10 Ekim 2015’te, Türkiye’nin dört bir yanından başkent Ankara’ya gelen on binlerce insanın üç talebi vardı. Emek sömürüsünün son bulması, demokrasinin güçlendirilmesi ve barışın tesis edilmesi. Ankara Tren Garı’nın önünde toplandıklarında, ele geçirdiği her ülkenin geleceğinden çalan savaşın yerini, tesis edildiği her ülkenin yolunu aydınlatan barışın alması için seslerini yükselttiler. Kalabalığa giren iki canlı bombanın art arda kendilerini patlatmasıyla Türkiye, Kobaneli çocuklara oyuncak götürmek için Suruç’ta toplanan 33 gencin katledilmesinden iki ay sonra, bu kez barış ve demokrasi isteyen 103 kişinin öldürülmesine tanıklık edecek ve yargı yine acıyı da, yası da iyice koyultmak istercesine ayak direyecekti.

•••

Siyasi partilerin, derneklerin, sendika ve sivil toplum örgütlerinin desteğiyle düzenlenen 10 Ekim Barış Mitingi’ni hedef alan IŞİD saldırısıyla ilgili davanın ilk duruşması, katliamın gerçekleştirildiği tarihten ancak bir yıl sonra görülebildi. Ortaya çıkan en çarpıcı gerçek, canlı bombaların emniyet ve MİT’in takibi altında olduğuydu. Bombalarla doldurdukları arabayla kilometrelerce yol yapıp Ankara’ya kadar gelebilmişlerdi. CHP ve HDP’nin, Barış mitingi ve Suruç’ta meydana gelen bombalı saldırılarla ilgili gerçeklerin ortaya çıkarılması için Meclis’te verdiği onlarca araştırma ve soru önergesi AKP iktidarı tarafından reddedildi. Kamu görevlilerinin ağır hizmet kusuru işlediğine dair açık göstergeler olmasına rağmen hiçbiri Meclis çatısı altında araştırılmadı.

•••

İçişleri Bakanlığı gerekli önlemleri almadıkları gerekçesiyle haklarında soruşturma başlatılması istenen Ankara ve Adıyaman valileriyle ilgili inceleme başlatılmasına izin vermedi. Sağlık Bakanlığı, patlamanın ardından meydana gaz atan polislerin sağlık hizmetini engellemediğini savundu. Ankara Valiliği, kamu görevlileri hakkında soruşturma yürütülmesini gerekli görmedi. Emniyet görevlileri hakkında da kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi. Türkiye’nin başkentinde yüzden fazla kişinin katledildiği terör saldırısında ihmal ve sorumluluğu olan tek bir kamu görevlisi aranmadı ve dolayısıyla bulunmadı. Oysa MİT’in, saldırıdan iki ay önce emniyeti IŞİD’in bombalı saldırı yapabileceği konusunda uyardığı ortaya çıkacaktı. Ankara’daki katliamı gerçekleştiren canlı bombalardan biri olan Yunus Emre Alagöz; Suruç’taki intihar saldırısını düzenleyen Abdurrahman Alagöz’ün kardeşiydi. Bu ilişkiyi, nedense gazeteciler dışında didikleyen olmadı.

•••

Mağdur avukatlarının mahkemeye sunduğu belge ve kanıtlara rağmen hiçbir kamu görevlisinin yargılanmadığı, sanıklar hakkında hala eksik bilgi ve delillerin olduğu 10 Ekim davasında mahkeme dosyayı kapatmakta kararlı görünüyor. Aradan geçen üç yıllık yargı süreci göz önünde bulundurulduğunda, davanın, -dün nasıl bitirildiyse ya da bugün nasıl bitirilecekse- mağdur yakınları ve Türkiye için, adaletin tesisiyle sonuçlanmayacağı ortada. Bu, barış ve demokrasi talep ederken katledilen halkına adalet sunamayan, üstlenmesi gereken sorumluluğu reddeden ve hepimizi dinmeyen acıya, bitmeyen yasa tutsak eden bir Türkiye davasıdır.