Sahi, ne çok yerde yan yanaydık… Düğünlerden alanlara, çilingir sofralarından cenazelere, konserlerden yolculuklara onlarca buluşma, belki yüzlerce.

Dışarıdan içeriye mektuplar: Ne geçmiş tükendi ne yarınlar…

Sevgili Can,

güzel arkadaşım… Bu sana yazdığım ilk mektup. Bin yıldır arkadaşız oysa! Geçenlerde nerede, nasıl tanıştığımızı düşündüm, bulamadım. Sanki hep vardın. Varsın aslında. Tanışmadan önce adını duymuştum. Tanıştığımda heyecanlanmam bundan. Sana çaktırmamışımdır kesin ama öyleydi. Bak bunu hatırlıyorum ama nerede, nasıl, kim tanıştırdı bizi, hatırlamıyorum. Önemi de yok zaten. Biri tanıştırmasaydı bile tanışırdık bence. Mücella’yla öyle tanıştık mesela. Şarkılarımızı birlikte söylediğimiz bir gecede yan yana düştük, konuşmaya başladık. Tayfun’la da öyle oldu. Onu çok net hatırlıyorum: Beşiktaş’ta, Abbasağa Parkı’nda. Sen de hatırlarsın, yanımdaydın. Yan yanaydık. Yine. Çiğdem dersen, o da senin gibi, bin yıllık arkadaşım. Bütün bunların hepsi, bana “İyi ki” dedirtiyor. Kalpten.


Bu mektubu sana hitaben yazıyorum çünkü kaç zamandır aklımda bu. Sana bir mektup yazmak, “dışarı”yı anlatmak, yüz yüze gelemesek de satırlarda buluşmak istedim, olmadı. Burası yoğun. Memleket ahvali, dünya hâli, geçim telaşı derken günler art arda geçip gidiyor. Ben bildiğin gibiyim. Gençlere memleket tarihini şarkılarla anlatıyorum. Öncekilerden farkı, artık sizden de söz ediyorum ve Bulutsuzluk Özlemi’nden “Mücella”yı dinletiyorum. Bu, hiç istemediğim bir şey. Şarkıyı dinletmek değil, onu seviyorum. Gençler de seviyor. Çalarken sizden söz etmek dokunuyor bana. Çünkü aslında olması gereken, o şarkıyı çalarken yanımda olmanız. Sizi gösterip “İşte Mücella da burada” diyeceğim günlerin hasretiyle çalıyorum her seferinde ve bunu bir gün yapacağımı biliyorum. Mücella olmasa da sen olursun yanımda, her zaman olduğu gibi.

Sahi, ne çok yerde yan yanaydık… Düğünlerden alanlara, çilingir sofralarından cenazelere, konserlerden yolculuklara onlarca buluşma, belki yüzlerce. Yan yana gelemediklerimizi saymıyorum bile. Aydın Abi’yi uğurlarken uzaktan gördüm seni, yanımda Metin vardı; yanına geleyim dedim, kayboldun. Böyle çok hatıra var. Demem o ki, bir ömür yan yana olmak çok güzel. Yanında olmak, seni yanımda hissetmek… İyi ki varsın be Can!

Bu ara pek görüşemiyoruz. Bu mümkün değil, “elimizde olmayan sebeplerle” ama olsun, illa görüşeceğiz. Sana selamımı Akif’le gönderdim, belki bu mektuptan önce gelir. Başka şeyler de göndermek istiyorum ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum. Yok, kitap falan değil, onlar buluyordur sizi. Kart atmak da içimden gelmiyor çünkü içimdekileri o küçücük alandaki satırlara sığdıramayacağımı biliyorum. Şarkılar göndermek istiyorum mesela size, nasıl yapacağımı bilemiyorum. Bak, sana hitaben yazıyorum mektubu ama çoğul konuşuyorum. Aslında “siz” de değil, “biz” demem gerekiyor çünkü bana asıl güç veren, bu. Dedim ya, yan yana olmak güzel. Varsın aramıza duvarlar girsin, ne olur ki?

Ne kadar zaman oldu yüz yüze görüşmeyeli, bilmiyorum. Araya giren pandemi bütün algımı alt üst etti. Sonrasında sizi aldılar zaten. Berlin’deydim, yeni gelmiştim, memleketten biraz olsun uzaklaşmak, kafamı dağıtmak istemiştim. Olmadı. Yanımda Leyla vardı, ilk gelişiydi. Heyecanlıydık. İndiğimiz anda haberi aldık, karardık. Sonra oradaki dostlarla buluştuk. Orada bile çok olduğumuzu gördük, umutlandık. Şarkılarımızı, türkülerimizi birlikte söyledik, mutlu olduk. Sizlerle birlikte söyleme hayali kurduk sonra. Daha önce yaptığımız gibi… Elbet olacak, bir gün mutlaka.

Sahi, hangi şarkıyı göndereyim sana, size? Hangisi içimdekileri daha iyi anlatır? Yeni Türkü şarkısı “Fırtına” mesela: “Geçse de yolumuz bozkırlardan/ Denizlere çıkar sokaklar…” Hatırlarsın, nasıl da güç alırdık Murathan Mungan’ın bu dizelerinden. Hayatın bizi her zaman yenileyeceğini düşünürdük. Öyle de oldu. Şimdi, biraz öncesindeki diğer dizeler aklımda: “Yıllardan sonra, yollardan sonra / Yeniden yan yana onlar…” Yarınlar tükenmedi, evet. Onlar hâlâ bizim. Ali Rıza Binboğa demeseydi de böyleydi bu.

Biliyorsundur, “Yazık Oldu Yarınlara” diyen İlhan İrem’i kaybettik. Aniden. Çok sarsıldım. Bu ara yaşadığım kayıplar çok sarstı beni, art arda geldi hepsi ama şunu gösterdi: Yaşadığımız sürece sevdiklerimize sahip çıkmak çok değerli. Yan yana, omuz omuza olmak… Bunu senden, sizden öğrendim ben. En umutsuz ânımda aklıma seninle, Mücella’yla, Çiğdem’le yaptığım bir konuşma geliyor ya da yazılarınız, filmleriniz, konuşmalarınız; yeniden güçleniyorum. Bu mektubu biraz da bunu söylemek için yazdım aslında. Ucuna şarkı iliştiremiyorum ama olsun. Yine de şarkıları ıskalamayayım, biraz onlardan söz edeyim. Yarın meselesini ona bağladım ya, İlhan İrem’den ilerleyeyim bak. Bir şarkısı vardır, hepimizin çocukluğunu, gençliğini şenlendiren; “Boşver Arkadaş” diye bilinir. Cem Karaca’nın bu şarkıyı sevmediğini biliyor musun? Oradaki “boşver” lafına takmış ve “Yoksulluk Kader Olamaz”da “radyolarda şarkılar ‘boşver’ diyorlar” dizesiyle tarihe sabitlemiş. Bu kadar değil, hızını alamamış, bir de “Beni Siz Delirttiniz”de (onu delirten şeyleri sayarken) “ve boşverli türküler” dizesini araya sıkıştırmış. Buradaki “türkü” lafı, bu göndermenin “Aldırma Gönül”e yapıldığı hissini de veriyor ama bence diğerine atıyor lafı. Bilirsin, hapishane denince akla gelen ilk şarkılardan biridir “Aldırma Gönül”. Sabahattin Ali’nin dizeleri insana umut verir ama kimileri bunu teslimiyet olarak gördüğü için bu şarkıyı pek sevmez. Yine de birlikte söylemesi güzeldir. Hele ki Timur Selçuk tonlamasıyla!

Cem Karaca hangi “boşver”e taktı, bilinmez ama bildiğim bir şey var: “Mutlaka Yavrum”, bana güç veren şarkılardan biri. Sadece o değil, başka şarkıları da var. Hepsini saymayayım, aramıza yeniden döndüğünüzde buluşalım, size o şarkıları çalayım. Ne dersin? Ne zaman, nasıl olur bilmiyorum, bu belirsizlik beni biraz korkutuyor ama bildiğim bir şey var; umut baki. Yine aynı şeyi söyleyeceğim bak: Elbet bir gün.

Can, güzel arkadaşım… Orada birbirinize iyi baktığınızı biliyorum. Biz de burada öyleyiz. Aramıza gelişinizi sabırsızlıkla bekliyoruz. Yeniden nerede, nasıl buluşuruz, bilmiyorum ama o güne dek çok canını sıkma. Mücella’yı, Çiğdem’i göremiyorsun, Tayfun’a ve diğer arkadaşlarımıza sımsıkı sarıl. Hele çıkın, bana sıra gelirse ben de sarılırım size. Çokuz, bekliyoruz. Sizinle daha da çoğalacağız.

Sözü uzatmayayım, satırlarımı burada noktalayayım. Başta sormamıştım, şimdi sorayım: Nasılsın?

Hamiş: Size şarkılar çalma teklifim ciddi. Söz, ne isterseniz çalacağım. Çiğdem’e bile itiraz etmeyeceğim bak, onunla anlaşamazdık bazı şarkılarda, şarkıcılarda ama varsın onları da çalalım. Hepinizi yeniden hasretle kucaklıyorum.