Geçen hafta ortası Türkiye’deki ilk koronavirüs vakasının açıklanmasıyla şirkette evden çalışma kararı alındı. AVM’lere, spor salonlarına, kalabalık etkinliklere gidilmemesi, toplu taşıma kullanılmaması ve seyahat edilmemesi uyarıları da beraberinde geldi. Bir sanal ofis olarak yeni bir Whatsapp grubu açılmış ve her sabah bu sanal ofisi açacak kişiler bile belirlenmişti. Evden çalıştığım ilk gün elimde telefon, önümde bilgisayar yanında tablet gibi bir düzen içindeydim. Çalışırken evde olma fikri ilk başta iyi gelmişti. Ancak ikinci günden itibaren bir sıkıntı bastı. Sonra şu anda dışarıda bir kafede olsam ne yapıyor olacağım üzerine düşündüm ve farklı bir şey yapmıyor olacağım gerçeğiyle yüz yüze geldim. Ardından aklıma bir Tuna Kiremitçi şiirinin ilk dörtlüğü geldi: “Yan masada bir adam var / telefonuna bakmıyor. / Önünde bilgisayar da yok. / Sadece oturmuş kahvesini içiyor. / Tedirginim.” Tuna Kiremitçi, Jim Carrey’nin bir sosyal medya paylaşımından esinle yazdığı Belalı Adam isimli bu şiirin ilerleyen kısmında “Şimdi cebinden bir silah çıkarsa/herkes rahatlayacak.” bile diyor. İçinde bulunduğumuz ironik durum daha iyi nasıl anlatılırdı bilemiyorum? Kamusal ortamda yalnız başına ve bir ekrana bakmadan oturan insana rastlamak çok zor şu günlerde.

Peki, koronavirüs nedeniyle yoğunlukla evlere kapandığımız günlerde, acaba kentleri zaten dijitale karşı kaybetmekte olduğumuz gerçeğini hatırlayacak mıyız? Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun meselesi bu:

ŞEHİR HAYATININ ÖZÜ KAYBOLUYOR

Koronavirüs nedeniyle şehir hayatından soyutlanmanın ne anlama geldiğini deneyimlerken dijitalin kent hayatını nasıl dönüştürdüğü üzerine de düşünebiliriz. Andrew V. Edwards, Dijital Her Şeyi Yok Ediyor (Siyah Kitap, 2020, Çev: Melih Yener) isimli kitabında dijitalin Amerika’da şehir hayatını yok etmekte olduğu görüşünü savunuyor. “Dijital bir tür ‘hızlı haz’ ortamı sağlar ve bir zamanlar ‘şehir hayatının özü’ dediğimiz şeylere, nerede olursanız olun, orada olmak zorunda olmadan (veya herhangi bir yerde olmak zorunda kalmadan) anlamlı ve ‘hızlı bir katılımla’ katılmanızı mümkün kılar” diyen yazar, “Bir şehirli dış dünyaya kapılarını kapatıp bir tablet veya akıllı bir cihazla bir kozanın içine tıkıldığı zaman şehir mevcut haliyle dinamizmini kaybedecektir.” öngörüsüyle de Amerika’daki kentlerin dönüşümünden örnekler veriyor. Amerika kadar hızlı gelişmese de Türkiye’nin de çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Özellikle AVM çılgınlığının kentlere getirdiği tek tip mağazalar ve özgün esnafın bunlara karşı direnemeyerek tek tek kapanması, kimi yerlerde dışarıya çıkmayı bile anlamsız hale getiriyor. Zaten online alışverişin yükselişinden epey zarar gören AVM’lerin, koronavirüsle birlikte ikinci darbeyi yemesi, kentleşme macerasındaki anlamsızlıkları üzerine de bir ders olur diye umuyorum.

DIŞARDA MEVSİM BAHARMIŞ

Görünen o ki bu süreçte (kısa olmasını umuyorum) evlerde epey vakit geçireceğiz. Can sıkıntısından patlamamak için imdadımıza yine dijital ekranlarımız yetişecek. Ziyaret edemediğimiz yakınlarımızla oradan görüntülü konuşacağız. Teknolojinin iyi tarafı bu. Ancak umuyorum ki dışarıda olmak, fiziksel olarak bir yerde bulunmak, o anın tadını çıkarmak üzerine de biraz düşünme fırsatı bulacağız. Sinemada, tiyatroda bile sinir bozucu bir şekilde açılıp karanlık ortamda herkesi rahatsız eden o ışıklı ekranların hayatımızdaki yeri üzerine düşünmenin tam vakti. Bu korkunç gelişmenin baharın başlangıcına gelmesi de ayrıca üzücü. “Dışarda mevsim baharmış / gezip dolaşanlar varmış” diye şarkı tutturmadan duramıyor insan.

İtalya’da koronavirüs vakalarının hızla artmasıyla herkes evlere kapandı. Bu süreçte sosyal medyadan yayılan videolar aracılığıyla görüyoruz ki insanlar balkonlara, camlara çıkmış, birlikte şarkı söylüyor ve morali yüksek tutmaya çalışıyorlar. Türkiye’de vakaların o düzeye çıkmamasını diliyorum ama öyle bir evlere kapanma halini düşündükçe bir sıkıntı basıyor. Zira bizim balkonlarımız bile üç beş metrekare yer kazanmak için çoğunlukla PVC ile kapanmış ve turşu bidonlarına mesken olmuş durumda. O zaman turşu bidonlarıyla yan yana oturmak dışında ne yapacağız? Işıklı camlara bakıp duracağız. Umarım bu bakışma sırasında, hayatın bunca dijitalleşmediği günleri ve kentliliğin önemini hatırlarız. Kısa sürede normalleşmek ve eskisi gibi sosyalleşmek dileğiyle.