Partiler 1 Kasım seçim bildirgeleri açıklayıp, vaat ettiklerini seçmenlerine anlatarak oy istiyorlar.

Peki, Türkiye’nin kronik sorunlarından bir olan “din ve devlet ilişkisi” konusunda ne düşünüyorlar diye merak ettim?

Mezhepçi din devletinde, devletin din ve dindar üretimine ilişkin ne diyorlar?

Türkiye’deki mezhepçi vesayet türünün kurumsallaşmasından rahatsız ve mağdur olan seçmenlerini ikna edecek ve gerçek laikliğin kurumsallaşmasını sağlamak için inandırıcı hangi çözümleri sunuyorlar.

Seçim bildirgelerine baktım.

AKP ve MHP’nin din ve devlet ilişkisine tutumunu izaha gerek yok. Her iki partide mevcut statükonun Türk İslam Sentezi ekseninden korunmasından yanadır.

AKP ve MHP Aleviliği tanımlayıp, Aleviler adına ahkam kesmişler. Cemevlerini ibadet yeri değil, “Cemevine elektrik parası verelim” derinliğinde. Hedefleri, Alevileri Sünni çoğunluk içinde eritmek ve Sünnileştirmek.

HDP VE CHP'DEN 'YENİDEN YAPILANMA'

Toplumsal sorunun kaynağı olarak görülen, din ve devlet ilişkisinden nasıl kurtulacağımıza ilişkin CHP ve HDP ne düşünüyor baktım?

Tatmin olmadım.

Her iki partinin seçim bildirgelerinde, devletin mezhepçi ve anti laik yapısına karşı gerçek laiklik zeminden politika üretmekte yeterli değiller. Din ve devlet ilişkisindeki “tabularla” köklü bir hesaplaşma yerine içi doldurulmamış ve ne anlama geldiği belli olmayan bir ‘yeniden yapılanma’ öneriyorlar.

Dini, devletten devleti de dinden özgürleştirecek çözüm önerisi yok. Tek mezhepli devletten, çok dinli devlete yol açan yaklaşımlar var.

Şöyle ki; HDP “Diyanet İşleri Başkanlığı ‘Din ve İnanç İşleri Kurulu’ olarak yeniden yapılandırılacak” diyor ama bu kurulun sivil mi, özerk mi yoksa kamu kurulu mu olduğunu belirtmiyor.

“Devletin din ve inanç alanından elini çekmesi sağlanacak, din ve inanç işleri topluma, inanç sahiplerine bırakılacak” diyor ama sonraki paragrafta 150 bin Sünni İmamı ilgilendiren “Diyanet İşleri çalışanlarının özlük hakları korunacak” diyerek dinin finansmanını kamuya ait “diyanet bütçesi” üzerinden korumayı taahhüt ediyor. Bu ise ciddi bir çelişki barındırıyor.

HDP’nin “Din ve İnanç İşleri Kurulu inanç topluluklarının temsilcilerinden oluşacak, aralarındaki ilişkiyi düzenleyecek ve koordinasyonu sağlayacak” tutumu ile CHP’nin “Devlet tüm inançlara ve bireysel tercihlere eşit mesafede duracak, Diyanet İşleri Başkanlığı çoğulcu ve kapsayıcı bir yapıya kavuşturulacak” tutumları farklı ifadelerle dile getirilmiş olsa da, öz itibariyle çok benzerlik taşıyor.

CHP ve HDP devlet kurumu olan “Diyanet’in” ya da “Din ve İnanç İşleri Kurulu”nun, “din, teoloji üretim” faaliyetine ilişkin tek bir söz söylenmezken, HDP Din ve İnanç İşleri Kurulu’nun “din siyaseti üreten bir kurum olmayacak” derken, CHP’de benzer bir anlayışı savunarak “Diyanet gündelik siyasetin dışında tutulacaktır” diyor. Bunu söylemek tek başına yetersiz. Bu yeni bir şey de değil. Mevcut Anayasanın 136. Maddesine göre “Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak” hizmet vermesini buyurmuş. Fakat varlığı laikliğe aykırı olan Diyanet hiç bir zaman siyasetin dışında kalmamıştır.

Diyanetin adı değişse de, mezhepçi yapısı çoğulcu ve kapsayıcı hale getirilse de, devletin kurumu olarak kaldığı sürece, Türkiye gibi bir ülkede çoğunluk inancına dayalı siyasetin ve iktidarların vesayetinden kurtulma şansı ve imkanı olmaz.

O nedenle Aleviler ve diğer azınlık inançların inanç özgürlüğüne ve inanmama özgürlüğü hakkını kullanan yurttaşlara hiç bir faydası olmayacaktır.

Diyanetin, Din Eğitim Kurumlarının ve diğer kamu kurumlarındaki toplam 10 milyar dolar civarındaki din bütçesinin sıfırlanıp, bu 10 milyar doların eğitim ve sağlık hizmetlerine aktarılmasını sol partiler talep etmezse kim talep edecek?

Diyanet ‘yeniden yapılandırılması’, “diğer inançların temsilini sağlamak”, dinin finansmanı anlamına gelecek ve 150 bin imamı ilgilendiren konuda “Diyanet İşleri çalışanlarının özlük hakları korumak” laiklik ekseninde çözüm değildir.

İNANÇ VERGİSİ

Dinin sivil alana bırakılmasının tek yolu, dinin finansmanının da din ve inanç topluluklarına bırakılmasıyla mümkün olabilir. Avrupa örneklerinde olduğu gibi gönüllülük temelinde “inanç vergisi” toplamak ve aracılık yapmakla sınırlı bir kamu hizmeti sunulabilir.

HANGİ ÖZERKLİK?

TRT, YÖK ve RTÜK örneğinde olduğu gibi özerk bir çoğul-dinsel yapı önermesi sorunu çözmekten uzaktır. Yeni bir yasa ile hiç bir teolojik ve siyasi vesayetin egemenliğine girmeyecek, farklı ve tam bağımsız sivil ağırlıklı özerk yapı, geçiş sürecinde kabul edilebilir.

Dinin ve inançların içeriğine dair sadece o dini/inanç grupları söz sahibi olmalıdır. Devletin ve siyaset kurumlarının dinin içeriğine dair hiç bir belirleyici rolü olmamalıdır. Din adamı/kadını yetiştirilmesi, din eğitimlerinin verilmesi/okullarının açılması hususunda ise devlet sadece düzenleyici, idari gözetim ve hukuksal denetleme rolü üstlenebilir. Egemen mezhep ve devlet dini anlayışına teslim olmadan, din, vicdan ve inanç özgürlüğünü savunmak ve sağlamak mümkündür.

Bunun için de oy kaygılarımızı ve endişelerimizi yenmemiz gerekiyor.