Google Play Store
App Store

Arsız tahliye konvoylarının davul zurna sesi umarım hücrelere gelmiyordur. Para aklayanlar, kokain kaçıranlar, depremin cani müteahhitleri... İçlerinden kazara yakalananlar, adli kontrolle bırakılmayıp kazara tutuklananlar ilk fırsatta “Yaşasın adalet” diyerek serbest kalıyorlar. Sadece biz değil mahkeme duvarları bile utanıyor.

Dışarıdan içeriye mektuplar: Sessiz bir öfke her yeri kuşatıyor
Çizim: Zeynep Özatalay

Cengiz ERDİNÇ - Gazeteci

Özgürlük, eşitlik, kardeşlik” diyorduk, Mis Sokak’ın sonunda, o zaman Sosyal Haklar Derneği’nin merkezinde bir pankart için sıralamayı konuşuyorduk, Can her zamanki gibi heyecanla soluksuz anlatıyordu.

Hemen karşıda Kırmızı’nın Gezi’de polisin gaz fişeğiyle bile isteye kırdığı sokak lambası, sevimli, dişsiz bir berduş gibi bize bakıyordu. Soma’da Aladağ’da, Çorlu’da hırpalanmış, berelenmiş eski püskü bir cübbenin sahibi yıkılmış, yok olmuş, Hatay enkazının hapisteki milletvekili, Can Atalay. Ve Gezi’de hiç karşılaşmasak bile yan yana olduğumuzu bildiğimiz kardeşlerimiz, Çiğdem Mater, Mine Özerden, Tayfun Kahraman, Osman Kavala…

Memleket “dağılmış pazar yerlerine benzerken” hapishaneler itinayla dolduruluyorlar. Fikir üreten, daha fazla özgürlük, daha fazla hukuk ve adalet, daha fazla eşitlik isteyen, haksızlıkla, yolsuzlukla, uğursuzlukla uğraşan, memleketin ağacını, toprağını, kuşunu, çimenini esirgerken kendini beton duvarlar arasında bulanlarla, bizim insanlarımızla! Dört duvar arasında yer alanlar, çocuklar mesela, annelerinin dizi dibinde pranga ve zincir şakırtıları, arama tarama ve envayi çeşit hukuksuzluk arasında gözleri iri iri açılan, korku ve hayretle dünyaya bakan çocuklar. İçerideki çocuklar, dışarıdaki çocuklar... Boğazımız düğümlenmeden mektuplarını bitiremediğimiz Tayfun Kahraman’ın küçük kızı Vera, nöbetçi kuleleri ve dikenli tellerle çevrili duvarlara bakarken o fotoğrafı hafızalarımızdan hiç silinmeyecek.

***

Fikirleriyle firar edip aramıza karışabilenler de var; Selçuk Kozağaçlı mesela, zindan denilen şeyi beyniyle, kelimeleriyle, cümleleriyle delip geçen avukat. Bilfiil otuz yılın üzerine keyfi olarak eklenen üç ayı umursamayan tünel kazmadan, sekiz şiir kitabıyla dışarıda, aramızda olan şair İlhan Sami Çomak. Kobani Davası’nın 18 tutuklusu arasında yer alan Alp Altınörs, Selahattin Demirtaş ve romanlarıyla yazılarıyla, kitaplarıyla duvarları delen diğerleri…

Analar, büyükanalar, merdiven inip çıkarken bile bayılan, tansiyon ve şeker hastası, 73 yaşındaki Hatice Yıldız, kemikleri eriyen, astım, tansiyon ve diyabet hastası 83 yaşındaki Makbule Özer, yüz yetmiş küsur yaşlı kadın mahpustan ikisi. İçeridekiler, mahpuslar hep aklımızda, fakat dışarıdan söz etmek, yutkunmadan bir şeyler anlatmak kolay değil.

***

2024 yazı biterken çok gürültü var. Arsız tahliye konvoylarının davul zurna sesi hücrelere kadar geliyor mu? Umarım gelmiyordur. Para aklayanlar, kokain kaçıranlar, depremin cani müteahhitleri... İçlerinden kazara yakalananlar, adli kontrolle bırakılmayıp kazara tutuklananlar ilk fırsatta “Yaşasın adalet” diyerek serbest kalıyorlar. Sadece bizler değil mahkeme duvarları bile utanıyor. Sessiz bir öfke her yeri kuşatıyor.

Sonra kurşun sesleri, Hopa’da yeşili savunan Reşit Kibar’ı öldüren o uğursuz kurşunun sesi. Hemen yanı başında bulunan “On tane dilekçe verdik, parayla adam tuttular dedik” diye feryat eden Dursun Ali Koyuncu’yu da tutukladılar. Başka sesler de var, Soma’da direnen madencilerin sloganları, Bursa’da, İzmir’de öfkeli çiftçilerin traktörlerin homurtuları, başka yerlerde başka zamanlarda yükselen hak ve adalet çığlıkları.

Mahpushaneye, mahpuslara gönderilecek en iyi selam bu.

Gözlerinizden öpüyoruz.