Almanya istihbaratının Türkiye’yi (aslında Türkiyeli yetkilileri) dinlediği bir süredir gazete manşetlerinde ama bu habere kamuoyunun ilgisi düşük

Almanya istihbaratının Türkiye’yi (aslında Türkiyeli yetkilileri) dinlediği bir süredir gazete manşetlerinde ama bu habere kamuoyunun ilgisi düşük. Çünkü biz dinlenmeye alıştık. Çünkü biz 2005’ten beri kanunlara uygun şekilde ve polisin keyfine göre zaten dinleniyoruz.

“Tapesi” çıkmayan/iddianamelere düşmeyen gazeteci pek kalmadı. Örneğin benim, birbirine zıt iki ayrı “örgütün” iddianamesinde telefon konuşmalarım çıktığı için “kendimi güvende hissettiğim” bile oldu. Telefon dinleme şakalarının dahi tüketildiği bu zamanda ne Almanya ne hükümetin polis operasyonu ilgi çekiyor.

İzmir’de gözaltına alınan 35 polisten 11’inin tutuklanması da “örgüt operasyonunda tutuklama oranına” alışkın olan bizler açısından normal karşılandı.
Polislerin avukatlarından İsmail Hakkı Küçük, Zaman gazetesinin haberine göre, “polisler aleyhinde önlerine konulan evrakların tamamının mahkeme kararı olduğunu” söylemiş. Küçük, “Burada her şey usule uygun. Medyada öyle bir şey yapılıyor ki, sanki istihbarat şube olarak yaptıkları dinlemelerden elde ettikleri ses datalarını dışarıya sızdırmışlar. Medyanın bunu yapabilmesi için bu operasyonun yapılması gerekiyordu. Bu soruşturma medyaya malzeme üretmek için yapılıyor” diyor.

Polisler neyle suçlanıyor?
Dinlemeyle.
Yasa ne diyor?
Polis Vazife ve Salahiyetler Kanunu’na AKP döneminde eklenen (bkz: Ergenekon ve devamındaki operasyonlar öncesi yapılan kanun değişiklikleri) ek fıkra şöyle:

“Birinci fıkrada belirtilen görevlerin yerine getirilmesine yönelik olarak, 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun, casusluk suçları hariç, 250’nci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde yazılı suçların işlenmesinin önlenmesi amacıyla, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Emniyet Genel Müdürü  veya İstihbarat Dairesi Başkanı’nın yazılı emriyle, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim tespit edilebilir, dinlenebilir, sinyal bilgileri değerlendirilebilir, kayda alınabilir…”

(Maddede dinlemenin ancak hâkim kararıyla yapılabileceği de var. Hukukçuların, bu maddenin herkesin her istediğini istediği gibi dinlemeye dayanak olamayacağına, bazı koşulların yerine getirilmesi gerektiğine dair itirazları vardı. Hiçbiri dikkate alınmadı.)

Yasayı kim çıkardı?
AKP yani hükümet şimdi kendi çıkardığı yasalarla dinleme yapan polisleri yasadışı dinleme ile suçluyor.


HOŞ GELDİNİZ
Hayatımıza “önleyici dinleme” olarak giren kavram, bugün polislerin suçlanmasına dayanak oldu. Aynı polisler, iktidarla tam bir işbirliği içinde yürüttükleri, Ergenekon, KCK, Devrimci Karargah, OdaTV davalarına dönüşen operasyonlarda herkesi dinlemiş, fişlemiş ve “bulduklarını” medya aracılığıyla servis etmişlerdi.

Zaman gazetesinden Bülent Korucu da medyadan, siyasilerden ve yargının tutumundan yakınıyor:

“Hukukun sınırlarını zorlayan unsurlardan biri de savunma hakkına halel getiren kısıtlamalar. Polisler ve avukatları savunma yapabilmek için haklarındaki suçlamalara erişemiyor. Mahkeme tutanakları avukatlara verilmiyor. Savunma ile iddia eşit şartlarda yarışmıyor. En vahimi ise istenen kararları vermeyen yargıç ve savcılar, Başbakan (şimdi cumhurbaşkanı) tarafından ihanetle suçlanıyor.”

Memlekete hoş geldiniz.
Hukuk bir gün herkese lazım oluyor.