AKP rejimi, sadece gücünü değil, aklını ve ruhunu da yitiriyor. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası, 20 Temmuz’da gerçek bir darbe icat eden Saray iktidarı, o tarihten itibaren ülkeyi kesintisiz olarak ve 7. kez uzatılan Olağanüstü Hal (OHAL) ile ‘yönetebilmeye’ çalışıyor. Topluma, hayata, insan yaşamına, umuda dair hiçbir önerisi kalmamış iktidarın, ‘tuhaf vaatler’ açmazına girebilecek kadar köşeye sıkışmış durumda olduğunu görmek zor değil. Beka sorunu için baskıyı, güvenlik sopasını, kutuplaştırmayı bir yönetim biçimine dönüştürenler, OHAL’i kaldırmayı öneriyor. Trajikomik!

Artık oyun kuramıyorlar
Bu durum iki şeyi aynı anda gösteriyor. Birincisi; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın; güçlenen toplumsal muhalefet ve siyasal mutabakatlar karşısında ‘oyun kurabilme kabiliyetini’ kaybetmesi. ‘Yangından mal kaçırma seçimi’nin açıklanmasından hemen sonra, ilk kez yüzde ellinin ikna olabileceği tarzda bir karşı duruş sergileyen muhalefet, yaptığı doğru hamlelerle Erdoğan’ı kilitledi.

İnce’nin tutumu
Son olarak CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Muharrem İnce’nin, cezaevindeki ‘diğer aday’ HDP’li Selahattin Demirtaş’ı ziyaret edeceğini açıklaması son derece kıymetli. Tutumun, HDP’li seçmende karşılığı büyük. Siyaset, ‘HDP vekilleriyle bir arada görünmek istemeyen parlementerlerden, toplumun refleks ve taleplerine uygun bir noktaya’ kısa zamanda taşındı. Bu Erdoğan’ın çizdiği sınırların dışına çıkmak, siyaseti “Biz belirleriz” diyebilmek iradesi.

Toplumsal muhalefetin gücü
Sadece, İYİ Parti Lideri Meral Akşener’in değil, İnce’nin de ‘sonrasında’ nasıl bir yol izleyebileceği ayrı bir tartışma konusu. Toplumsal muhalefetin, “Biz Erdoğan’la bile başa çıkmışız, vız gelir…” özgüvenine ihtiyacı var. ‘Cumhur ittifakına’ karşı adı yeni konulan ‘Millet ittifakının’ bu aşamada topluma iyi geldiğini ve umut aşıladığını somut noktalarla ortaya koymak mümkün. Bu sadece Millet ittifakı değil, ‘Dinsizin hakkından imanız gelir’ hareketi.

Yine baraj endişesi
HDP’nin; CHP, İYİ Parti, ‘ona destek olacak Demokrat Parti’ ve Saadet Partisi’nin kurduğu ittifakın dışında bırakılması kırgınlık yarattı. Büyük bir risk taşıdığı da açık. Ne var ki her koşulda insan hakları ve demokrasiye bağlı, yeni bir yaşam arzusunda olan seçmen, ‘kırgınlığı baki kalsa da’ bu riski nasıl ortadan kaldırılabileceğini biliyor. Tıpkı 7 Haziran 2015’te olduğu gibi ‘HDP barajı geçer mi?’ tartışmasıyla birlikte büyük bir rüzgarın geldiği görülüyor. Artık ‘olamayana’ hayıflanmak sadece vakit kaybı. Bir Afrika atasözü ise “Aslan, ceylan, sırtlan ve zebra yan yana koşuyorsa, panter baraja takılabilir” diyor. HDP rüzgarının artması yönündeki katkıya ‘aslan payını’ ise Demirtaş cezaevinden veriyor.

Demirtaş etkisi
Sadece gülümseyen fotoğrafları değil kurguladığı sosyal medya paylaşımları da Erdoğan açısından büyük keyif kaçıracak samimiyette.

“Neyine güvenerek cezaevinden aday oldun diyenlere; cezaevindeki hücremde yaptığım ankette hep % 100 ben çıktım. Şaka şaka, bir defasında kendime kızıp oy vermeyince % 50 çıkmıştım.”

Bu emsal bile; yaşama tek bir pencereden bakan, halkın iradesini kendi beka sorununa indirgeyen, renksiz bir lider için kabus sayılabilir. Çıldırtır mı, çıldırtır! Bu da başka bir taraftan ve Demirtaş’tan alışık olduğumuz tarzda, ‘dinsizin hakkından imansız gelir’ tavrının bir parçası.

Kavgadan yorulan toplumun cebi de delik
Erdoğan’ın köşeye sıkıştığını gösteren bir diğer şey, kendi kitlelerindeki rahatsızlığın da belirginleşmesi. Demek ki; 21. yüzyılda sadece rakiplerini ‘terörize ederek’, kırarak, dökerek, tehdit ederek, ezerek yönetebilmek ancak geçici bir süre zarfında geçerli olabiliyor. Artık o sürenin dolmuş olduğu ortada. Bu yalnızca AKP’nin metal yorgunluğu değil, tahrip ettiği tüm toplumun bitkinliği. Yorulan kitlelerin, bir enkaza dönmüş, içi boşalmış yapıyı artık omuzlarında taşıması zor. Gerginlikten, çatışma halinin bir yaşam biçimine dönüşmesinden, sertlikten bıktığı açıkça görülen kitleler, gün geçtikçe dibe vuran ekonominin de muhasebesini tutuyor. Suni kavgalar, hamaset karın doyurmuyor!

Ruhunu da kaybetti
Haksızlık algısı ve adalet isteği de belirleyici. AKP’nin kaybetmekte olduğu ruhunu, Bölge’den bir örnekle açıklamak mümkün. Eleştirilerini saklı tutmakla birlikte her seçimde AKP’yi destekleyen Hüda-Par’ın bu kez HDP ile ittifak yapacağı ileri sürüldü. Hüda-Par, Hizbullah’tan yasal bir yapıya dönüşen parti. Seçimlerde ne belirleyiciliği ne de kilit bir rolü var. Ancak temayülleri, mütedeyyin seçmene yön veriyor. Hüda-Par, bu iddiaları yalanlayıp son anda yönünü değiştirse bile AKP açısından işlerin ne kadar zor yürüdüğüne ilişkin bir işaret veriyor.

AKP’nin kaybettiği 3. seçim olur
‘Seçim güvenliği’, ‘seçim sonrası’ ve ‘meşruiyetin’ en az seçim kadar tartışılması, iktidarın çoktan kaybettiğini gösteriyor. Aslında 24 Haziran; AKP’nin, 7 Haziran 2015 ve 16 Nisan 2016’nın ardından kaybettiği 3. seçim olacak. Bu kez her ne olursa olsun, ortaya çıkacak tablonun kurumsallaşacağını ise herkes biliyor.