Güzel ülkemizde farklılıklarından dolayı birbirinden uzak durmuş ve hatta kimi zaman düşmanlaşmış kitleler Gezi ile birlikte yan yana durmanın güzelliğini ve gücünü tattı.

Dışarıdan içeriye mektuplar: Güzel günlere

Dr. Gencay SERTER - Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu Başkanı

Kamusal alanı korumak… Meslek alanlarımızla ilgili olarak belki yüzlerce kez dillendirdiğimiz bu cümle ideolojik bir tutumla beraber, yaşamdaki duruşun ifadesi elbette. Bencilliğin, kıyıcılığın, ötekileştirmenin ve tek tipleştirmenin her geçen gün kendini dayattığı ülkemizde GEZİ tüm bu kurguyu bozan yakın tarihimizin en güçlü, en etkili halk hareketi oldu. Bu anlamda GEZİ “kamusal alan” kavramının en geniş ve en yenilikçi biçimiyle yorumlandığı ve bir mücadele alanına döndüğü mekân ve zamanın ismi haline geldi.

Güzel ülkemizde farklılıklarından dolayı birbirinden uzak durmuş ve hatta kimi zaman düşmanlaşmış kitleler GEZİ ile birlikte yan yana durmanın güzelliğini ve gücünü tattı. İlmek ilmek örülen, kendiliğinden büyüyen bu sürecin içinde olan sizler, ülke ve dünya tarihinin en büyük ve güzel sivil itaatsizlik örneklerinden birinin parçası oldunuz. Sözünüzle, duruşunuzla, mücadelenizle ve meslek odalarımızda üstlendiğiniz görev gereği kitlelerin kimi zaman öncüsü, kimi zaman sözcüsü ama en önemlisi kardeşi, yoldaşı ve arkadaşı oldunuz. En önemlisi arkadaşlığınızdı. Çünkü GEZİ bir yanıyla hiyerarşinin de alaşağı edildiği bir sürecin adıydı. Sadece kitlelerin değil; ağaçların, kuşların, böceklerin ve İstanbul’un göbeğinde bir avuç kalmış toprak parçasının yoldaşı, arkadaşı oldunuz.

Elbette her şeyin paraya tahvil edildiği, piyasa değeri üzerinden ölçüldüğü dünyamızda, güçlü bir şekilde kurulan geniş tanımlı bu arkadaşlık esasen adaletsizlik üzerine kurulu düzeni en etkili şekilde tehdit eden unsurdu. Bu gücünden dolayı haksız yere cezalandırıldınız. Sizlerden ayrıyız. Sizler sevdiklerinizden ayrısınız.

Sevgili Tayfun’un kullandığı terminoloji ile egemen kendi hukukunu inşa ederek, meşruiyet dışı bir alan içerisinde alınan kararlarla bizlere ders vermeye çalıştı. Bu uzun süreci elbette bütünüyle bir ders olarak almak mümkün ve belki de yapılması gereken en öncelikli şey.

Kamusal Alanı Korumak…

Bu ders konusu içerisinde bugüne kadar şehir plancıları, mimarlar, mühendisler, avukatlar yüzlerce makale okuyup onlarca söz söylediler. Ancak bu meslek alanlarında verilen hiçbir ders GEZİ kadar etkili ve öğretici olmadı. Ve tutukluluğunun ilk günlerinde sevgili Tayfun’a yazdığım kart mesajında belirttiğim gibi; “Meslek alanımıza ait en güçlü, en güzel, en onurlu sözü sizler söylediniz; GEZİ’ye katılan milyonlar söyledi”. Egemenin gayrimeşru hukuk kuralları çerçevesinde tutuklu olsanız da halkın vicdanında edindiğiniz yer bellidir. Ve tuttuğumuz nöbetlerde, yürüttüğümüz faaliyetlerde, toplumun farklı kesimleriyle yan yana geldiğimiz tüm çalışmalarımızda gördüğümüz şudur: Masumiyetiniz, suçsuzluğunuz toplum vicdanında sarsılmaz bir gerçeklikle yer edinmiş durumdadır.

Aldığımız dersin son kısımları ağır ve tatsız... Ama elbette o paydos zili çalacak. Ve bizler, gürültülü ama şenlikli okul bahçelerine benzeyen ülkemizin aydınlık günlerinde hep beraber buluşacağız. Özgür ve güneşli günlerde; mücadelemizi hep birlikte, omuz omuza sürdüreceğiz.

Yürekten, içtenlikle inandığımız ve artık 1 Mayıs’larda, Adalet Nöbetlerimizde, etkinliklerimizde kullandığımız temel slogan haline gelen cümlemizle mektubumu sonlandırıyorum:

TAYFUN, CAN, MÜCELLA; GÜZEL GÜNLER UFUKTA.

Güzel günleri yakın etmek için mücadelemizi sürdürmek, sözümüzdür.

Sevgili Tayfun, Sevgili Can, Sevgili Mücella Abla ve Gezi Davası’nda haksız, hukuksuz kararlarla tutuklanmış olan tüm dostlarımıza saygı ve selamlarımla...