Libya’ya bir NATO müdahalesinin konuşulduğu dönemde Erdoğan, “Bizim Libya’da ne işimiz var?” dedi, kısa bir süre sonra ise Erdoğan, Türk savaş uçaklarıyla gemilerini NATO emrinde Libya’ya yolladı

Dış politikadaki başarısız tablo: ‘Libya’da ne işimiz var’dan Libya’ya NATO ile saldırmaya

MUSTAFA K. ERDEMOL kemalerdemol@yahoo.co.uk

Türkiye’nin Ortadoğu’da söz sahibi olma iddiası, “Komşularla Sıfır Sorun” politikası “Arap Baharı” olarak adlandırılan süreçle bitti. Suriye’ye daha sonra değineceğim ama öncelikle Türkiye’nin bu süreçte Mısır’la ilişkilerinin nasıl bozulduğuna bakalım.

Mısır’da halk hareketinin rüzgarıyla, ama ABD’nin de açık desteğiyle Hüsnü Mübarek’in devrilmesinden sonra yapılan ilk serbest seçimde Cumhurbaşkanı olan Müslüman Kardeşler mensubu Muhammed Mursi halkta büyük tepki uyandırdı. Mursi’nin gerici İslamcı politikaları nedeniyle, yine bir halk hareketiyle devrilmek üzereyken ordu müdahalesiyle görevden uzaklaştırılması İslamcı AKP iktidarının tepkisini çekti. Bu tepki aslında iktidarın Ortadoğu politikasının tıkanmasına yol açan nedenlerden biri oldu.

Çünkü Mısır’da Mursi’nin görevden alınmasını iç siyasette malzeme olarak kullandı Erdoğan. Erdoğan ile arkadaşlarının tepkisi “İslamcı ideolojilerine” uygun bir tepkiydi ama geleneksel Türkiye dış politikasında örneği daha önce görülmeyen bir tutumdu. Mısır Dışişleri Bakanlığı Türkiye’nin Kahire Büyükelçisi Avni Botsalı’dan ülkeyi terk etmesini istedi. Türkiye’yle ilişkilerin derecesini düşürme kararı alan Mısır ayrıca Ankara Büyükelçisi’ni de geri çağırdı. Ankara’nın cevabı gecikmedi. Mısır’ın Ankara Büyükelçisi Abderahman Salaheldin de, Türkiye tarafından persona non-grata (istenmeyen adam) ilan edildi.

Mısır, Türkiye Büyükelçisi’ni kovma gerekçesini “Ankara sürekli içişlerimize karışıyor” sözleriyle duyurdu. Zamanlaması berbat bir gelişmeydi bu. 2014 Eylül’ünde BM toplantısında iki ülke dışişleri bakanlarının görüşmesi planlanmıştı, ama Erdoğan’ın Abdülfettah Sisi’yi eleştirmesi bu toplantının iptaline yol açtı. Mısır’la ilişkilerin bozulması başka sorunlara da yol açtı. Türkiye İsrail ile de bozuşunca Doğu Akdeniz’de de etkisini yitirmeye başladı. İsrail, Yunanistan ve Rum Yönetimi ile ilişkilerini geliştirdi. ABD-Türkiye - İsrail ortak tatbikatına artık Türkiye değil Yunanistan alındı İsrail’in önerisiyle. Mısır da işte bu İsrail – Yunanistan – Kıbrıs Rum Yönetimi arasındaki ortaklığa dahil oldu. Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi dışişleri bakanları Kahire’de bir araya gelerek Kahire Deklarasyonu’nu imzaladılar ve Kıbrıs Rum Yönetimi sınırlarından çıkarılacak gazın Mısır üzerinden satılması konusunda anlaşmaya vardılar.

Mısır’a alınan tavır İslamcı ve mezhepçi tutumun bir göstergesiydi. Bu tutumu daha sonra da defalarca sergiledi AKP iktidarı. Bangladeş’te ülkenin Pakistan’dan ayrıldığı dönemde ülkeye ihanet ettikleri gerekçesiyle bazı Sünni İslamcı liderlerin idam edilmesini kınadığını açıklayan Erdoğan, Suudi Arabistan’da arkadaşlarıyla beraber idam edilen Şii din adamı Şeyh Nimr El-Nimr’in idamı konusunda ne düşündüğü sorulduğunda “Bu Suudi Arabistan’ın iç işidir” demişti.
O kadar esip gürlemesine rağmen Erdoğan, yine her zaman yaptığı gibi Mısır’la ilişkileri düzeltmenin yollarını aradı gizli kapaklı bir biçimde. İlişkilerin düzelmesinde yardım istediği ülke ise yıllardır bir hanedanın diktatörlüğüyle yönetilen, Sisi’ye yönelik sözleriyle tepkisini çektiği Suudi Arabistan’dı.

Hamas, malum Filistinli İslamcı bir örgüt. Erdoğan’ın bu örgüt ile lideri. Hamas’tan yana tutum alıp liberal laik El Fetih ağırlıklı resmi Filistin yönetimine karşı olduğu biliniyor Erdoğan’ın.

Ama Erdoğan’ın kavgalı olduğu Sisi ile hep destek verdiği Hamas arasındaki ilişkiler bakın hangi boyuta geldi. Hamas Siyasi Büro Başkan Yardımcısı İsmail Heniyye, hareketinin Mısır’la ilişkilerinde yeni bir sayfa açtığını belirtti. Heniyye, Katar’ın desteğiyle Gazze Şeridi’nin güneyinde inşa edilen evlerin dağıtım töreninde yaptığı konuşmada, “Mısır’la ilişkilerimizde yeni bir sayfa açtık” dedi.

Konuşmasında Mısır’a yaptığı ziyarete de değinen Heniyye, “Mısır’daki kardeşlerimizle siyasi durum, ikili ilişkiler, Gazze’nin ihtiyaçları ve ablukanın kaldırılması meselelerini görüştük. Temaslarımız kapsamında güvenlik konusuyla ilgili endişeleri de ele aldık. Sınırda ticaretin geliştirilmesi yönünde görüşmeler var “ ifadelerini kullandı.

İlk anda Hamas’ın Erdoğan’ı Mısır konusunda yalnız bıraktığı sanısına yol açacak bir durumdu bu. Ancak, öyle olmadığı, İsrail’le geliştirdikleri “iyi ilişkiler” nedeniyle hem Türkiye’nin hem de Mısır’ın, Katar’ın da katkısıyla tabii, Hamas’a yeni bir “siyasi hat” çizildiği ortaya çıktı. Hamas, açıkladığı yeni “siyaset belgesi”yle “Filistin’in kurtuluşu” mücadelesinden (!) ciddi bir geri dönüş yaptı.

Recep Tayyip Erdoğan İslamcı hezeyanlarla Davos’ta “one minute” şovunu sergilerken İsrail’in batı için ne ifade ettiğini hesaplayamadı. Neden sonra ilişkileri düzeltmek için çabaladı. Çünkü tüm Batı, Ortadoğu’daki cihatçılara karşı İsrail’in önemli bir güç olduğunu kabul ediyor, güçlü istihbarat ağından yararlanıyordu. Türkiye de İsrail’le istihbarat paylaşımları yapan bir ülkeydi. İkinci olarak enerji konusu belirleyiciydi. Erdoğan “terörist devlet” dediği İsrail’le ilişkilerin düzelme yoluna girmesinden sonra bambaşka bir üslup kullandı. Gazze’ye insani yardım götürmek üzere yola çıkan ancak İsrail askerlerinin saldırısı sonucu 10 kişinin yaşamını yitirdiği Mavi Marmara gemisine yönelik saldırıya ilişkin, bir iftar yemeğinde aynen şunları söyledi:

“Bana mı sordunuz?”
“Değerli kardeşlerim, Türkiye olarak biz hangi adımı atıyorsak atalım bu adım bilinmelidir ki her zaman karşılıklı milletlerin kazanımına dayalı bir adımdır. Hiçbir zaman hiçbir adımı tek taraflı düşünmedik. Kazan kazan esasına dayalı olarak bu adımları atmışızdır. Türkiye de kazanmalı Rusya da kazanmalı, İsrail de kazanmalı. Hassasiyetimiz olduğu gibi bundan sonra da devam edecektir. Fakat İsrail ile ilgili olayları bazıları farklı şekilde kaşıyorlar. Biz ilişkilerimizi niye kesmiştik. Peki, duruşumuzda o günden bu güne herhangi bir değişiklik oldu mu olmadı. Şimdi Obama’nın araya girmesiyle başlayan yeni süreç 3 başlık talebimiz vardı, özürdü bir tanesi, özür olayını bizzat Obama’nın yanında İsrail Başbakanı ifade ettiler. O günden bugüne üç yıl içerisinde İsrail tarafıyla görüşmeler oldu. Niye anlatıyorum bunları?

Hedef saptıranlar var. Duymayıp uyduranlar var. Vatandaşlarımız bunları bilsin istiyorum, olayı yaşayan benim. Sen neyi duydun, neyi gördün, neyi bildin? Söylemediğim şeyleri söylemiş gibi gösterenler var, akşam başka sabah başka konuşur çünkü bunlar. İkinci madde neydi? Dedik ki tazminat. Görüşmeler yapıldı, 20 milyon dolar 10 şehidimiz için tazminat belirlendi. Siz daha fazlasına layıksınız diyorlar, kanın rakamı olur mu? Böyle bir tazminata karar verilmiş, alır veya almaz biz burada uluslararası bazda bir adım atıyoruz. Türkiye’den böyle bir insani yardımı götürmek için günün başbakanına mı sordunuz? Biz zaten yardımı yaptık, yapıyoruz. Bunları da yaparken, gövde gösterisi olsun diye mi yapıyoruz? Edebi adabı içinde yaptık yapıyoruz”.

***

dis-politikadaki-basarisiz-tablo-libya-da-ne-isimiz-var-dan-libya-ya-nato-ile-saldirmaya-472545-1.

Arap Baharı’nın felakete sürüklediği Libya konusunda da Türkiye ikiyüzlü bir politika izledi. Libya’ya bir NATO müdahalesinin konuşulduğu dönemde Türkiye, “Bizim Libya’da ne işimiz var?”, “NATO Libya’ya müdahale edemez’ demesine rağmen konuyla ilgili olarak çıkan BM Güvenlik Konseyi kararından sonra NATO askeri planlamasına Türk savaş uçaklarıyla, gemileri de alındı.

O dönem Başbakan olan Erdoğan, “BM kararının derhal uygulamaya konulmasını, ateşkesin sağlanmasını” istedi. Yani Libya’ya askeri bir operasyonu destekleyeceğini ilan etmiş oldu.

Yeni Osmanlıcı politikaların, eskiden Osmanlı egemenliğinde olan bölgelerde hâlâ itibar göreceğine kendilerini nasıl inandırdıkları incelenmeye değer. Davutoğlu/Erdoğan ikilisi çağdaş siyasetin gerçeklerinin farkına varamamış, “nostalji hastalığı”na tutulmuş figürler. Bunlarda mevcut bulunan, gittikçe hastalıklı hale gelen “ecdat tapınması” ülkeyi bugüne kadar yaşamadığı sorunların içine attı oysa. Topladıkları kalabalıkların hoşuna gidecek gerçeklikten kopuk söylemleri dış politikada karşılık bulamamış söylemler.

İki güne sığdırılamayacak dış politika felaketleri bunlar. Okurlarımız dilerlerse yazmış olduğum Dış Politikada İflasın Arka Planı (BirGün Yayınları) adlı kitabı okuyabilirler.