Zamansız Düşünceler
Dinle Yenik İnsan -2

 
Senarist görüşü
 
Türkiye’de bir nefret kültürü var mı?
 
Türkiye’de bizim insanımız bizim hakkımızda ne düşünüyor?
 
Bizim insanımızın bize dair tahayyüllerini tersine çeviren, aksine bu yerleşik ve anlamsız değerlendirmeleri ters yüz ederek, bizzat insanın doğasına dair bir kavrayışı ortaya çıkarıp, bize dair sorunların analizi ile genel bir insana dair soru(n)ları birleştirebilir miyiz?
 
Nasıl yani?
 
İnsanımızda bize dair köklü bir inançsızlığın olduğu çok açık.
 
Niçin böylesi bir inançsızlık var ve her türlü alt-kültürü temsil eden davranışa dair, insanlarımızın işin aslı şu diyerek anlatacakları bir fasıl başlıyor? Bu fasılda, yerleşik ve idealize edilmiş davranış formu var, eğer türbanlıysa şunu yapmalı, eğer fenerliyse şunu yapmalı, eğer ateist ise şöyle düşünmeli, eğer sosyalist ise şöyle davranır, eğer aydın ise şunun arkasında durur, eğer modern ise bundan asla vazgeçemez, eğer muhafazakâr ise bu işin abecesi şudur, eğer gelenekçi ise böyle olması gerekmez mi, eğer liberalse işin aslı şudur… bu işin kantarı o kadar kaçıktır ki dilencilerin bile bir ideal kalıbı var. Denklem çok açık, Türkiye’de personamız ile kendimiz, olması gerekenle gerçeklikte karşımıza çıkan, toplumun idealleri ile toplumsal eğilimler büyük bir yıkıntının içinden geçiyor, bu yıkıntı karşısında, Türkiye büyük bir değişim geçirdiği için, deri değiştirdiği için, her şeyin aslına dair bir veri, gerçeklikte yaşananı ikiyüzlü olarak niteleyecek bir koda dönüşüyor. Türkiye’de nefret kültüründen ziyade tam bir can pazarında yaşadığımız için, büyük bir inançsızlık ve işi kitabına uydurma tavrı var.
 
İkinci durum ise şu, bu veriler, yaratılan kodlar genel olarak insana bir yaşam alanı bırakmayacak, insanı potansiyel suçlu ve sahtekâr olarak gösterecek ithamların çıkış noktası oluyor. Eğer biz bu ithamları toplumsal olarak farklı insanlar üzerinde, her birinde derin bir samimiyet ama öte yandan, mızrağın çuvala sığmadığı bir gerçeklik alanı yaratırsak, o zaman sorgulama bir toplumun personası ile ilişkisinden çıkıp, genel insanlık ve yine genel bir insan teorisine ulaşabilir miyiz? Gördüğümüz her bir durumda, suçlanan ya da itham edilen kimsenin, ona ilişkin üretilen bir davranış modelini çiğnemesini ve bunun nedenlerini inşa ederek, onu kategorize etme çabasının anlamsızlığını gösterirken, bizzat o karakterlerin sözleri, dünya görüşleri, hayata karşı tutumlarında doğasal/tanrısal olanın hegemonyası altında giderek kimliğinin silikleşmesini ve onun yenilgiye mahkûm direniş çabalarını anlamaya çalışacağız.
 
Bu anlamda Dinle Yenik İnsan metninde bir tür insanı sorgulama, toplumsal kodları araştırma ve insanın kendi düşüncesi/ideali/yücesi karşısında pratik hayatın getirip ona dayattığı seçenekler karşısında, bizzat seçeneksiz olması nedeniyle ideal olanın niçin yenilgiye uğradığını inceleyeceğiz. Bu anlamda bu film bir tür yaşam felsefesi üzerine kurulu olup, aynı zamanda yaşama dair üretilen tasarımların kifayetsizliğini ortaya çıkarmak için yapılmalıdır. Burada yerel olan ile uluslararası, tekil olan ile toplumsal, güçlü insan ile yenilgiye uğramış insanın bilgeliği arasında dolanıp duracağız.
 
Film niçin tek plan olmalıdır? Çünkü biz burada hikâyeleri bir araya getiren değil, genel bir insan tasarımı üzerine odaklanıyoruz, film bütünüyle yenik insanın sorgulanması ve yenilgiye direniş için tutunduklarının nasıl bir yanılsama ürettiğini sorguluyoruz, bu film bir anlamda insanın zihnine odaklanan ve zihinsel olarak gerçekliği sorgulamayı amaçlayan bir film. İzleyici bu parçaları yorumlayıp, hayata dair bir perspektif edinirse, ideali mızrağın başı pratik hayatın sınırlarının ise mızrağın sapı olduğunu düşünürsek, niçin hiçbir zaman mızrağın başarılı insan çuvalına sığamayacağını, aksine yenilginin esas, bilgeliğin yenilginin yüzleşmesinden ortaya çıkan bir kavrayış düzeyi ve savunma mekanizmasını olduğunu kavraması için, film tek bir yüzleşme seansından oluşuyor gibidir. Bu anlamda kamera her bir insanlık durumu ve her bir savunma mekanizmasını resmederken, aynı zamanda insana dair yüklenilen ideal kodların ötesinde, çelişkinin tam da ortasında yükselen bir çıkışsızlık durumunu yaratmak hedefimiz.
 
İnsana dair, onun yenikliği ya da kendini gerçekleştiremeyen insanın ezikliği belirli oranlarda bizzat toplumsal sınırlarımızda karşımıza çıkar:
 
1. Sınıfsal olarak sınırlarımız, arzularımız, ötekiyle kurduğumuz ilişkiler,
 
2. Ahlak/inanç/tanrı düşüncesinin sorgulanması, inancın dünyevileştirilmesi,
 
3. Kuşaklar arasındaki keyif, duyumsama, kavrama, sığınma, tepkisellik açısından farkların ve zamana yenik olanın dönüşüp zamana karşı katılaşma çabalarını göstermek, aynı zamanda zamanın karşısında nasıl yanılsamalı yüceltimler, sığınaklar kurduklarını gösteren ve özellikle futbol/dostluk/aidiyet/sosyal rolleri sorgulamak için üç farklı kuşağın bir arada bulunduğu bir ilişkiler/tartışmalar ortamını göstermek.
 
4. Kadın erkek ilişkileri, dağılan bir yuva, modernlik geleneksellik, çocuklar üzerinden başlayan şiddetli bir tartışmanın her iki tarafında kökenlerine ilişkin bir tartışmaya dönmesi üzerinden, gelecek korkusu, dindarlık, gerçeklik, ikiyüzlülük, vefa, üstbenliğin oluşması, yaralı bilinç, benliğini isyanıyla varoluşsal kısıtlar arasında kendini gerçekleştirmekten/özgürlükten/kimlik parçalanmasından korkma ve sosyal rollerin getirdiği baskılara karşı direnmenin güçlüğü.
 
5. Final sahnesi. Güç ile kabadayılık, zayıflık ile akıl, ahlak ile davranış arasındaki ilişki, sosyal çatışmaların arka planları, bir insanın bir tavırdan öteki konuma sürüklenmesinin nedeni/nasılı ve hatta kaçınılmazlığı gibi davranış kodları üzerine üç ayrı sahnenin birleştirilmesinden oluşan bir durum, üçü de aynı sahnenin bir başka veçhesine odaklanıyor. Kendisini aldatan kocasını kırkından sonra terk eden iyi halli/eğitimli/işi olan bir kadının sakat bir köpekle dolaşması, insana dair bilenmiş öfkesi ile sadakati yüceltmesi. İpleri çözülmüş köpeklerin bir arada sokak köpekleriyle kaynaşmış bir şekilde sahiplerinin yanında oynamaları, tam bu arada oradan geçen iri güçlü bir kurt köpeğinin tasması sıkı bir şekilde tutulmuş olarak oradan geçerken, köpeklerin ona hücum etmeleri sürecine tanık olmak. Büyük bağırış çağırış, kavgayı ayırırken insanlar arasında çıkan kavga, bir önceki kadın ve iki erkeğin tanık oldukları üzerine ve insan üzerine gözlemleri, konuşmanın sadakate odaklanması, o sırada ise bir türbanlı ile yerleşik bir kültüre sahip modern bir gencin imkânsız aşklarının ailelerinin baskısıyla çözülmesi üzerine tartışmalarına tanıklık.