1967’de verdiği konferansın kâğıda dökülmüş hâli olan Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri, Adorno’nun sürekli atıf yaptığı huzursuzluğa; popülizm ve milliyetçilik soslu, demokrasi maskeli faşizme, 1945 sonrası filizlenen yeni sağa ve radikalizme dair çözümlemeler içeriyor.

Diri bir fay: Faşizm

Ali BULUNMAZ

İkİncİ Dünya Savaşı’nın bitimiyle faşizmin, Avrupa’da ve Avrupa dışında mutlak bir yenilgiye uğradığını ve bundan böyle kendisine asla yaşam alanı bulamayacağı büyük bir heyecanla ve biraz da aceleyle dillendirilmişti. Dönemin bazı soğukkanlı aydınları ise ‘sinir bozucu’ tavırlarıyla “faşizmin ölmediğini, zamanını beklediğini” söyleyip yorgun, faşizmin gazabına uğrayan ve bir umuda tutunmak isteyen geniş halk kitlelerini uyarmıştı.

Bu aydınlardan Theodor W. Adorno, eli biraz daha artırmış ve faşizm, “biçim değiştirip günün şartlarına uygun şekilde ve maskelerle yeniden yaşama dâhil olabilir” demişti. Adorno, faşizme karşı her zaman uyanık olmaktan bahsedip İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan yeni düzenin kimseyi rehavete sürüklememesi için daha dikkatli davranmak gerektiğini söylerken demokrasi-sermaye ilişkisindeki boşlukları popülizm, sağ propaganda, milliyetçilik ve bunlarla bağlantılı ruhsal istismarların doldurduğunu hatırlatmıştı.

1967’de verdiği konferansın kâğıda dökülmüş hâli olan Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri, Adorno’nun sürekli atıf yaptığı huzursuzluğa; popülizm ve milliyetçilik soslu, demokrasi maskeli faşizme, 1945 sonrası filizlenen yeni sağa ve radikalizme dair çözümlemeler içeriyor.

GEÇMİŞLE HESAPLAŞMAK

Adorno, yeni sağ ile ilgili konuşmasına başlarken atıfta bulunduğu 1959 tarihli ‘Geçmişin İşlenmesi Ne Demektir?’ başlıklı metni de yer alıyor kitapta. Yazar, geçmişin unutulmak (ve unutturulmak) istenişini, Ian Buruma’nın “sıfır saatindeki suskunluk” diye tarif ettiği durumun tersinin işlemesinin; müphem, muğlak ve gizli herhangi bir şey bırakılmaması gerektiğini savunuyor. Bir suçu ve zorbalığı, yeni bir suç ve zorbalıkla bastırmanın yarattığı (ve yaratacağı) dehşetten ve kısırdöngüden bahsederken geçmişi anlama ve onunla düşünsel bağlamda hesaplaşma zorunluluğunu vurguluyor. Tarihi, ‘safsata’ diye niteleyenlerin izinden gidenlerin büyük bir iştahla hafızasız insan yaratmaya yöneldiğini belirtip tarihsel çözümlemelerini ve uyarılarını sıralıyor: “İnsanlık bellekten vazgeçiyor ve anlık olan her şeye uyum sağlamak için soluksuz bir çaba gösteriyorsa bu olgudan, nesnel bir gelişim yasası yansıyor demektir (...) Utanç ve rahatsızlık verici anılara karşı direnmenin ruhbilimsel mekanizmaları bile son derece gerçeğe uygun amaçlara hizmet eder (...) Anımsamanın ortadan kaldırılması, fazlasıyla uyanık bir bilincin aşırı güçlü bilinçdışı süreçler karşısındaki zayıflığından çok, verimli bir başarısıdır. Henüz geçmeyenin unutulmasında, herkesin bildiği bir şeyden başkalarını vazgeçirmeye kalkışmadan önce, insanın kendi kendisini o işten vazgeçirme ihtiyacının verdiği öfkenin titreşimleri sezilir.”
Özellikle Almanya’da ‘Hangi demokrasi?’ ve ‘Nasıl bir demokrasi?’ gibi sorularla başlayan, geçmişi unutma ve anımsama tartışmalarının yapıldığı bir dönemde kaleme aldığı bu satırlarla Adorno, demokratik olgunluk ve politik hamlık geriliminde yeni bir kapı açmıştı. Bunu, sorumlu olma ve sorumluluk eksikliği gibi iki hayatî davranışa dair başka tartışmalarla beslemişti. Nazizimin yıkılışıyla Almanya’da, bireyi ulusal kibrin içine atan ve dış dünyadan soyutlayıp ‘konforlu bir alan’ yaratan kolektif narsisizmin bilincine varılamaması ve onunla hesaplaşılamamasını, hatta zedelenen kolektif narsisizmin çalışkanlık mitiyle onarılma çabasını eleştirmişti.

Adorno, “geçmişi işlemek” derken özellikle 1930’lardan 1945’e kadar yaşananlarla ve bu dönemde yaratılan kişi kültüyle ya da mitle ve olağanlaştırılan körleşmeyle hesaplaşmayı kastediyordu. Yeni sağ eleştirileri ise bu noktadan itibaren başlıyor ve taze bir uyarıyla sürüyor: “Faşist potansiyel, insanların isterse çok sınırlı olan çıkarlarında dayanak buluyorsa eğer, buna yönelik en etkili panzehir, onların çıkarlarının, hem de dolaysız çıkarlarının nerede yattığını doğru bir şekilde göstermek olabilir.”

HAKİKATSİZLİĞİN HİZMETİNE SOKULAN HAKİKAT

Adorno, nasyonal sosyalizm deneyiminin titiz bir şekilde incelenmesi ve hep göz önünde tutulması gerektiğini söylerken ‘Yeni Sağ Radikalizminin Veçheleri’ başlıklı konuşmayı yaptığı 1967’de, Almanya’da yükselişe geçen NPD’nin (Almanya Ulusal Demokratik Partisi’nin), faaliyet ve söylemlerine dikkat çekiyordu. Şimdilerde göçmen karşıtlığı, yabancı düşmanlığı, ekonomik kriz ve popülizm gibi saiklerle palazlanan otoriter lider ve aşırı sağ partiler düşünüldüğünde, Adorno’nun günümüz için âdeta birer ‘kehanet’ gibi görünen sözlerine tekrar kulak vermeli. Volker Veiss, bunu biraz daha netleştiriyor: “Konuşmasının ana fikri, 1959’da formülleştirdiği ve bugüne kadar defalarca alıntılanmış, ‘nasyonal sosyalizmin demokrasi içinde yaşamını sürdürebilmesinin’, ‘faşistçe eğilimlerin demokrasiye karşı yaşam sürmelerinden [daha etkili olduğu]’ yolundaki ikazının bir çeşitlemesidir.”

Hastalıklı milliyetçi fikirlerin, buna dair propagandaların, sermaye birikimlerinin, otoriterliği öven ve sosyalist fikirleri düşmanlaştıran söylemlerin toplumda karşılık bulma potansiyeli, Adorno’ya göre faşizmin hâlâ diri bir fay olduğunu gösteriyor. 1967’de olgunlaşan yeni sağ, 1945’teki yenilgi sonrası çıkış arayan faşist kesimleri umutlandırmıştı.

Weimar Cumhuriyeti’nden Nazizme geçiş sürecini çözümlerken iflas etmektense ‘son çare’ olarak milliyetçilik ve faşizm şemsiyesi altına giren sermaye sahiplerini ve kolektif narsisizmin bir parçası olup itibar kazanmak için benzer şekilde hareket eden sıradan insanları hatırlatan yazarın deyişiyle savaş sonrasında filizlenen yeni milliyetçilik, hem iktidar bloklarını hem de kolektif çıkar peşindekileri temsil ediyor. Kitlelerin gönlünü alıp duygularına hitap etmenin ve krizleri kullanmanın, 1945 öncesi sık sık başvurulan yöntemler olduğunu ve propagandaları biçimlendirdiğini söyleyen Adorno, yeni sağın (NPD özelinde) teşkilatlanma babında benzer bir yoldan gittiğini belirtiyor.

Faşist liderlerin ve kadroların, sürekli ‘gerçek demokrasi’den bahsederken kendilerine muhalif olanları anti-demokratik diye yaftaladığını hatırlatan Adorno, propaganda kartlarının böyle karıldığını ve ideolojik altyapının bu şekilde kurulduğunu; hakikatin, hakikatsizliğin hizmetine sokulduğunu vurguluyor.
Neofaşizm; seçimle, istediğini alamayınca tekrar seçime gitmeyle ve demokrasi kılıfıyla yerini sağlamlaştırıyor Adorno’ya göre. Manipülasyon amacıyla sayılarla oynanması ve deli saçması rivayetlerin hakikat gibi sunulması da bu sürece dâhil.

Adorno konuşmasında faşizmin hilelerinden, 1945 öncesi ve sonrası bunların zamana uyarlanışından bahsederken sağ radikalizmin “psikolojik ve ideolojik değil, gerçek ve siyasal bir problem olduğunu” tekrarlayıp onu bir doğal afet gibi görmenin yanlışlığını, ona karşı hep tetikte kalmanın ve onun günlük yaşamdaki ipuçlarını izlemenin önemini anımsatıyor.