Ülke, siyaseti ve ekonomisiyle giderek derinleşen bir bunalım yaşıyor.

İktidar, toplumun en temel gereksinimlerini karşılamaktan yoksun bir büyük beceriksizlik sergiliyor. Ana akım muhalefet de, bir türlü iktidar seçeneği olacak oranda güçlenemiyor.


Ortada bir başka gerçek daha var: Halk, yurdun her tarafında, her geçen gün biraz daha çoğalarak ve güçlü bir biçimde hakkını arıyor. Hukukun olmadığı yerde, hak aramanın güçlüklerle dolu ortamında, insan kitleleri yolları dolduruyor; gösteri yapıyor ve fatura yakıyor.

Bu büyük toplumsal uyanışın temelinde, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu-DİSK’in yıllardır her koşulda sürdürdüğü emekçi hakkını savunmadaki kararlılığının büyük katkıları yatıyor.

İYİ Kİ VARSIN DİSK

Bugün, 13 Şubat, DİSK’in doğum günü. DİSK, ülkemizin tarihsel gelişiminde “özgürlüğün en güzel on yılı” dediğim, 1961-71 döneminde, 1967 yılında kuruldu. Destansı başarılara imza attı; başta faşistlerce 1980’de katledilen kurucu genel başkanı Kemal Türkler olmak üzere büyük kayıplar da verdi; 12 Eylül faşist darbesi sonrası yöneticileri ve üyeleri hapishanelere atıldı, işkencelerden geçirildi, öldürüldü, faaliyetleri uzun bir süre yasaklandı ve mal varlığına el konuldu. Ancak, düşünsel hamuru çok sağlam olduğundan, her zaman, en karanlık yıllarda bile, yeniden doğmasını bildi, emekçilerin büyük özverisiyle ve yükselen örgüt bilinciyle bugünlere geldi.

DİSK, son dönemde Arzu Çerkezoğlu’nun genel başkanlığında da, bilimsel araştırmalara dayalı söylemleri ve her zaman emek, çevre, kadın ve barış konularındaki duyarlı eylemleriyle, yurdun her yerinde toplumsal duyarlılığın öncüsü oluyor. Diğer sendika ve meslek örgütlerini de doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen DİSK, sayısal büyüklüğüyle asla kıyaslanamayacak ölçüde bir niteliksel etkinlik gösterdi ve gösteriyor. Toplumu uyanık tutuyor.

SOLLANAN SİYASET

Toplumsal gelişme, kimi zaman, var olan siyasal yapıları aşar, onları geride bırakır. Türkiye, 2022 Şubat’ında temelinde DİSK’in süregelen katkıları bulunan böyle bir uyanış sürecini yaşıyor.

Ana akım siyaset, iktidardaki Cumhur, altı partili muhalefetteki Millet adıyla iki ittifak üzerinden yapılıyor. İki ittifak da, kaskatı bir biçimde kişiye bağlı yapılarının yol açtığı içe kapanma, eskimişlik, giderek çürümüşlükle, ülke içi ve küresel gelişmelerden iyice uzaklaşmış bulunuyor; uygun deyimiyle dökülüyor.

Ülkeyi cennete çevireceğine söz vererek işbaşına gelen iktidar, bir uyuşturucu, kara para ve kaçakçılık cenneti yarattı. İktidarın bu topluma vereceği hiçbir şey kalmamış; o kadar ki, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı bu karda-kışta dört gün elektriksiz bıraktığı Isparta halkına yalnızca “hakkınızı helal edin” diyebiliyor. Ülkeyi yönetme yönünde her gün yeni bir mevzi kazanan Diyanet İşleri Başkanı, Şırnak’ta, tüm sivil yapılarla birlikte askerî mevzileri ziyaret ediyor.

İlkelleşmeye bakar mısınız? “Gözlerime bakın” diyerek görev yapan Hazine ve Maliye Bakanı, Londra’da, ülkeye gelsin diye küresel sermayenin “gözünün içine” bakıyor! Sonra da “Londra’da aldığı sonucu “muhteşem”” olarak tanımlayan aynı bakan Merkez Bankası’nı “önemsizleştirdik; enflasyon, kültürel olarak anlayamayacağınız sebepten yükseliyor” diyor.

İktidarın ekonomideki başarılarıyla (!) elektrik faturaları katlanıyor; daha da ilginci, bir kilo salatalık 25 TL’ye satılıyor. Asgari ücretle çalışan bir emekçinin saat ücreti 18,90 TL olduğuna göre 1 kg salatalık alabilmesi için, işçinin, 1 saat 20 dakika çalışması gerekiyor. Dahası var; işçilerin yarıya yakını asgari ücretin altında bir ücretle çalışmak zorunda kalıyor; DİSK’in bulgularıyla kanıtlandığı gibi sekiz milyondan fazla kişi bu asgari ücretle bile iş bulamıyor.

Muhalefete gelince. Muhalefet bir türlü toparlanamıyor. En başta, demokrasi ve özgürlük anlayışının yetersizliği nedeniyle Millet İttifakı, HDP TİP, SOL parti başta olmak üzere “sol muhalefet” ile bir araya gelemeyişinin, daha doğrusu “soldan korkusunun” olumsuz sonuçlarını yaşıyor. Katılımcı, özgürlükçü, barışçı ve toparlayıcı bir açılım yapamadığından ülkenin her gün ağırlaşan sorunlarına çözüm önerileri geliştirme yönünde bir türlü ortak somut adımlar atamıyor.

Sokağa dökülen seçmen ile bütünleşemeyen Millet İttifakı, “sakın sokağa çıkmayın” çağrıları yaparak sokaktan da korkuyor. İşçiler, sağlık çalışanları, esnaf, motor -kuryeler, emekliler yurdun her tarafında, öğrenciler kitleler halinde toplantı ve gösteri haklarını kullanıyor; polis baskısına, biber gazına aldırmadan, direniyor. Hakkı verilmeli, CHP il örgütleri, elektrik faturalarını yakma eylemi yapıyor.

Yıllardır süregelen DİSK çabalarının birikimiyle toplum kesimleri yurdun her tarafında hak arıyor, ülke siyasetini solluyor.

Altı parti olarak dünkü Cumartesi günü toplanabilen Millet İttifakı, beklenti odur ki, büyük eksiklerini görür ve gerekli somut adımları atar.

Bilim, yeni bir şey üretemeyen ve çürüyen siyasi yapıların altından, eninde-sonunda ve kaçınılmaz olarak, yeni bir filizlenmenin gerçekleşeceğinin altını çiziyor.