Yaşamanın nedenini “yazmak ve boş durmamak” olarak açıklayan Rıfat Ilgaz’ın, “… belki de yeniden başlamak, büyüyüp yaşlanmak için… Gerilere doğru daha bilinçle bakıp tadını çıkarabilmek için…” sözü de belirleyicidir

Direnerek yaşayıp yazdı: Haklıdan yana olabilmek için

KADİR İNCESU

7 Mayıs 1911, ‘Okutma Üzerine’ adlı şiirinde, “Sınıf’ın ozanıyım mimli/Hababam Sınıfı’nın yazarıyım ünlü/Kim ne derse desin/Çocuklar için yazdım hep” diyen Rıfat Ilgaz’ın 109’uncu doğum günü. Hemen hemen bütün yazdıklarında izler buluruz Ilgaz’ın yaşamından. Hababam Sınıfı’nın Güdük Necmi’si, Karartma Geceleri’nin Mustafa Ural’ıdır. Şiirleri de öyle, kendisi de vardır, ailesi de, öğrencileri de, halkı da…

“KAPANDI YÜZÜMÜZE DERGİ KAPAKLARI”

Rıfat Ilgaz deyince akla, İlhan ve Turhan Selçuk kardeşlerin çıkardığı Dolmuş mizah dergisinde ilk kez 25 Temmuz 1956’da bölüm bölüm yayımlanan ‘Hababam Sınıfı’ romanı gelir.

‘Hababam Sınıfı’nı Stepne takma adıyla yazar Ilgaz.

Çünkü, 1944’te Devrim Kitabevi tarafından yayımlanan ‘Sınıf’ adlı şiir kitabı yasaklanıp toplatılan, yargılanıp 6 ay hapse mahkum edilen ve öğretmenlikten uzaklaştırılan Ilgaz o dönem yazılarında adını kullanamıyordu.

“Kapandı yüzümüze dergi kapakları,/Bir varmış bir yokmuş olduk sağlığımızda./…/ Ara ki bulasın sayfalarda/Şair Rıfat Ilgaz’ı” dizeleriyle de o günleri anlatır. Hababam Sınıfı’nda “Kopyanın, ezberin, uydurma saygının” eleştirisini yapan Ilgaz, şiir, roman, öykü, anı, deneme türlerinde 70 dolayında yapıta imza atmıştır.

Çınar Yayınları’nı kurarken tek amacı babasının bütün kitaplarını okurla buluşturmak olan Aydın Ilgaz’ın gözbebeği, Doğan Hızlan’ın “… gerçekçi edebiyatımıza ve yazarlarımıza büyük bir soluk aşılayacak. Direnerek yaşamanın ve yazmanın ne olduğu bir kez daha bellenecek,” şeklinde tanımladığı “Sarı Yazma”.

Aydın Ilgaz, Rıfat Ilgaz’ın 1974’te Cide’de yazdığı ve ertesi yıl ilk baskısı Altın Kitaplar Yayınevi tarafından yapılan ‘Sarı Yazma’ için “Bir şairin –babamın- geçmişiyle açık ve içten bir hesaplaşması,” diyor. Aydın Ilgaz, “Sarı Yazma”nın, tam anlamıyla bir belgesel özelliği taşıdığına da dikkat çekiyor: “Anadolu kültürünün, Anadolu gerçeğinin anlatılması, yaşatılması adına önemli bir çalışmadır.”

RIFAT ILGAZ’A GÖRE ‘SARI YAZMA’ BİR ROMANDIR

Rıfat Ilgaz, ‘Sarı Yazma’da Kurtuluş Savaşı döneminde geçen çocukluğunu, muallim mektebi anılarını, fakülte ve öğretmenlik yıllarını, sanatoryum ve hapishane günlerini, Cide’yi, Kastamonu’yu, annesini, babasını, ağabeylerini, arkadaşlarını, öğrencilerini, dostlarını anlatıyor.

Ilgaz, ‘Karartma Geceleri’ adlı romanını da kendi yaşamından yola çıkarak yazmıştır. Ana karakter Mustafa Ural da hem şair hem öğretmendir. Konu, Ilgaz’ın yaşamıyla pek çok benzerlik taşır.

‘Sarı Yazma’ ise edebiyat çevreleri tarafından daha çok otobiyografik bir roman olarak değerlendirilmiştir. Çünkü kişiler, yayın adları gerçektir.

Rıfat Ilgaz’a göre ‘Sarı Yazma’ bir romandır. “Tekniği, kompozisyonuyla, biçimi ve biçemiyle anıyla bir ilgisi yoktur” değerlendirmesini yaparken, yakın dostu İlhan Selçuk ise “Kitap ‘roman’ olarak tanıtılıyor; ama bu roman Rıfat Ilgaz’ın yaşam öyküsüdür” diyor.

NE İYİ ETMİŞ DE ANAM BENİ BU MEMLEKETTE DOĞURMUŞdirenerek-yasayip-yazdi-haklidan-yana-olabilmek-icin-727990-1.

Ilgaz, “Geriye kalan bütün yıllarımı geçireceğim” dediği Cide’ye başlayıp bitiremediği, düşünüp başlayamadığı konuları işlemek için, bir dönem Tan Basımevi’nde tashih işlerinde birlikte çalıştığı arkadaşlarından Kemal Bayram Çukurkavaklı ile birlikte gelir.

Ilgaz, 13 yıl yaşadığı, doğduğu Cide’ye neden gelmiştir?

‘Sarı Yazma’yı okumayanların da bildiği bir sözü vardır Ilgaz’ın: “Cide doğduğum eşsiz benzersiz memleket… Ne iyi etmiş de anam beni bu cana yakın memlekette doğurmuş! Her şeyimi yitirdiğim günlerde Cide’nin belleğimin duvarlarına yansıyan görünümlerle dirilir, yaşama gücümü tazelerdim.”

Dahası var. 15 yaşından beri durmadan yazan, yaşamanın nedenini yazmak ve boş durmamak olarak açıklayan Ilgaz’ın, “… belki de yeniden başlamak, büyüyüp yaşlanmak için… Gerilere doğru daha bilinçle bakıp tadını çıkarabilmek için…” sözü de belirleyicidir.

39 DERECE ATEŞİNİ CİDE SEVDASI DÜŞÜRDÜ

Ilgaz’ın yakın dostu müfettiş Mehmet Saydur, ‘Rıfat Ilgaz’lıYılar’ adlı kitabında anlatıyor. 26 Haziran 1993. Rıfat Ilgaz, Bartın’da Mehmet Saydur ile birlikte bir söyleşiye katılacaktır. Salon tıklım tıklım doludur. Ilgaz’ın ateşi 39 derecedir, nabzı da yükselmiştir. Herkes şaşkın ve üzgündür.

Doktor istemez, çözümü kendisi söyler: “Cide… Cide’den konu açın, konuşun! Aklımı Cide’ye götürün. O zaman dinlenirim, ateşim de düşer.”

Cide’yi düşüne düşüne çıkar söyleşiye, tıklım tıklım dolu salonda iki saat kadar sohbet eder Saydur ile… Hasret giderir hemşerileriyle. Söyleşi bitiminde ateşi ölçülür, normale dönmüştür. Nedeni, Cide’den gelenler ve halkıyla iç içe olmasıdır.

İlk kez Ülkü Tamer’in bir yazısında okuduğum Jorge Amado’nun “Çocukluğum anayurdumdur,” sözü Ilaz'ın yaşamında da anlam buluyor. “Ben ne olursam olayım bu fakir memleketin ürünüydüm. On üç yaşımdan sonra elime ne geçtiyse bu kıyılarda bu zengin doğa içinde bu fakir kalmış kesimde sırtladığım dağarcığımın içine atmıştım, " sözü Cide’nin anlamını daha net olarak koyuyor ortaya.

Ilgaz’ın romanına ‘Sarı Yazma’ adını vermesini, “Al paçalıklı sırtı küfeli/ Başı çifte çifte sarı yazmalı/ siler gibi alınterini çevrene/ Bu kara yazıyı alnından silip/ kendi özyazını, kendin yazmalı!” dizeleriyle anlattığı Cide’nin çalışkan, kültürüne bağlı kadınına bir selamı olarak da değerlendirilebilir. Ilgaz, üçleme olarak düşündüğü serinin diğer kitaplarını da yazabilseydi keşke…

‘Sarı Yazma’da, 1940’lara doğru yeni bir şiir anlayışının oluştuğunu ve “Artık kimin için, niçin şiir yazdığımı biliyordum” diyen “Edebiyatımızın Koca Çınarı”nın dizeleriyle bitirelim yazımızı:

“Sevdim haklıdan yana olabilmek için/ Çalışıp ezilenden senden yana/ Sevdim, aldığım soluğu hak etmek için/ Ama sevdim halkımca”a