Gece uykularınız kesilmiyor, eğer güçbela uyuyor da, sabaha bir yürek sızısıyla uyanmıyorsanız, iktidar amacına ulaşmış, hepimizi uyuşturmuş demektir. Son yüzyılın en keskin göstergesi azılı milliyetçilik ve mezhepçilik/dincilikle piyasa toplumunu kutsamaktır. Sömürge düzeni sürsün diye hissizleşmiş, muhtaçlar toplumu yaratmak gerekir. Bunun en kolay yolu teslimiyet fikrinin yerleşmesidir. Kişi, sorgulamaksızın, başına geleni benimser, kendinden güçlü bir irade olduğuna inanır ve darda kalınca da kurtarıcı ister.

Piyasa topluma, bu kurtarıcının göksel yetileri olduğunu iyi pazarlar ve böylece kutsallar dünyasında kaybolan birey, yolunu bulmak, ruhunu dindirmek için sürekli doğaüstü güçlerin alanında dolaşır. Eline tutuşturulan reçete ile kendini hem iktidarın ortağı sanır birey, hem de ruhsal rahatlamaya erişir. Bu iki yolla sağlanır… Azgın bir milliyetçilik duygusu ve yazgıya isyanı engelleyen dincilikle… Bu piyasanın önemli iki silahı, yani kapitalizmin sarsılmaz temelleridir.

Bizde dindar nesil isteği, öteden beri boyun eğen, sesi çıkmayan insanlar yaratmak için iyi pazarlanmıştır. “Dindar/Kindar Nesil” diye kutsanan; dünyanın kapitalist tüm nimetlerinden faydalandığı halde, dincilik ve milliyetçilik sosuyla paketlenmiş bu güdük öğreti, yeni padişah düzeni için bulunmaz bir anahtardır. Her derde deva, her yaraya merhemdir. Yani teslim alınmış kuşakların kuramsal zeminidir. Tepede her şeyi bilen tek adam bulunur, gücü tanrıdan alır, her sözü hükümdür, bu yol göstericiye herkes boyun eğer, teslim olur.

Okullardan felsefeyi silmenin nedeni bu nesli çarçabuk yetiştirmek, bayağılıkla, hamasetle çocukları hızla ahmaklaştırmak isteğidir. Zaten eğitim sistemi aptallığa uygun ülkemizde, büyük oranda sınav manyağı olmuş çocuklar, cahil öğretmenlerin elinde oyuncaktırlar. Bir de bunlara yobazlık eklenince tüy dikilmiş oldu. “Din bilgisi ve ahlak” dersinde okul sıralarını birleştirip, namaz öğretmeye kalkan 12 Eylül öğretmenlerinden buraya doğru hızla geldik. Köy Enstitüleri’nin yetiştireceği devrimci çocuklardan, ruhu, aklı tecavüze uğramış çaresiz nesle vardık.

Dindar neslin nasıl birey yetiştireceğinin somut göstergesi Aile Bakanı Sema Ramazanoğlu. Kadından neredeyse nefret eden, onu eve tıkmak ve damızlık bir hayvana dönüştürmek isteyen iktidarın “kadın(!)” bakanı! Özgürlüğü baş bağlamakla ilintili sayan, kadını çocuk bakıcısı olarak gören ve erkek efendisine iyi hizmetçi olsun diye kurgulanmış bakanlığın, bakanı Sema hanım! Öteden beri birinin salt kadın olduğu için iyi, barışçı olduğu fikrine temkinli yaklaşan biri olarak; meselenin cinsiyetle değil ideolojik olduğunu şuraya yazayım!

45 çocuğuna tecavüz edilmiş bir ülkeye uyanıyoruz her sabah. Doğrusu çok daha büyük oranda bu cinayetlerin işlendiğini biliyoruz, şimdilik açığa çıkanı bu kadar. Sorunu doğru koymazsanız, yanıtını veremezsiniz. Bir kişi sapkın, hasta olabilir. Lakin düzen o kişiyi koruyor, hatta destek veriyorsa, tüm olanaklarıyla bu korkunç gerçeği örtmeye çalışıyorsa, asıl sarsıcı olan budur. Sayı bir değil, iki değil. Yani olayın gözden kaçması mümkün değil. Olaya münferit denemez. O halde Ensar denen vakıf, onun ardındaki anlayış bu olandan sorumludur.

Bu tecavüz olayının neresinden bakarsanız elinizde kalıyor. Korku ve muhtaçlar toplumunun nasıl düşkün insanlar yarattığı, sormayan, soramayan, hakkını arayamayan insanların nasıl piyasada alınır satılır olan her mal gibi değersizleştiğini açıklıkla görüyoruz. Çocuklarının uğradığı tecavüze para karşılığında sessiz kalması istenen insanlar, bunu uygun bulup “eyvallah” diyen veliler, meseleyi ört pas etmek için çırpınan mili iradenin tecelli ettiği meclis(!), ailelerin geleceğinden sorumlu bakan Sema Ramazanoğlu! Hangisi daha suçlu?

Bugünlerde moda “Hepimiz suçluyuz” tümcesi. Asla kabul etmiyorum bunu! Neden suçlu olayım ki? Ne akıl yolundan saptım, ne bu dünyanın işlerini öte dünyaya bıraktım, ne kader diye başıma gelenlere boyun eğdim, ne siyasal İslamcıları demokrat sandım, ne türbanı özgürlük saydım, ne sormaktan sorgulamaktan vazgeçtim, ne padişahın kulu oldum, ne de günlük çıkarım için tecavüze, cinayete sessiz kaldım! Reddediyorum!

İnsan haysiyetinin bunca ayaklar altına alınması ideolojiktir. Dünyayı nasıl kavradığınızla ve değerlerinizle ilgilidir. O halde suçu gölgelemek, hafifletmek için bu türden cümlelere yüz veremem. Hakikat gün gibi ortada! Aydınlanmadan koparılan bir toplum er ya da geç çürüyor ve sonuçları da böyle oluyor. Ezberlerle gidilecek yol yoktur. Dindar nesil dedikleri, üzerinde kolayca tepinecekleri, sömürecekleri insanlar topluluğu yaratma girişimidir! Bunun adı da yobazlıktır!

Karanlığın en koyusundayız. İnanın bana sokaklarımızda patlayan bombalardan daha büyük felakettir bu vicdanımıza düşen kor! Söz konusu olan çocuktur ve sadece sayıya indirgenmiş bir mahlûk gibi dile gelmektedir artık! Hasar sanıldığından büyük, yara derindir…

İşin acısı yetişecek olan bu kindar nesil, ona tecavüz edeni değil de, aydınlığa davet edenleri düşman sayacaktır. Çelişki buradadır…

Çocuklarını koruyamayan bir toplumun ne dini, ne milliyeti ne de yaşamaya hakkı vardır!