısıyla kılavuzları da eskimiş durumda. Dil, durağan bir varlık değil. Süreç içinde söz dağarcığımıza yeni sözcükler, terimler, kavramlar ekleniyor; kimi sözcüklerin yazım biçimi değişiyor. Güncellenmeyen sözlükler ve yazım kılavuzları günün gereksinimlerine yanıt veremez. TDK, anlamlandıramadığım bir yaklaşımla artık Yazım Kılavuzu yayımlamama kararı almış. Bu durumda Dil Derneği’nin kılavuzu tek kaynak kalıyor. Onun da yeterli olmadığı ortada. TDK’yi eski kimliğine kavuşturmadıkça bu sorunlar sürecek.

***

Okurumuz Ahmet Ülkü Gün, karşılaştığı dil yanlışları konusunda uyarıda bulunuyor:

“Sayın Aşut,
Neredeyse tek başına yürüttüğünüz doğru Türkçe kavgasında başarı diliyorum öncelikle.
Çok sık karşılaştığım üç yanlışı paylaşmak istedim sizinle:

1- Kurallı bileşik fiillerden yeterlilik fiilinin yanlış kullanımı: ‘Yapılabilir’ yerine
yapılabilinir, yapılınabilir, yapılınabilinir, hatta yapılınabilinilir gibi kullanımlara yer verilmesi;
2- Zaten çoğul olan
personel yerine personeller denmesi;
3-
Aklıselim sözcüğünün sıfat olarak kullanılması. Ne yazık ki TDK buna cevaz veriyor.

Saygılarım ve iyilik dileklerimle.”

***

Üçüncü mektup, değerli yazar ve ozan Adil İzci’den:

“Değerli Attila Bey, merhaba.

İzninizle bir sorum olacak:

Bu ülkede insanlar neden ölmüyor da vefat ediyor?

Yetkililer, ilgililer neden kurallara uymamızı değil de riayet etmemizi istiyor?

Acaba Araplar da kendi sözcükleri yerine Türkçe sözcükleri yeğliyor mu?

Sağlıklı günler dileğiyle saygılar.”

Bence yanıtlarını da içinde barındıran sorular bunlar.

Eğer Türkçe yazıyor ve konuşuyorsak, anlatım aracımız elbette bu dilin sözcükleri olmalıdır. Adil İzci de yazılarında ve şiirlerinde bunu yapıyor zaten…