2010’un ödemeler dengesi verileri yayımlandı.

2010’un ödemeler dengesi verileri yayımlandı. Böylece, dış kaynak hareketlerinin kriz sonrasındaki seyrini, 2008 ve 2009’la karşılaştırabiliyoruz.

Bu karşılaştırmada 2008 “kriz öncesini” biraz eksik olarak temsil ediyor. “Eksik olarak” diyoruz; zira, o yılın son üç ayında sermaye hareketleri inişe geçerek ekonomik bunalımı tetiklemişti. Kriz yılını temsil eden 2009’da da benzer bir sorun var: O yılın son iki ayında net dış kaynak girişleri yükselerek bunalımın bitiş sinyalini vermişti. İki yıla (2008 ve 2009’a) yayılan on üç aylık kriz verileri yerine takvim yılı üzerinde odaklanmak, bu nedenle kısmen yanıltıcı olmaktadır. Yine de yıllık istatistiklere bakma alışkanlığını izleyelim ve aşağıdaki tablodan hareket edelim.

Önce tablonun ilk beş satırına odaklanalım: Yabancı, yerli ve (üç yılda da “net giriş” gösteren) kayıt dışı sermaye hareketlerinin tümü (net bilançosu), cari açığın finansmanına ve son iki yılda rezerv biriktirmeye tahsis edilmiştir. 2008’de yerli aktörler dış dünyaya sermaye çıkararak dış kaynakların bir bölümünü kullanmış; rezervler ise eriyerek ekonominin dış kaynak talebinin karşılanmasına katkı yapmıştır.

2009’da ekonominin küçülmesi cari işlem açığını daraltmış; 14 milyar dolara indirmiştir. Ancak, dikkat ediniz, ağır bir ekonomik bunalıma rağmen dış açık ortadan kalkmamıştır. 1994 ve 2001 krizleri ise, 3-4 milyar dolar civarında dış fazlalara yol açmıştı. AKP’li yıllarda kalıcı hale gelen cari açık sorunu, ekonominin dış bağımlılığının ağırlaştığını ortaya koyuyor.

Türkiye ekonomisine dönük dış kaynak hareketlerini üç gösterge kullanarak ölçüyoruz. Birincisi, tablonun ilk satırındaki yabancı kökenli sermaye hareketleridir. İkincisi, yabancı, yerli ve kayıt dışı tüm sermaye hareketlerini kapsayan (ve tablonun beşinci satırında yer alan) toplam sermaye hareketleridir. Bu toplamdan, dış dünyaya net faiz, kâr transferleri düşülürse, dünya ekonomisi ile Türkiye arasındaki net kaynak aktarımı elde edilmiş olur. (Satır 6).

Sık sık tekrarladık: Ekonominin kısa dönemli genişleme-durgunlaşma-daralma sarkacını belirleyen ana etken dış kaynak hareketleridir. Yabancı, toplam sermaye ve net aktarım kavramlarıyla ifade edilen dış kaynaklarda 2009’da gözlenen daralma oranı (aynı sırayla) yüzde 95, yüzde 66 ve yüzde 82’dir. Takvim yılı (2009 yerine) iki yıla yayılan on üç kriz ayının rakamlarını kullansaydık, yabancı sermaye hareketlerinin 11 milyar dolar; dış dünyaya kaynak aktarımının ise 1 milyar dolar net çıkış gösterdiğini belirleyecektik. Ve bu on üç ay boyunca dış kaynak hareketlerindeki daralma düzeyinin milli gelire (kulanılan kavrama göre) yüzde 5 ile yüzde 11 arasında değişen bir dışsal şok taşıdığını hesaplayacaktık.

2010’a gelindiğinde dış kaynak akımları dört nala canlanmış; önceki döneme göre bir rekor yılı olan 2008 düzeyini (kullandığımız üç kavramın sıralamasını izlersek) yüzde 6, yüzde 50 ve yüzde 60 oranlarında aşmıştır. 2010’daki ekonomik genişlemeyi bu etken kamçılamış; artan talebin önemli bir bölümü ithalata taşarak, dış dünyadaki üretimi, istihdamı desteklemiş; milli gelir tahminen yüzde 8-9 dolaylarında bir genişleme ivmesi göstermiştir.

***

Dış kaynak hareketlerinin ana öğeleri hangi doğrultuda değişmiştir? Tablonun son üç sütunu yabancı-yerli sıcak para hareketlerini ve dış borç yaratan yabancı sermaye girişlerini sunuyor.

Kriz öncesinde yabancı kökenli sıcak para girişlerinin zirveye ulaştığı yıl, 16 milyar dolarla 2005’tir. Sonraki yıllarda önce doğrudan yatırımlar; sonra da özel sektörün dış borçlanması ön plana geçmiş; sıcak para girişleri düşmüş; 2008’de 4 milyar dolar civarına inmiştir. Buna karşılık, kriz öncesinde yerli sıcak para genellikle (ve 2008’de 8 milyar dolarlık) net çıkış göstermektedir. Krizli aylarda ise yerli burjuvazi ülke dışındaki finansal varlıklarının bir bölümünü sıcak para girişleri içinde Türkiye’ye getirmiş; kriz şokunun hafiflemesine katkı yapmış; bu durum 2010’da da süregelmiştir.

Sıcak para hareketleri 2010’da patlamıştır: 42 milyar doları aşan “yabancı sıcak para”, yabancı sermaye girişlerinin yüzde 80’ini oluşturmakta; cari açığın yüzde 87’sini kapatmaktadır.

Sıcak para girişlerinin önemli bir bölümü (arbitraj arayan kısa vadeli dış krediler ve devlet borç senetleri alan yabancılar aracılığıyla) dış borçlanmaya yol açmaktadır. 2010’da dış borçların (dolar/avro kurlarının borç stoku üzerindeki etkisi dikkate alınmazsa) 41 milyar dolar civarında artması beklenmelidir. Dış borç stokuna son veriler Eylül 2010’a aittir ve toplamın 282 milyar dolarla, kriz önceki düzeye (292 milyar dolara) yaklaştığını göstermektedir. Kısa vadeli dış borçlar ise, Haziran 2009-Kasım 2010 arasında yüzde 50’yi aşan bir tırmanmayla 71 milyar dolara ulaşmıştır.

2003-2008’deki istikrarsız dış kaynak girişlerine ve dış borçlanmaya dayalı model, tek yıla yoğunlaşarak 2010’da tekrarlanmaktadır. Siyasi iktidar ve TCMB sonunda durumun sürdüremezliğini algılayarak “birşeyler yapma” çabasına girmiştir. Ne var ki, cari açık sorunu bu boyutlara ulaşmışken, Batı’daki sıfır faizli likidite genişlemesinden kaynaklanan sıcak para akımlarını daraltma-tıkama çabaları “havanda su dövmek” anlamındadır.

“Seçime kadar durumu idare edelim; sonrası Allah kerim…” İktidar çevrelerinin ana gündemi bundan ibarettir.