Google Play Store
App Store

‘İbret olsun’ diye yatan bir avuç aydına yüklenen onlarca yıllık hükümler ve ‘adaletin tecellisi’nin siyasete endeksli beklentisi, bu yazının muradı ‘siz orada, biz burada’ ortak hapishanemizde yaşıyoruz demek içindi. Çünkü o meydanı dolduramayanların tesellisi olmamalı.

Dışarıdan içeriye mektuplar: İtiraz etmeyenler kararın sorumlusu

Rıdvan Akar – Gazeteci 

Film kareleri gibi o heybetli günler… Değil İstanbul’un neredeyse ülkenin kalbinde yaşanan, benzersiz bir doğrudan demokrasi deneyimi… Gayrimemnunların isyanı, oluşturulan ‘müşterek’ değerlerin kendiliğinden hâkim olduğu bir park ve meydan… Nefes alınmasını olanaksız kılan o meşum gaz ve orantısız şiddet sonrasında şehrin ve ülkenin farklı parklarında süregelen bir inşa süreci. Öyle bir inşa ki ‘bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ inancı… Sonra giderek azalan ilgi, tepki ve oluşan olağanüstü birikimin yavaş yavaş sönümlenmesi… Sonra Beşiktaş’ta ara sokakta duvara yazılı bir slogan: “Mücella Yapıcı yalnız değildir.”

***

Yalnız değil midir? Gezi Davası sonuçlandığında Çağlayan Adliyesi önünde Ahmet Şık, “Bugün bu meydanı doldursaydınız, o kararı veremeyeceklerdi… İtiraz etmeyen herkes bu kararın sorumlusudur” tepkisini vermişti. Haklıydı...

***

Gezi Direnişi’nden geriye bir tabela partisi, CHP önünde çadır kuran ‘Gezici’ gençlere servis yapan papyon kravatlı garsonlar ve o uğurda ölenlerin aksi sedası kalmıştı. Bu geri çekilmeye nihayetinde ülkede giderek ağırlaşan bir atalet ve korku hâkim olmuştu. Binlerin, yüzbinlerin sadakat ve inatla soluduğu gaza karşı kararlılığından bakiye kalan, inançla davasını savunan bir avuç insandı. O son karar duruşmasındaki sıkılı yumruk, öfke ve hayal kırıklığı kalmıştı.

Böyle mi olmalıydı?

Sabır ve yüzlerinde haklı olmanın verdiği dingin gülümseme ile objektiflere bakanların görüş günlerinden kareler…

İşte böylesi bir ahvalde mektup yazmak –yazan için- ağır bir sorumluluğa dönüşüyor. Zira aslında verilen cezaların sebebi hikmeti mesel oluşturmaktı. Nasıl ki 1970’lerin en büyük dalgası olan 1977 1 Mayıs’ında yaşanan katliam, sonrasında bir daha böylesine kitlesel bir eylemliliği önlediyse, Gezi sonrası yaşananlar da ‘sakın ha!’ uyarısıydı. Mademki o cesaret vardı. Önce ‘mesaj alınmıştır’ uzlaşmacılığına sığınma, sonrasında ‘ilk üç günü haklıydı’ söylemi ve sonrasında iki hafta boyunca en küçük adli vaka yaşanmayan bir meydanın zorla boşaltılması…

Bugün ‘ibret olsun’ diye yatan bir avuç aydına yüklenen onlarca yıllık hükümler ve ‘adaletin tecellisi’nin siyasete endeksli beklentisi…

Bu mahcup yazının muradı ‘siz orada, biz burada’ ortak hapishanemizde yaşamaya devam ediyoruz demekti. Çünkü o meydanı dolduramayanların tesellisi olmamalı…