Gecekonduları yıkılan ve TOKİ sitesine taşınan aileleri konu alan Tahire Erman, dönüşüm süreci sonunda gelinen ‘mış gibi site’deki gündelik hayattan, fiziki mekâna, toplumsal ilişkilere kadar pek çok farklı katmanı ele alıyor

Dışarıya itilmiş yaşamlar

GİZEM AKSÜMER

Büyükşehirlerde kentsel dönüşüm deneyimleri hızla birikirken, Tahire Erman yine sarih bir araştırma ile gecekondudan TOKİ sitesine taşınan bir düzine kadının hikâyesini etnografik bir yöntemle ve hassasiyetle örülmüş bir çalışmayla karşımıza koyuyor. Kitabın başlığından da anlaşılacağı gibi araştırma, gecekonduları yıkıldıktan sonra bir TOKİ sitesine taşınan aileleri konu alıyor. Bu yeni siteye geçişte mekândan, toplumsal ilişkilere kadar her şey hem çok değişiyor, hem de neredeyse hiç değişmiyor. Kısacası bu kitap, site hayaliyle yola çıkan bir dönüşüm sürecinin sonunda gelinen “mış gibi site”deki gündelik hayattan, fiziki mekâna ve toplumsal ilişkilere kadar pek çok farklı katmanı ele alıyor.

Bugüne dek Tahire Erman’ın gecekonduluların kentlerdeki durumunu, algılanışını odağına alan pek çok çalışmasını izledik. Apartman ile gecekondu yaşamını (1997) birbiriyle karşılaştırdığı araştırması veya ‘öteki’ olarak gecekondululara bakışın nasıl evrildiğini anlattığı makalesi (2004) kent sosyolojisi içerisinde gündemi önceden yakalayarak takip eden çalışmalara kaynaklık etmiştir. “Mış gibi site” de “Gecekondu Çalışmalarında ‘Öteki’ Olarak Gecekondulu Kurguları” makalesinin bıraktığı 2000’li yıllardan sonrasına, 2010’lu yıllardaki kentsel dönüşümün ardından bu sefer “eski” gecekondululara ışık tutuyor.

Önsözünde gecekondular yıkıldıkça yerlerine TOKİ tarafından gecekondu dönüşüm sitelerinin yapıldığından bahseden Erman, gecekonduların “TOKİleşmesinin” neleri değiştirdiğini tartışmakta. Bu tartışmayı yaparken, AKP çevresinde oluşan bir islamî yapılaşmanın bu sitelerde nasıl yoğunlaştığı konusunu da vurgulamakta.

Kitaba öncülük eden ve 44 aya yayılan bu TÜBİTAK araştırması, bir gecekondu dönüşüm sitesi etnografisi olarak adlandırılmış. Araştırmada 63 adet derinlemesine görüşmenin yanı sıra ciddi bir örnekleme sahip bir de anket çalışması bulunmakta. Kitapta ise bu kocaman TÜBİTAK araştırması oldukça basit bir dille ve iki kısım halinde verilmiş. İlk kısım, benzer ülkelerde yaşanan yoksul mahallelerin dönüştürülmesi tartışmasını ufuk açıcı bir biçimde gündeme taşıyan literatür araştırmasını, ikinci kısım ise detaylı saha çalışmasını ortaya koyuyor.

Soylulaşma, markalaşan kentler, yenileme ve “buldozerleme” gibi yoksulun yaşadığı mekânların dönüşümü konusunu dünya literatüründen inceleyen Erman, çoğunlukla üçüncü dünya ülkeleriyle, küresel güney ile paralellikler kurmuş olması ve özellikle de formellik - enformellik ilişkisini vurgulaması bakımından önemli bir literatür taramasını bizlere sunmakta. Literatür araştırmasında, insanların yaşam çevreleriyle kurdukları ilişkiyi odağına alan bir perspektif çizen Erman, yoksul mahallelerin, birlikte yaşayan dezavantajlı kesimlerin yardımlaşma ve dayanışma ilişkilerinin önemini vurgulamıştır. Erman kentsel dönüşümle dezavantajlı bölgelere yapılan müdahalelerin, özellikle konut çevresini, komşuluk ilişkilerini ve dayanışma mekanizmalarını yok etmesi dolayısıyla, yalnızca fiziksel mekâna değil, sosyal ve psikolojik alanlara da etki ettiğini ortaya koymaktadır. Türkiye kısmına odaklandığı ve buradaki gecekondu dönüşüm süreçlerini açtığı bölümde Erman, 1980’ler öncesinden başlayarak Özal döneminin, neoliberal iktisat politikalarının hepsine değiniyor ve ilk “Kentsel Dönüşüm Projesi” olarak Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesini ele alıyor ve bu projelerde iktisadi mantığın ön planda olduğunu vurguluyor. Yukarıdaki bağlamdan hareketle kitapta yer alan literatür özeti, özellikle kent sosyolojisi ve şehircilik alanlarında çalışanların, yeni konutlaşma dinamiklerini ya da gecekonduları araştıranların işine çokça yarayacak gibi görünüyor.

Kitabın özgün materyalini sırtlayan ikinci bölüm ise tam bir TOKİ etnografisi olarak karşımıza çıkıyor. “Karacaören Konutlarına Hoş Geldiniz” bölümüyle başlayan ikinci kısım, site halkını tanıttığı bölümle devam ediyor ve her bir başlıkla bu sitedeki gündelik yaşamdan siyaset alışkanlıklarına kadar her şeyi tek tek önümüze açıyor. Kitabın bu kısmında, gecekondudan apartmana geçiş süreçleriyle ilgili yine Erman’ın (1997) kaleme aldığı makale ile de paralellikler içeren bir akış görmek mümkün. Bu kitaba konu olan araştırmada, araştırılan gecekondu dönüşüm sitesinin yalnızca fiziki mekâna dair bir değişiklik yaratmadığını, toplumsal ilişkiler alanında da önemli bir farklılık oluşturduğu vurgulanır. Kitapta bulunan görsellerden, özellikle Karacaören sitesindeki binanın ve bahçesinin ya da Karacaören AVM’nin fotoğrafları bu yeni yaşam biçimini birer karede gözler önüne sermektedir. Diğer yandan, büyük binaları, alışveriş merkezlerini içeren bu sitenin sakinlerinin yoksulluğunun devam ettiğini, hangi şartlarda yaşadıklarını da gösteren bayat ekmek kuyruğu fotoğrafı gibi görseller kitabın ilerleyen bölümleri süresince çarpıcı biçimde karşımıza çıkar.

Sonuç olarak bu araştırma, Türkiye kentleşmesine dair yeni bir olgu olan gecekondu dönüşüm sitelerinden birini ayrıntılı biçimde ele alır. Kitap, Ankara’dan bir örnek özelinde, yalnızca büyükşehirlerde değil, küçük Anadolu kentlerinde de binlerce konut üretilmesiyle çoğalan ve bir tür yeni bir kentleşme biçimine dönüşen TOKİ sitelerinin içini anlayabilmemiz açısından öncülük edecek niteliktedir. Diğer yandan bu araştırmada, gecekondunun dönüştürülürken yaşayan kişilerin ve onların yaşam biçimlerinin de duvarlar ardına itildiği, bu itilmenin içeride bambaşka bir içe kapanma ve muhafazakarlaşmayı de beraberinde getirdiği görülür. İtilme ve içe kapanma meselesi, kentlerimizin geleceğine dair iç açıcı bir resim sunmamaktadır. Bu kitap, gelecek projeksiyonları yapmaya olanak vermesi açısından, kent araştırmaları yapanlara ve sosyal bilimlerle ilgilenen öğrencilere olduğu kadar, bugünün toplumunu merak eden her kesime önemli bir kaynak teşkil edecektir.