Son düzenlemeyle, bizde dinamitle balık avlayanların cezası 3 bin 292 liradan 10 bin liraya çıkarıldı. Denizde böyle avlanan birine verilen cezayı “Dinamitle balık avına çok ağır ceza!” diye haberleştirmişti gazeteler.

Denizlerimizde, nehirlerimizde birkaç balık için patlatılan -tut ki 100 gr kadar- dinamitin çıkardığı ses ve titreşimden, balıklar dışındaki tüm canlılar da zarar görüyor ve ekolojik denge bozuluyor.

“Memlekette neler oluyor, senin uğraştığın şeye bak?” diyenleri duyar gibiyim! Aslında uğraştığım şey memlekette de değil. Tabii dünyayı hepimizin ortak memleketi saymıyorsanız…

O dünya ki ellerimizle öldürüyoruz. Üstelik, yavaş yavaş da değil artık. BM Mülteciler Yük­sek Komiserliği verilerine göre, 2008’den beri her yıl ortalama 21,5 milyon insan, sel ve kuraklık gibi afetlerden dolayı göç etmek zorunda kalıyor.

2050 yılına kadar, “iklim göçmen­lerine” dönüşerek, 143 milyondan fazla in­sanın mahsullerin yetersizliğinden, su kıtlığından ve deniz seviyesinin yükselmesinden kaçacak­ları öngörülüyor.

Tarihi daha erkene, 2030’a çekerek, susuzluktan göçmek zorunda kalacak insanların sayısını birkaç misli daha fazla tahmin edenler de var.

Dünya üzerinde kaçacak yerimizin kalmayacağı bir noktaya doğru hızla gidiyoruz. Bir umut olacaksa geleceğe dair, o umudun çoğu soluduğumuz havadaki oksijenin yüzde 50’den fazlasını üreten okyanuslarda.

Dünyanın en büyük habitatını oluşturan okyanuslardaki bitkisel planktonlara gereksindikleri besinlerin çoğunu sağlayan da dalıp çıkan ve göç eden balinalarmış. Bir balina her dalışında 33 ton karbondioksiti okyanusun dibine götürürmüş. Balinalar sayesinde planktonlar sadece yüzde 1 arttığında bile 2 milyar olgun ağacın emdiği kadar karbondioksit emiliyormuş. DW’nin mini balina belgeseline göre, 1 balinanın değerinin 2 milyon dolardan fazla olduğu hesap ediliyormuş!

Başlık dinamitle balık avı ama asıl “uğraştığım şey” bu işte. 18 ton patlayıcı, kaç dinamit lokumunun yol açtığı katliama yol açar, ne hesaplayabiliyor ne de hesaplamak istiyorum!

Gazetelerde bir haltmış gibi yapılan haberleri okumuşsunuzdur; geçen hafta 100 bin tonluk yeni uçak gemisi USS Gerald R. Ford’un yanında 18 tonluk bir bomba patlattı ABD. Gemi savaş koşullarına hazır mı diye 3.9 büyüklüğünde bir deprem etkisinde “Tam Gemi Şok Denemesi” yaptı. Sonuçtan memnunlar; geminin milyon metre uzunluğundaki elektrik kablolarıyla birbirine bağlı hassas ekipmanları etkilenmemiş!

Peki, ya okyanusun o bölgesindeki yaşam?

Çok çevreci bir patlama yarattıklarını söyleyen donanmanın kendi modellemesi bile, patlamanın 1-2 km içindeki bazı deniz memeli türlerinin ölmesinin, 10 km kadar alandaki bazılarının da işitme kaybı dahil yaralanmalarının beklendiğini söylüyor.

Deniz biyologları, yılın bu zamanında patlama bölgesinin yunus ve küçük balina popülasyonlarına ev sahipliği yaptığını, yiyecek ve birbirlerini bulmak için işitme duyularını kullanan bu canlıların sağır olduklarında yaşamalarının olanaksız olduğunu söylüyorlar.

1950-1998 yılları arasında okyanuslarda 100’ün üzerinde nükleer patlama testi yapıldı. Şu anda 245 bin km² alanı kaplayan 500 deniz konumu, artık küresel olarak ölü bölge sayılıyor.

Nükleer olsa da olmasa da patlamalar hem deniz memelilerini öldürüyor hem de yarattıkları şok dalgalarıyla okyanustaki habitatta onarılamaz hasarlara yol açıyorlar. Dünya, her yıl 100 milyondan fazla deniz hayvanının hayatını kaybettiği ve okyanus ekosisteminin çürüdüğü bir gezegen krizi yaşarken, ABD ordusu da 18 tonluk patlayıcılarla savaş gemilerini test ediyor.

Bu büyük insanlık suçunun da bir cezası olmalı, değil mi?