Google Play Store
App Store

Son 20 yılda birçok ismin yolunun geçtiği bir yer haline geldi Silivri. Bazıları için bir, bazıları için ise birkaç kez hem de… Halen de parti lideri, belediye başkanları, milletvekilleri, avukatlar ve gazeteciler dört duvar arasında… En kaotik, en karmaşık, en anlaşılmaz zamanlarda dahi hep özgürlükte buluşmadık mı? Eminim yine özgürlükte buluşacağız sizlerle.

Dışarıdan içeriye mektuplar: Özgürlükte buluşacağız!

Hüseyin Ersöz - Avukat

Kalabalığın içindeki yalnızlık aslında yaşadığımız…

Ama bir o kadar cüretkâr, bir o kadar da azimli bir direniş gösterisi…

Hayat şaşırtır bazen ama cezaevindeki hayatın da çok şaşırtmasını beklemezsiniz hani.

Dört duvar, kilitli kapılar, derin sessizlik…

Belki biraz demir kapının çıkardığı ses olur sizi irkilten.

Ama sıradanlığın dahi sıradanlığını kaybettiği bir ortama dönüşebilir mi soğuk duvarlar, demir parmaklık ve tel örgülerle kaplı bir yer?

Olabiliyormuş, yaşadık ve gördük.

Hadi anlatayım…

Büyük demir bir kapının parçası olan küçük bir kapının gürültüyle açılan kilidini, rahatsız eden bir gıcırtı takip etti.

“Üzerinizde yasaklı bir şey olmasın” diyen ses oldukça kibar olsa da “kendinden çok bizim başımızı derde sokma” dercesine uyarı içiyordu.

Dönen demir kapının arasından, masa başında “lacivert kıyafetleriyle oturan adamın” kulağında telefon, elinde bir tomar kâğıt, önünde kenarları kıvrılmış defterler vardı.

Retinanızı okutarak geçtiğiniz dönen kapı, genişçe bir koridora açıldı. Koridorun sonunda duvarın yarısı büyüklüğünde bir başka kapı göze çarpıyordu.

Rengi, duvarın rengiyle uyumsuz, artık renklerle idareten boyanmış gibiydi.

Göz zevkinizi bozan bir abide gibi karşımızda duruyordu.

Etrafa merakla bakan bir başka “lacivert kıyafetli adam” gözüme çarptı.

Geniş koridorun sağ ve sol tarafında, dar iki koridor boyunca uzanan on adet küçük odacığa dikkatli bakışlar atıyordu.

O dar koridorlara açılan şeffaf cam duvarlar arasında ise tanıdık insanlar vardı.

Şeffaf odalara ulaşmak için geçilmesi gereken son demir kapı da ardımdan kapanınca distopik bir ortamın içinde kendimi buldum.

***

İlk şeffaf odada Hatay Milletvekili Can ATALAY vardı. Odadan ayrılmak üzereyken, Tayfun KAHRAMAN’ın aynı odaya girmek üzere beklediğini gördüm. Selamlaştık ve yürümeye devam ettim.

İkinci odada Fırat EPÖZDEMİR ayaktaydı. İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesiydi.

Üçüncü odada Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet ÖZER ve kızı vardı. Seraf, hararetle bir şeyler anlatıyordu.

Dördüncü oda Kerimcan DURMAZ’ındı. Sandalyede arkasına yaslanmış, sakin ancak tedirgin bir tavırla karşısındaki üç kişiyle sohbet halindeydi.

Beşinci odadaki Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat TOKTAŞ’tı.

Altıncı odada Brezilya’da uçağında 1,3 ton kokainle yakalanan bir uyuşturucu baronu, yedinci odada ise “kedicik” diye bilinen kadınlarla özdeşlemiş bir suç örgütü liderini gördüm.

Koridorun sonundaki son şeffaf odada ise Ümit ÖZDAĞ, köşeye çektiği sandalyede heyecanlı bir tavırla karşısındakilere yorum yapıyordu.

Arkama dönüp baktığımda, diğer taraftaki koridorda yer alan şeffaf odalarda Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza AKPOLAT, menajer Ayşe BARIM ve futbolcuları dolandıran eski bir bankacı göze çarpıyordu.

***

Koridorun bir ucundaki odadan diğerlerine baktığınızda, aslında birbirinden tamamen ilgisiz görünen, sosyal hayatta yan yana geleceğini hayal dahi edemeyeceğiniz kişilerin, şeffaf cam duvarlarla ayrılmış bir yerde yan yana getirildiklerini gördüğünüzde, içinizi kapsayan duygu bir distopyada olduğunuzu hissettirsede aslında yaşadığınız, “ülkenin gerçeğinin” bu olduğunu yüzünüze vuruyordu?

Son 20 yılda birçok ismin yolunun geçtiği bir yer haline geldi Silivri.

Bazıları için bir, bazıları için ise birkaç kez hem de…

Gazeteciler Can DÜNDAR, Doğan YURDAKUL, Ahmet ŞIK, Barış PEHLİVAN mesela…

Bir döneme damga vuran Ergenekon ve Balyoz Davalarının sanıkları da kaldı burada…

Halen de parti lideri, belediye başkanları, milletvekilleri, avukatlar ve gazeteciler dört duvar arasında…

Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş arasında geçen konuşmada, “Silivri Cezaevi’ni müze yapalım” sözü de siyasi davalardaki bu yaşanmışlıkların, toplumdaki adaletsizlik algısının sonucuydu.

Ama bir gerçek var ki hiçbiri kalıcı olmadı.

Her siyasi dava, miadını tamamladığında tarihin karanlık sayfalarına karışırken, özgürlük geldi peşi sıra…

En kaotik, en karmaşık, en anlaşılmaz zamanlarda dahi hep özgürlükte buluşmadık mı?

Laf olsun diye değil, tarihin akışı hep böyle olduğu için yazdıklarım, eminim yine özgürlükte buluşacağız sizlerle…

Çok uzak bir gelecekte değil, yakında hem de…