1993 yapımı Groundhog Day/Bugün Aslında Dündü, izleyen herkesin keyifle anımsadığı bir filmdir. Bill Murray’in canlandırdığı başkarakter, tek kelimeyle iğrenç bir insandır. Etrafındakilere kibir ve kendini beğenmişlikle yaklaşan bu adam, havaların ısınmasıyla ilgili yerel bir kutlamanın haberini yapmak için ekibiyle taşraya gittiğinde işler değişir: Her sabah aynı güne uyanmaya başlar. O gün ne yaparsa yapsın, hatta isterse günün sonunda kendini öldürsün, hep aynı günü yaşamaktadır.

Bir kayayı dik bir tepenin zirvesine kadar taşımakla cezalandırılan Sisyphos’a dönüşen adamın bu cehennemî varoluş halinden kurtulmak için tek çaresi, kendini değiştirmektir.


“Dünyayı değiştirmek için önce kendini değiştirmelisin” söylemi üzerine kurulu bu hikâye, sonradan farklı biçimlerde yeniden filmleştirildi. Örneğin 2017 tarihli Happy Death Day/Ölüm Günün Kutlu Olsun ve 2019’da yapılan devam filmi, bencil ve kural tanımaz bir genç kızın sürekli vahşice öldürüldüğü bir güne uyanmasını anlatır. Kızın bu lanetten kurtulmasının tek yolu, dünyaya karşı olumsuz ve sorumsuz tavırlarını değiştirmektir.

Aynı hikâye, 2019’dan günümüze dek birkaç farklı anlatıda daha karşımıza çıktı. Ama çok çarpıcı bir ideolojik değişiklikle birlikte: Bu yeni anlatılar, belli toplumsal olgular karşısında artık bireysel kurtuluşun imkânsız olduğu gerçeğini vurguluyor.

Afro-Amerikan bir anneyle oğlunun seyirciyi çaresizlik hissiyle kıvrandıran bir kısır döngüye mahkûm oluşunu izlediğimiz ilk anlatı, The Twilight Zone/Alacakaranlık Kuşağı dizisinin 2019 versiyonunun Replay adlı bölümüydü: Üniversiteye başlamakta olan oğlunu kampüse götürmek için arabayla şehirlerarası yolculuk yapan Nina, bir mola tesisinde faşist bir polisle karşılaşır. Yola devam ederken, peşlerine takılan polisin ırkçı zulmünün hedefi olurlar. Neyse ki Nina’nın elinde, ‘geriye sar’ tuşuna basıldığında zamanı geriye alan bir kamera vardır. Böylece, Nina’nın oğlunu polis şiddetinden kurtarmak için defalarca çabalamasını izleriz.

Nina, oğlunu polis kurşunundan kurtarmak için farklı yoldan gitmek, bir motelde mola vermek gibi çeşitli yöntemler dener. Hatta bir keresinde polisle iletişim kurmak için adama pasta ısmarlar. Ama ne yaparsa yapsın, oğlu ırkçı şiddetin kurbanı olmaktadır.

Buradaki anne ve oğul, diğer ‘zaman döngüsü’ anlatılarındaki gibi olumsuz karakterler de değildir. Bu durumda, Nina’nın değiştirebileceği tek şey mücadele yöntemidir. Nihayet Afro-Amerikan toplumunun örgütlü çabası sayesinde polisin zulmünü hiç değilse bir süre için durdurmayı başarırlar.

İkinci anlatı, bu yıl Oscar yarışında En İyi Kısa Film ödülünü alan Two Distant Strangers (İki Uzak Yabancı). 32 dakikalık bu filmde, New York’ta yaşayan genç Afro-Amerikan çizgi-romancı Carter’ın, her seferinde ırkçı bir polis tarafından öldürüldüğü bir güne uyanışına tanık oluruz. Bu hikâyeyi diğer zaman döngüsü anlatılarından farklı kılan, Carter ne yaparsa yapsın kesinlikle kurtulamıyor olmasıdır. Sonunda Carter ırkçı polisi değiştiremeyeceği gerçeğini kabullenir. Ama bu duruma teslim olmaz, kaç kere denemesi gerekirse gereksin, kaç kere ölürse ölsün, faşist şiddete karşı çabalayacağı konusunda kendisine söz verir ve tekrar sokağa çıkar.

***

Bir diğer anlatıda, Amazon Prime’da yayımlanan Them/Ötekiler (2021) adlı dizide karakterler zaman döngüsüne sıkışmıyor ama ne yaparsa yapsınlar faşist şiddetten kurtulamıyorlar: Irkçı zulmü her yönüyle yaşamış iki çocuklu bir Afro-Amerikan aile, Kaliforniya’da sadece beyazların oturduğu bir mahalleye taşınır.

Mahalle sakinleri, sanki varoluşsal bir gereklilikmiş gibi bir an bile üzerine düşünmeden, aileyi mahalleden göndermek için çılgınca şeyler yapmaya başlar.

Ailenin mahallede geçen ilk on gününü yoğun bir dehşet duygusuyla anlatan on bölümlük dizide, İç Savaş’tan bu yana süregelen ve güç sahipleri tarafından devamlı meşrulaştırılan ırkçılıktan kurtulmanın tek bir yolu bile yoktur. Aile ne yaparsa yapsın, ne kadar iyi niyetli, iletişime açık, eğitimli vs. olursa olsun işe yaramaz. Sonuçta, tıpkı İki Uzak Yabancı’daki gibi bir tavırla karşılaşırız: Biz buradayız! Zulmünüz artsın ki tez zeval bulasınız!

Anlatılarda Bugün Aslında Dündü’den bu yana yaşanan bu ideolojik değişim sadece ABD’ye özgü bir durumu göstermiyor. Her ne kadar ABD yapımı film ve dizilerden örnek veriyor olsak da, aslında küresel düzeyde “Biz buradayız ve aşağı bakmayacağız!” demenin, “Kurtuluş yok tek başına!” diye haykırma ihtiyacının zirvede olduğu bir an bu. Ve ne yazık ki tekrarlama şansımız yok.