Biz, Dışarıdaki Gazeteciler, “24 Temmuz Birlikte Özgürüz” diye bir WhatsApp grubu kurmuştuk. Malumunuz 24 Temmuz, Cumhuriyet gazetesi davasının başlangıç tarihi, dün ilk duruşma görüldü. “Birlikte özgürüz” kısmı da tahliye beklentimizden.

Hak savunucusu ve grubun da üyesi olan Özlem Dalkıran’ın telefonuna polis el koyunca, ‘24 Temmuz örgütü’ olarak kamuya açıldık. (Buraya bir gülücük gelecek.) Tabii biz hep kamuya açıktık da, iktidar medyası bize buradan alakasız misyon biçmeyi yeni akıl etti.

Bu WhatsApp grubu maymuncuk oldu; Güneş adlı yayın organında hem ‘ajanlık’ suçlamasına hem gazetecilere temelsiz, anlamsız ve komik suçlamalar yöneltmeye hem de Avrupa nezdinde ‘inandırıcılık’ yaratmaya zemin olarak kullanıldı.

(Amaçlarından hiçbirinin hâsıl olmadığı, savcılığın ‘ajanlık’ suçlamasını dosyaya koymamasından da anlaşılabilir.)

Hak savunucuları mesnetsiz suçlamalarla, hangisi olduğu belirsiz (dosyada yazmayan) bir örgüte, eski tabirle ‘yardım, yataklık’ ile suçlanırken, bu arada Cumhuriyet davasına çağrı yapmak da suç kapsamına alınmak istendi.

Yoksa iktidar medyası da polis de bal gibi biliyor bizim kim olduğumuzu ve ne için mücadele ettiğimizi. Küçük bir Google aramasıyla son 7 yıldır yaptığımız tüm açıklamalara, açıklama çağrılarına, Twitter adresimize ve blog’umuza ulaşmak mümkün.

(Ancak bunun yerine yaptığımız haberlerden suç örgütü yaratmak daha kolay gelmiş. Google kullanımında da başarısız olduklarından, Ergenekon davasıyla ilgili kitap yazan Ertuğrul Mavioğlu’nun adını Ergenekon ile yan yana koyup bir de Ergenekon sanığı çıkarmışlar. Ben de bu yaşta Gençlik Muhalefeti üyesi olmuşum ki, olsaydım da gurur duyardım.)

Güneş’in manşetinde adı geçen gazeteciler olarak suç duyurusu yaptık, adet yerini bulsun, diye.

(Şahsen hiçbir gazete hakkında, hakkımda yazılan iftira veya hakaret için şikâyetçi olmaktan yana değilsem de, Güneş’le ilgili böyle bir kaygı taşımanın manası yok. Çünkü dedim ya, bir ‘gazete’ hakkında şikâyetçi olmaktan yana değilim.)

Manşette adı geçen gazetecilerden Ertuğrul Mavioğlu’nun dediği gibi, ‘Meslek örgütlerinin üretmiş oldukları basın ahlakına ilişkin herhangi bir davetim yoktur bu arkadaşlara yönelik. Çok net söylüyorum bu arkadaşlar basın kanununa bile tabi değillerdir. Polis vazife ve salahiyet yasasına tabilerdir.’

Ya da Milliyet’ten Gökçer Tahincioğlu’nun dediği gibi, ‘aşırı gizli’ denilen, Twitter’da TT [trend] olmuş kampanyanın sahipleriyiz. (Bu vesileyle not: Bizi izlemeye devam edin, kampanyalarımız sürecek.)

Gazeteci Ahmet Şık’ın da içinde olduğu OdaTV davası sanıklarının tahliyesinin ardından hapisteki gazetecilerin özgürlüğü için kurduğumuz gazeteciler inisiyatifinin adı, yanlış hatırlamıyorsam 2013 yılında, ANGA’dan Dışarıdaki Gazeteciler’e evrilmişti.

Güneş’te yazılanlar, ‘[Şimdilik] Dışarıdaki Gazeteciler’ esprisini de eklememizden başka, hayatımızda bir değişiklik yaratmadı.

Yıllardır sesini kamuoyuna duyurmak için uğraşan gazetecilerin ve bize destek verenlerin ‘gizli örgüt’ diye sunulması ise Cumhuriyet davasına katılımı etkilemedi. (Ne kadar kalabalık olduğumuzu bir kez daha gördük.)

Neticede adliye önünde de söyledik, buraya da yazayım: ‘Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet.’ İmza: Dışarıdaki Gazeteciler.