Tarihin tozlu rafları eşelendiğinde dinci gericiliğin insanlık tarihinin en karanlık sayfalarına imza attığı görülecektir. Katolik, Ortodoks, Protestan, Müslüman... Fark etmiyor. Hepsi birbirinin aynısı. Bilime, akla, aydınlanmaya, ilerlemeye düşman her türden gericiliğin asırlar boyunca yol açtığı felaketler akla hayale gelmez vahşetler hep kutsal kitaplara dayandırılarak meşrulaştırıldı.

Ortaçağ’ın karanlık günlerinde bizzat Katolik Kilisesi tarafından kurulan engizisyon mahkemeleri bunun en somut örneklerinden. Latince “inquisitio”dan gelen “engizisyon”un kelime karşılığı soruşturmadır. Engizisyonun oluşumunun temelinde de dinden sapanlar var. Kiliseye göre Hıristiyan olmayan herkes sapkındı, düşmandı, yok edilmeliydi.

Kilisenin bu “sapkın” düşüncesi, dinin katı buyruklarına itaat etmeyenlerin cezalandırılması düşüncesi, engizisyon mahkemelerini birer vahşet değirmenine dönüştürdü. Hristiyanlıktan dönen ya da kilisenin koyduğu dini esaslara başkaldıranları yok etmek amacıyla sekizinci yüzyıldan itibaren kurulmaya başlanan engizisyon mahkemeleri asırlarca varlığını sürdürdü.

***

Din adına işleyen bu vahşetin kurbanları hiç eksilmedi. Kilise buyruklarına karşı çıkan, sorgulayanlar kilise tarafından toplum düşmanı olarak ilan edildi, işkence tezgahlarına gönderildi, mahkemeler tarafından yargılandı.

Yargılananlardan birisi de Giardino Bruno’ydu. Ünlü ortaçağ filozofu Kopernik’in tezini savunup evrende, dünyadan başka birçok gezegenin bulunduğunu söylediği için Roma’da kazığa bağlanarak diri diri yakıldı.

Kopernik’in dünyanın günde bir kez kendi ekseni etrafında, yılda bir kez de güneşin çevresinde döndüğü yaklaşımı Kilise'nin bütün öğretilerini altüst eden bir yaklaşımdı. Dokunan yanıyordu ancak dokunmaktan vazgeçmiyorlardı.

Dinsel dogmaları alt üst eden bu teori modern fiziğin babası filozof, matematikçi, astronom Galileo Galilei’nin yolu da bu mahkemelere düştü. ‘Güneş evrenin merkezindedir’ dediği için 387 yıl önce ‘Kutsal Kitap'a şerh düşmekten engizisyon mahkemesine çıkarıldı. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ne dinci bağnazlık bitti, ne de mahkemeleri.

***

Tarihte yaşananlar tarihte kalmadı ne yazık ki! Dinci bağnazlık günümüzde de hiç eksik olmadı. Ne kurulan mahkemeleri eksik kaldı ne de din adına işlenen katliamları. Vahşetler birbirini izledi. Ortadoğu’dan Asya’ya, Afrika’dan Avrasya’ya her tarafta bu izleri görmek mümkün. Daha kısa bir süre öncesine kadar burnumuzun dibinde İslam Devlet’ini ilan eden IŞİD’in din adına yaptıkları unutulmuş değil.

Kamerun’da, Çad’da, Mali’de, Nijerya’da, Somali’de, Libya’da din adına işlenen katliamlar dinci gericilerin dünya tahayyüllerinin bir yansıması. Bu coğrafyada da ne Madımaklar ne de Çorumlar, Maraşlar eksik kaldı. Hepsi de benzer bir düşünce ikliminin yansımasıydı.

***

Yirmi birinci yüzyılın başlarında son on sekiz yıldır ise yeni bir tür dinci bağnazlığın tesiri altındayız. Adım adım inşa edilen bu bağnazlık toplumsal ve siyasal yaşamın kılcal damarlarına kadar sirayet ettirildi.

Son birkaç gündür yaşanan tartışma da bu bağnazlığın bir parçası. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Cuma günü verdiği hutbede sarf ettiği nefret suçunu içeren ifadeler yeni bir cadı kazanının kaynatılmaya çalışıldığının işaretleri.

Pes etmeyecekler. Dinci gericiliğin bir sınırı yok. Tavizler verdikçe daha fazlasını isteyecekler. Daha da ileri gitmeye çalışacaklar. Toplumu ortaçağ karanlığına sürüklemeden durmayacaklar.

Ama onlara inat insanlık aklın, bilimin yol göstericiliğinde her türden gericiliğe karşı ilerlemeye devam edecek.