Laiklik ve en temel insan hakları rejimine yönelik saldırıların yoğunlaştığı ve her alanda dinci gericiliğin kurumsallaştırılarak yaygınlaştığı dönemdeyiz. “Laik yaşam, laik eğitim ve laik düzen” tutumunu benimseyen Alevi kurumları açısından ne yapmalı ve yapmamalı sorusu da önemini koruyor.

Toplumsal ve siyasal kriz ekseninde bir yol ayrımındayız. AKP’li Ayhan Oğan’ın “yeni bir devlet kuruyoruz ve devletin kurucu lideri Erdoğan’dır” sözü boş değil. Bunu “ferdi bir görüş” olarak algılamak safdillik olur. Bu, AKP’nin hedef fikridir. AKP’nin dinselleşme ve rejim değişikliği için inşa ettiği, makro politik söylemler, attığı adımlar, uygulamalar, yeni dinci kurumsallaşmalar, hukuk ve demokrasi ihlalleri incelendiğinde, Oğan’ın “yeni bir devlet kuruyoruz” sözü, büyük resmin en açık ve en net şekilde ifade edilmiş biçimidir. Hükümet adına yapılan “o laf AKP’yi bağlamaz” açıklamaları, “tekzip” için değil, MHP desteğine olan mecburiyet içindir.

Peki Aleviler ne yapıyor?

Laik eğitim talebini mücadelesinin merkezine koymuş Alevilerin, bu süreçte yapacakları elbette çok önemlidir.

Müfredatlar cihad ve şeriatla daha da dinselleşiyor. Nikâh yetkisi imamlara ve kimsesiz çocuklar devlet eliyle tarikat vakıflarına teslim ediliyor. Diyanet ve İslamcı Vakıflar, eğitimden sağlığa, her alanda kamu kurumlarıyla “işbirliği protokolleri” imzalayarak, kamusal alanı, hem dinci kadrolar hem de dinci gerici ideolojiyle kuşatıyorlar.

Fakat, tüm bu olan biten gerici saldırı ve kuşatmalar karşısında, Alevi kurumları faaliyetlerinin merkezine ağırlıklı olarak kurum içi tartışmaları koymuş durumdalar.

Örgütsel enerji ve zamanlarını, iç tartışmalarda tüketen Aleviler, gericiliğe karşı mücadele için enerji ve zaman bulamıyorlar. Aydınları, yöneticileri ve kurumları birbiriyle uğraşmaktan, toplumsal mücadeleye zaman ayıramaz hale gelmiş durumdalar.

Biraz somutlarsak; MEB, tüm toplumsal kesimleri hedef aldığı gibi, Alevileri de hayati derecede ilgilendiren yeni müfredatlar açıklıyor. Böylesi kritik evrede, Alevi kurumlarının, eğitimdeki mezhepçi yapılanma ve dinselleştirme karşısında tutumu merak ediliyordu. Laiklik ekseninde güçlü bir toplumsal itirazın ortaya çıkması beklenirken, ABF, HBVAKV, PSAKD ve AKD birer “Basın Açıklaması” ile yetindiler.

Alevi Dernekler Federasyonu, Alevi Vakıflar Federasyonu, Karacaahmet Sultan Dergahı ve Şahkulu Sultan Vakfı ise AKP hükümetinin yeni müfredatlarına dair tek bir açıklama ve çalışma yapmadılar.

Cem Vakfı ise AİHM kararlarını sulandıracak adımlara imza atarak, AKP’nin yeni müfredatlarına eklemlenmek istedi. Bu konuyu gelecek yazımda detaylı olarak ele alacağımdan, şimdilik bu kadarla yetinelim.

Özetle ifade edecek olursak, Alevi kurumları, laik, demokratik ve bilimsel eğitimden yana örgütlenmelerle kalıcı işbirliği geliştiremediler. Zorunlu/seçmeli din dersleri ve yeni müfredatlar ile Aleviliğin MEB eliyle nasıl katledildiğini ve genel olarak eğitimde dinselleşmenin ulaştığı boyutların yarattığı toplumsal tahribatı, raporlarla ortaya koyamadılar.

Oysa Alevi kurumları, eğitim yoluyla asimilasyona karşı yaygın bir mücadele birikimine ve tecrübeye sahiptirler. Fakat bu birikim ve tecrübelerden, bu dönem faydalandıkları söylenemez.

Aleviler, eğitime dair yeni perspektifler oluşturmalı

“Zorunlu din dersleri kaldırılsın” derinliğinde dile getirilen taleplerin dönemi kapanmıştır. Artık yeni bir durumla karşı karşıyayız. Eğitim sistemi, sadece içerik olarak değil, uygulama ve kuramsallaşmasıyla birlikte dinselleştirdi. Daha doğrusu mezhepleştirdi! Mescitsiz ve imamsız okul kalmadı. Yeni müfredat dizisiyle, evrim teorisinin ve eleştirel aklın dışlandığı, şeriatçı ve cihadist bir zemine taşınıyor.

Zorunlu din dersi, 4+4+4 gerici eğitim sistemi, Anadolu liselerinin imam hatiplere çevrilmesi, din derslerinin seçmesi zorunlu ders sayıları ve saatleri artırılması yetmedi. Ana okulları ve kreşlerde Kuran kursları uygulaması gibi bir dizi farklı dinselleştirme/İslamileştirme uygulamaları, eğitimin her alanına yayıldı. Hatta diğer dersler bile dinselleştirilmiş bilgilerle yazılmaya başlandı. Eğitim tüm müfredatları kuşatacak şekilde dinselleşti. AKP’nin eğitim politikalarının merkezinde tekçi, ezberci, cinsiyetçi, otoriter ve mezhepçi yaklaşımlar var. Bu nedenle, Alevi kurumlarının eğitim sorununa bütünlüklü yaklaşması elzemdir.

Dolaysıyla, söz konusu 15 yıllık AKP’nin eğitim politikaları olunca, Alevi kurumları “zorunlu din dersleri kaldırılsın” derinliğindeki eski ezberlerini ve eğitime dair tutumlarını güncellemeliydi. Dolaysıyla Alevi kurumları en kısa zamanda bir “Bilimsel Laik Eğitim Sempozyumu” düzenleyerek, eğitimin dinselleştirilmesine karşı, laik, demokratik ve bilimsel eğitimin önemini dair yeni perspektifler oluşturmalıdır.

Alevi kurumlarının zaman geçirmeden, gerici eğitim politikası, uygulamaları ve müfredat içeriklerine karşı, köklü itirazlarını gündeme taşımalıdır. Aleviler demokratik, laik, bilimsel ve parasız eğitimden yana ise, buna uygun taleplerin diğer toplumsal muhalefet dinamikleriyle buluşturulması, toplumsallaştırılması ve birleşik bir mücadele zeminine taşıması zaruridir.

Not: Bir sonraki yazıda Cem Vakfı’nın MEB müfredatlarına yaklaşımını ele alacağız.