Baharın gelmesiyle bir yanımız çiçek açtı bir yanımız gözyaşı dökmeye devam ediyor. Önce umutlandıran haberlerden başlamak gerek. Kolektif üretim ile eşit ve adil paylaşımın bir masal olduğunu iddia eden kapitalizme inat üretimden gelen gücün gelecek inşa etmek için kullanılabileceğini gösteren Tunceli Ovacık Belediye Başkanı Mehmet Maçoğlu başka şehirlere de örnek oldu. Maçoğlu nohut hasadından elde ettiği gelirle öğrencilere burs imkânı sağlamıştı. Eskişehir Sarkıkavak Köyü'nden bir çiftçi Maçoğlu'na yazarak aynı uygulamayı denemek istediklerini bildirince Ovacık'tan Eskişehir'e nohut tohumları gönderildi. Çiftçiler ve öğrenciler gelecek için el ele umut ektiler toprağa. Siyasal iktidarın büyük rant projeleriyle suyumuzu, havamızı, gıdamızı çaldığı bu dönemde, kolektif üretimden güç alan dayanışma, yaşamı birlikte örgütlemenin yollarından biri. İkinci haber Yeni Çeltek'ten. Maden işçileri Soma'ya sürgüne direnmek için yerin 1200 metre altında açlık grevi başlattılar ve sonunda başardılar. Çiğli Belediyesi'ndeki işçilerin direnişi de yılmadan devam ediyor. Bütün bunlara HES ve RES direnişlerini de katmak gerek. Memleketin kayıkçı kavgası içinde gündemden köşe bucak kaçırılan bu haberler aslında iktidara ve sermayeye teslim olmayanların hiç de azımsanmaması gereken bir güç olduğunu gösteriyor.

Zaaflar ve Açmazlar

Demokratik muhalefet doğa-emek-özgürlük ekseninde yılmadan mücadele arayışındayken parlamentoda aynı iradenin olmadığını görmek üzüntü verici. Saray'ın Başkanlık sistemi için yaptığı manevralardan biri olan fezleke kozuna ve dokunulmazlık hamlesine karşı duramamak ve siyaset üretememek CHP'nin alternatif olma ihtimalini erozyona uğratıyor. Amacı belli ve anayasaya aykırılığı net olan bu taktiğe yine taktiksel olarak onay vermek kendi ayağına kurşun sıkmakla özdeş. AKP-MHP ittifakına katılmak CHP'yi "ilkeli" yapmaz bilâkis Saray karşısında yenik, kitleler nezdinde sabıkalı konuma düşürür. CHP, Meclis'te hayır diyeceklerini açıklayan kendi milletvekillerine bir an önce kulak vermeli. Bunu HDP'li vekilleri 'kurtarmak' için değil; iktidarın oyununa suç ortağı olmamak için yapmalı. Anayasa komisyonunu neden terk ettiyse tam da onun için mecliste direnmeli.

HDP'nin çatışmaların başladığı andan bu yana adım adım köşeye sıkıştığını görmemek mümkün değil. İktidar blokunun hamlelerinin etkisi bu süreçte yadsınamaz fakat Kürt siyaseti Demokratik Bölgeler Partisi’ni (DBP) önce yedekte tutarak, çatışma ortamında ise HDP projesine değil DBP saflarına ağırlık vererek politik tecride kendini mahkûm etti. Buna rağmen KCK her fırsatta HDP'lileri siyasi operasyonlara karşı "gevşek" davranmakla suçluyor ve onları daha "tavizsiz" bir politik çizgiye çekmeye gayret ediyor. Öte yandan Saray'ın dokunulmazlık hamlesi HDP'nin gündemini bağlamış; Saray ise istediğini 'şimdilik' almış gibi. HDP'li herhangi bir milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırılmasa dahi, mevcut kompozisyon iktidara sonraki hamleleri için mevzi kazandırdı. Ezcümle; CHP yanlış hesap yaparak, Kürt siyaseti ise kendi içine kapanıp 'dış kabuğu' sertleştirmeye çalışarak iktidarın ekmeğine yağ sürüyor. Bu ortamda her iki partideki hatalı vekil seçimleri gün yüzüne çıkıyor. CHP'de evet konvoyuna takılanlar HDP'de ise Altan Tan gibi Ensar'a kol kanat gerenler!

Çatışmaların Akıbeti

Parlamentodaki siyasetin batağa saplanmasıyla çatışmaların bugün geldiği durum arasında bağlantı göz ardı edilemez. PKK Ortadoğu tipi savaşmaya, bomba yüklü araçlarla saldırmaya, bina tuzaklamaya, şehirlerin tümünü savaş alanı olarak kullanmaya başladı. Devlet ise buna karşılık bir yandan korucular gibi eski müttefikleri seferber ediyor bir yandan da yeni savaş yöntemleri uyguluyor. Bu yöntemlerin insani bedeli ise çok ağır. Bir müddet kentteki savaşa müdahil olmak istemeyen TSK'nın artık hükümetten şehir savaşı için yeni güvenceler talep etmesi çatışmaların daha sertleşeceğinin göstergesi. Asker, ileride oluşabilecek sorunlara karşı askeri yargı dışındaki mekanizmaları devre dışı bırakmayı ve tazminat yükünden kurtulmayı amaçlıyor. Bir başka ifadeyle PÖH ve JÖH'ün fiili muafiyetinin yasal türevini istiyor.

Çatışmalar derinleştikçe müzakere tekrar dillendirilir oldu. Belli ki Saray set çekmese hükümet yeniden masaya oturmanın şartlarını deneyecek. Kürt tarafı da, “Dolmabahçe mutabakatına dönelim silahlar sussun” arzusunda. Masa eninde sonunda yeniden kurulacak ama masanın etrafında kimler, hangi şekilde olur bilinmez. O zaman soralım değer mi bunca ölüme? Değer mi bunca gözyaşına?