Google Play Store
App Store

SOL Parti’nin 3. Olağan Konferansı’na katılan EL Siyasi Sekreterya Koordinatörü González, tüm dünyanın içine girdiği karanlığı aşmanın yolunu “Mücadele, dayanışma, sol program” olarak yorumladı.

Direniş hattı kurmalıyız
Fotoğraf: BirGün

Atahan UĞUR

SOL Parti hafta sonu 3’üncü Olağan Konferansı’nı gerçekleştirdi. Konferansın yurtdışından da konukları oldu. Bunlardan biri de Avrupa Solu Partisi (EL) Siyasi Sekreterya Koordinatörü Ismael González’di. González, konferans sonrası Avrupa solunun geleceğine, Türkiye’deki mücadeleye ve küresel düzeyde artan krizlere dair BirGün’e değerlendirmede bulundu.

Türkiye’nin Avrupa ve Ortadoğu için stratejik bir öneme sahip olduğunu söyleyen González, Türkiye’deki ekonomik ve demokratik koşulların zorluğuna değinerek şunları söyledi:

Her şeyden önce, Ankara’ya gelip SOL Parti’nin kongresinde bulunmak bizim için çok önemliydi. Türkiye’deki solun mücadelesi çok değerli. Türkiye, yalnızca Avrupa’da değil, Ortadoğu’da da çok önemli bir ülke. Fakat ülkenin koşulları kolay gözükmüyor. Ekonomide veriler kötü, işçi sınıfı büyük sıkıntı çekiyor. Enflasyon, yaşam maliyetleri, barınma krizi ve demokrasinin eksikliği… Tüm bunlar emekçilerin hayatını çok zorlaştırıyor. Bu nedenle SOL Parti’nin yıllardır verdiği mücadeleyi, solun farklı kesimlerini bir araya getirme çabasını çok kıymetli buluyorum. Türkiye’deki aşırı sağ iktidarlara karşı bir alternatif inşa etmeye çalışıyorlar. Bu nedenle bizim için, EL olarak, burada bulunmak ve bu mücadeleleri yakından görmek önemli bir fırsat. Aslında tüm toplumsal hareketlerin –işçi sendikalarının, öğrenci hareketlerinin, halk mücadelelerinin– ortak yanları var. Türkiye’de yıllardır süren mücadeleler var: İşçilerin daha iyi çalışma koşulları için, öğrencilerin daha fazla hak ve demokrasi için verdiği mücadeleler... Dolayısıyla, tüm ülkeler arasında karşılıklı bir öğrenme süreci olmalı. Avrupa’da, Latin Amerika’da, Asya’da, Afrika’da çok sayıda deneyim var. Bizim görevimiz, Avrupa Solu Partisi olarak bu deneyimler arasında köprüler kurmak, ortak bir zemin oluşturmak. Bir ülkeye dışarıdan “şunu yapmalısınız” diyemeyiz; her ülkenin koşullarını en iyi orada yaşayanlar bilir. Ama partiler arasında ilişkiler kurabilir, deneyim paylaşabiliriz. Bu dayanışma köprüleri bazen mücadeleleri güçlendirir, buna inanıyoruz.

TABLO KARANLIK

Avrupa ve tüm dünya siyasetindeki karanlık tabloyu vurgulayan González, partiler arasında bağ kurarak dayanışmayı dünya genelinde güçlendirmenin gerekliliğinden bahsetti:

“Yalnızca Avrupa’da değil, dünya genelinde de tablo son derece karanlık. ABD’de Trump hareketiyle birlikte akıl dışı gelişmelere tanık oluyoruz; Filistin’de “barış süreci” adı altında yapılan açıklamalardan, başka ülkelerdeki işçilere ve vergilere yönelik saldırgan söylemlere kadar uzanan bir tablo var. Bütün bunlar, işçiler açısından son derece zor bir döneme işaret ediyor. Avrupa’da da durum farklı değil. Son seçimler gösterdi ki, Avrupa Parlamentosu’nda sağ ve aşırı sağ artık ilk iki sırayı paylaşıyor. Ancak ekonomik krizin derinleşmesi ve emekçilerin yaşam koşullarının kötüleşmesi, yeni bir alternatifin ve direniş hattının doğması için güçlü bir zemin yaratıyor. Biz de tam olarak bu hattı örmeye çalışıyoruz. Almanya’da sol partiler oylarını yüzde 10’a çıkardı, Belçika İşçi Partisi yüzde 20 bandına yaklaştı. İspanya’daki Sol İttifak Partisi (SUMAR) parlamentoda temsil ediliyor, Fransa’da ise sol ittifak son seçimlerde önemli bir başarı elde etti. Bütün bu örnekler, halkın gerçek sorunlarına —barınma, yaşam maliyetleri, barış talebi gibi— odaklanıldığında Avrupa genelinde yeniden bir direniş hattının kurulabileceğini gösteriyor. Bu, Avrupa Solu Partisi’nin de en temel hedeflerinden biri. Ukrayna savaşı başta sol içinde tartışmalara yol açtı, ancak bugün herkes diplomasinin zorunlu olduğunu kabul ediyor. Aynı şekilde, Filistin’de yaşananların artık açık biçimde ‘soykırım’ olarak tanınması, bizim iki yıl önce savunduğumuz barışçı çizginin doğrulandığını ortaya koyuyor. Neoliberalizm yalnızca işçilerin haklarını değil, yaşamın kendisini tehdit ediyor. Bu yüzden artık vakit kaybetmeden ortak bir direniş hattı kurmak zorundayız.”

DAHA FAZLA İHTIYAÇ

“Bu noktada, Fransa’da eylül ayında yaşanan kitlesel eylemler, mücadelenin kazanılmasının ne kadar zor olduğunu ama aynı zamanda grevler, sokak eylemleri ve farklı toplumsal dinamiklerin birleşmesiyle işçilerin sosyal haklarını savunmanın mümkün olduğunu gösterdi” diyen González, şunları söyledi:

Fransa’daki asıl sorun, Macron’un parlamentoda artık çoğunluğu olmamasına rağmen neoliberal programını sürdürmekte ısrar etmesi. Son seçimlerde Halk Cephesi önemli bir muhalefet gücü kazandı ancak Macron iktidarı, sermayenin çıkarlarını önceleyen politikaları dayatmaktan vazgeçmedi. EL açısından Fransa’nın önemi büyük. Avrupa’nın merkezinde yer alan bu ülke, toplumsal mücadelenin en sert yaşandığı alanlardan biri. Ve açık olan şu: bugün bu tür mücadelelere her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Çünkü sendikalar, toplumsal hareketler ve sol partiler ortak bir hatta buluştuğunda neoliberal saldırıların önünü kesmek mümkün. Benzer bir tablo Belçika’da da görülüyor. Hükümet, emeklilik yaşını yükseltmeye ve işçilerin haklarını kısıtlamaya çalışıyor. Ancak tıpkı Fransa’daki gibi, büyük genel grevler ve parlamentodaki güçlü muhalefetle birlikte bu tarz politikaların önü alınabiliyor. Bugün Macron hükümeti ve yeni başbakan dahil, planladığı reformları hayata geçiremiyor. Bu tam bir zafer sayılmaz, ama açık bir geri adım. Fransa’da halk, sol partiler, sendikalar ve toplumsal hareketler el ele vererek neoliberal gündemi durdurmayı başardı. Buradan anlayabiliriz ki gerçek değişim ancak sokakla parlamentonun birleştiği noktada mümkün. Düzen ancak bu ortak hat üzerinden sarsılabilir. Bu alternatifi kurma sorumluluğu ise bugün Fransız solunun omuzlarında.

ORTAK MÜCADELE

EL Siyasi Sekreterya Koordinatörü Ismael González önlerinde durun en önemli görevin solun neyi temsil ettiğini hatırlamak ve hatırlatmak olduğunu söyledi.

González sözlerini şöyle bitirdi: “Bu yıl iki temel başlığa odaklanıyoruz: mücadeleleri birleştirmek ve ortak bir direniş enerjisi yaratmak. Çünkü bugün insanlar ‘sol’dan söz ettiğinde, Avrupa Solu’nun neyi temsil ettiğini ya da neden birleşmesi gerektiğini tam olarak bilmiyor. Oysa biz, sorunları çözmek, kendi haklarını savunmak ve yaşamı değiştirmek isteyen halkın sesi olmak istiyoruz. Bu nedenle iki kritik meseleye yoğunlaşıyoruz. Birinci meselemiz barış üzerine: Ukrayna’da diplomatik çözümün savunulması ve Gazze’de yaşanan soykırımın açık biçimde kınanması, bizim için temel bir ilkesel duruş denilebilir. Biz bu tutumu iki-üç yıl önce, Gazze saldırıları başladığında da aynı netlikle ortaya koymuştuk. İkinci mesele ise barınma hakkı. Bugün konut krizi Avrupa’daki gençler ve işçiler için en yakıcı sorunlardan biri haline geldi. Tüm yıl boyunca bu konuda bir kampanya yürütüyoruz. Ekim sonunda, Kasım başında Viyana’da sosyalist, ilerici ve yeşil hareketlerin katılacağı büyük bir forum düzenleyeceğiz. Burada sendikalar ve toplumsal hareketlerle birlikte bu krize gerçek çözümler üretmeyi tartışacağız. Avrupa’nın her yerinde insanlar barınma krizi nedeniyle büyük bir baskı altında yaşıyor. Bu yüzden AB’nden ve ulusal hükümetlerden artık sadece söz değil, somut adımlar ve kalıcı önlemler bekliyoruz. Barınma hakkı, bizim için yalnızca bir sosyal mesele değil; aynı zamanda emekçilerin onurlu yaşam hakkını savunmanın temel parçası. Bu nedenle bu yılın en öncelikli mücadele hattı bu olacak.”