Eğitim dinselleştikçe öğrencilerin dinden uzaklaşıyor olması islamcıların canını sıktı. Erdoğan’ı ise öfkelendirdi. Grup konuşmasını yarıda kesip Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ı yanına çağırarak dünyanın gözünün önünde hesap sorup azarlaması öfkesinin derecesini gösteriyor. Haksız da sayılmaz; siyasi hayatını vakfettiği paket planın çökmesine kim razı olur ki!

Eğitim Bakanı Yılmaz’ın, Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğünün Gençlik ve İnanç çalışmasından söz edip “gençlerimizin deizmle ilgili bir düşüncesi var” açıklamasına Erdoğan’ın tepkisi“olmaz böyle bir şey!” oluyor. Erdoğan’ın “olmaz” dediği şey nedir; Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğünün Gençlik ve İnanç konuluaraştırma yapması mı, araştırma sonucunun dışarıya sızması mı, gençlerin dini inançlarını yitirmesi mi yoksa Eğitim Bakanlığının gençleri dininin ve kininin davacısı yapamaması mı? Bunların biri bile planın arzu edilen istikamette gitmediğini gösterir ki o da Erdoğan’ın canının sıkılmasına yeter.

İzleyebildiğim kadarıyla Erdoğan ve medyadaki kurmayları, araştırmanın tartışıldığı çalıştayda olduğu gibi gençlerin deizme kaymasının faturasını öğretmene, eğitim materyallerine ve kimi uygulama hatalarına bağlama eğilimindeler. Nerede hata yaptıklarını tartışıp sonuca dair mantıklı önermede bulunana rastlamadım. Dinin dozunu artırmak gerektiği konusunda herkes hemfikir. Bu denli etkileşimli, hızlı ve bireysel yaşanan bir hayatın dinle tanzim edilemeyeceğini anlamamış islamcılar için baş suçlu Batı Kültürü. Daha çok imam hatip, daha disiplinli bir okul hayatı ile gidişatın önüne geçebileceklerini düşünüyorlar.

Dindar ailelerin dindar çocuklarını dininden eden tek başına din okulları (imam hatipler) değil. İslamcılar, günümüz genç kuşağı için dinin devlet fikri (ideolojisi) gibi algılandığının farkında değil. Bugün, Türkiye’de yaşayan yirmi yaşındaki bir genç için din devletten ayrı bir yapı değil; devlet ve devletle ilişki bütün kurumlar İslami kurallara göre işliyor ve bu kurumları yöneten herkes islamı temsil ediyor. Devletin adaletsizlikle, eşitsizlikle, hırsızlıkla, kalpazanlıkla, düzenbazlıkla, taciz ve tecavüzle, rüşvet ve zorbalıkla anılması haklı olarak dinin ve din adına konuşanların hanesine yazılıyor. Din devletinde kutsal kitapta ne yazdığının, peygamberin hayatının, din adamının niyetinin bir anlamı yok; insanlar aşağıdan yukarıya o devleti yönetenlerin icraatına bakar. Haliyle inançlı biri, Tanrı’dan önce onun adına suç işleyenden uzak durur.

Konya, dindar bilinen ve tek başına bir islamcı partiyi ayakta tutan bir kentimiz. Konya’nın diğer dindar kentlerden farkı, iktidar muhafazakârı olmayıp iktidarları muhafazakârlaştıracak köklü bir dini geleneğe sahip olmasıdır. Ayrıca İslam dini, Konya’da kendini rahat bir şekilde üretebiliyor ve bu kentte mahallenin birey üzerindeki etkisi sınıfsal, sosyal etkinin üzerinde. Bu açıdan bakıldığında, Konyalı gençlerin aileden edindiği dini değerlerle devlet dini arasındaki farkı fark etmesi, eğer varsa gidişattan rahatsızlık duyanlara rasyonel çözüm bulmada ayrıca yol gösterir. Bu yol dini devletten, devleti dinden ayırmak, yani laikleşmektir.

Çalıştayda, deizme kayışın nedeni olarak ileri sürülen gerekçelere bakınca din eğitiminin bilimsel amaçlara hizmet ettiği hissine kapılıyor insan! “Dini bilgilerdeki tutarsızlıklar”, “din öğretmeninin öğrencisine uygun rol model olamaması”, öğrencinin “neden Tanrı’nın yeryüzünde kötülüklere müdahale etmediği ve sessiz kaldığı” sorusuna anlamlı yanıt verilememesi, ”din adamlarının birbiri ile çelişen açıklamaları”, “dini görüşlerin bilimin açıklaması karşısında yetersiz kalması” ve özellikle “eşcinselliğin sapkınlık olarak değil cinsel bir tercih olarak nitelendirilmesi”… Bütün bunlar, laik eğitimin eleştirel düşünen öğrencisinin peşine düştüğü sorun alanlarıdır. Buna rağmen ben bumerang etkisi yapıyor diye imam hatipleşmeyi onaylamıyorum. Çünkü bilimsel eğitim çelişkiyi yönetmez, onu ortadan kaldırır. Ayrıca dindar ama vicdanlı, dindar ama adil, dindar ama ahlaklı, dindar ama karşısındakine saygılı birini lümpen bir deiste tercih ederim.

İslamcı yazarlarla devlet yöneticileri iletişim, teknoloji ve günlük hayatın yaşanışındaki değişimin yol açtığı zihinsel ve psikolojik travma gençleri yeni arayışlara sürükledi tezini işleyerek din devlet ilişkisini perçinlemeyi öneriyorlar. Dindarlara önerim, bu araştırma sonucunu kendince yorumlayıp daha çok imam hatip, daha dindar eğitmen lazım diyenlere kulak asmamalarıdır. Çünkü islamcıların laiklikle işi bitti, laikliğin laiklerden çok dine lazım olduğu bir sürece girdik.