Dışarıdan içeriye mektuplar: Umudumuz taş duvarları delecek
Saraçhane’de, Silivri’de, günler ve geceler boyu uzun uzun sohbet ettiğim bu gençlerin de ne istediğini anlamaya çalıştım. Başardığımı sanmam ama görebildiğim, duyabildiğim, hissedebildiğim, öncekilerden farklı, yepyeni ve bir toplum için çok sarsıcı bir talepleri var. Bu gençler bugün tek bir şey istiyor: Gelecek. Kendi geleceklerini istiyorlar.

Suat Özçağdaş - CHP Genel Başkan Yardımcısı
Umut her taşın altından, her betonu çatlatarak dışarı çıkan bir çiçek gibi… Mahir Polat’ın betonların arasından çıktığını anlattığı yoncalar gibi…
Durumumuz betondan daha kötü değil. Aksine, betonu delip gökyüzünü selamlayan çiçekler gibiyiz. Başımız dik, direncimiz ve cesaretimiz yüksek.
Yaşamak için mücadele etmek, bu ülkenin topraklarının üstündeki her canlının bildiği bir gerçek. İşte bu yüzden her şeye rağmen, betonlara inat yaşayacak, inadına güleceğiz!
***
Geçmişten bugüne iş, ekmek, eşitlik, özgürlük ve daha binlerce hak için mücadele etti her kuşak! Her biri haklı her biri meşru! Can verdi, zulüm gördü, sevdiklerini kaybetti. Benim sınırlı deneyimime göre, hiçbir kuşak kendinden sonra gelen kuşağı pek beğenmiyor gibi. Yeterince çalışkan, yeterince mücadeleci, yeterince her neyse(!) bulmaz mesela. Geçmişin bıraktığı ve başaramamanın verdiği yükle ezilir kuşaklarımız. Her kuşak kendi koşullarında elinden geleni yapar. Ama ne onlar kendini başarmış hisseder kurtulamayınca istibdattan ne de yeni kuşağın bu sorumluluğu kaldırabileceğine inanır.
Gezi’de meydanları dolduranların çocukları bugün Saraçhane’de meydanları doldururken; adet olduğu üzere çokça tespite maruz kalan bu yeni kuşak için de aynı soru geçerli: Gençler ne yaşayıp ne gördüler ki?
Hem hiçbir şey hem çok şey!
Hiçbir şey çünkü bu kuşak sevgi, huzur, güven içinde bir toplumsal yaşamın içinde büyüme şansı bulamadı. Ne iyi bir eğitim alıp kendini gerçekleştirme şansı verildi onlara ne de doya doya gezip eğlenmek. Ne sokakta top oynamak, ne de konsere gidip kamp yapmak… Bu kuşak çocukluğunu tatlı bir nostaljiyle anabilecek mi, emin olamıyorum!
Çok şey çünkü bana öyle geliyor ki onlar birçoğumuzun yaşadığı imkânsızlıklar içerisinden en imkânsızı yaşadılar, yaşıyorlar aynı zamanda. Bu iktidar ve bu düzen onlardan gelecek hayalini çaldı. Ne karınları doyabildi ne ruhları… İyi bir geleceği söke söke almak ya da bırakıp gitmek zorundalar şimdi.
***
Saraçhane’de, Silivri’de, günler ve geceler boyu uzun uzun sohbet ettiğim bu gençlerin de ne istediğini anlamaya çalıştım. Başardığımı sanmam ama görebildiğim, duyabildiğim, hissedebildiğim, öncekilerden farklı, yepyeni ve bir toplum için çok sarsıcı bir talepleri var. Bu gençler bugün tek bir şey istiyor: Gelecek. Kendi geleceklerini istiyorlar. Hepsi birbirinden farklı, hepsi kendine özgü bir gelecek. Kimi öğrenci, kimi işçi, kimi işsiz, her kesimden genç! Kimseden değil, bugünden istiyorlar. Zamandan, koşullardan. Öyle beklenmedik, şaşırtıcı ve yaratıcı istiyorlar ki… Hepimizi kendilerine hayran bıraktırıyor, içimizde bir köşede duran ve betonu delmek için gün sayan o yoncayı yeşertiyorlar.
***
Her gün yeni bir olayla, baskıyla, zulümle, ölümle uyandığımız; siyasetçilerin, gazetecilerin, akademisyenlerin, öğrencilerin gözaltına alınıp tutuklandığı bir ülkede, gençler meydanlarda bir ışık gibi doğuyor. Yorgun düşmüş, dinlenmeye muhtaç, ümitsizliğe kapılmış kalplerimizde yayıyorlar yeşerttikleri umutları. Bizlere, Gezi’ye, geçmişe, geleceğe selam gönderiyor. Bizi yıllar sonra tekrar bir araya getirip ve/veya yıllar sonra bizimle buluşup, gerektiği yerde hepimize hesap soruyorlar. Biliyorlar çünkü kucaklaşacağımızı… Birlikte dimdik duracağımızı… Birbirimize zarar vermeyeceğimizi aksine birbirimizi kollayacağımızı…
***
Bu zor günlerde yan yana bir arada olmak ve dayanışmak kurtaracak bizleri. Bizleri gençlerimizin yeşerttiği umutlar, yüzlerdeki gülümseme, inanç ve yılmamak kurtaracak. Umudu birbirimizin yüzünde görüp paylaşacağız.
Özgürlüğü kol kola girdiğimiz meydanlarda tadacak, dayanışmayı birlikte oturduğumuz sofralarda çoğaltacağız. Bir elimiz hep diğerinin elini tutacak, bir gözümüz hep diğerinin üzerinde olacak, bir kulağımız hep uzaktakinin sesini duyacak.
Her kuşak kendi hikâyesini yazar. Bitmedi daha sürüyor o kavga der ve yürür. Öncesinde de Gezi’de de! Bu daha başlangıç mücadeleye devam diyorduk en son, öyle de oldu.
Böyle böyle deleceğiz betonları. Durumumuz betondan kötü değil.
Sevgili; Can Atalay, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Osman Kavala’ya; geçmişten bugüne kendince güzel bir gelecek için canını ve yaşamını ortaya koyan binlerce gence, dosta, yurttaşa; Ekrem İmamoğlu ve tüm yoldaşlara hasretle…