DİSK Yönetim Kurulu, bazı belediyelerde alınan grev kararlarına yönelik eleştirilere yanıt veren bir açıklama yaparak, “Bu ülkede demokrasi isteyen aklı başında herkesin sorması gereken soru ‘neden bazı belediyelerde bu hakkın kullanıldığı’ değil, neden iktidara bağlı belediyelerde bu hakkın kullanılmasının engellendiğidir” dedi.

DİSK’ten bazı belediyelerdeki toplu iş sözleşmesi süreçlerine dair açıklama

DİSK Yönetim Kurulu, İstanbul’da Kadıköy, Kartal, Maltepe ve Beşiktaş belediyelerinde işçilerin grev kararları alması ve gelişen tartışmalar ardından bir açıklama yayınladı. Açıklamada, “Bu ülkede demokrasi isteyen aklı başında herkesin sorması gereken soru ‘neden bazı belediyelerde bu hakkın kullanıldığı’ değil, neden iktidara bağlı belediyelerde bu hakkın kullanılmasının engellendiğidir” denildi.

“DİSK’in mücadelesinin sadece belediyelerle, özellikle de bugün grev kararı alınan belediyelerle sınırlı olmadığı” kaydedilen açıklamada, “Yüzlerce belediyede, on binlerce işçiyi kapsayan çok sayıda TİS imzalanırken, bu sözleşmeler için coşkulu imza törenleri yapılırken, işçilerin talepleri karşılanmadığı için grev noktasına gelinen işyerlerinde “neden anlaşma sağlanamadığı” sorusunun muhatabı işçiler ve sendikaları değildir” ifadeleri kullanıldı.

Grev kararlarına yönelik tartışmalara, “Ülkemizde neredeyse tamamen yıkılan demokrasinin yeniden inşa edilmesi ve güvencesi için ihtiyaç duyduğumuz şey ‘haklarımızdan vazgeçmek’ değildir” yanıtı veren DİSK Yönetim Kurulu, “Demokrasi olmadan emeğin hakları, emeğin hakları olmadan da demokrasi olmaz. Bu noktada tüm demokrasi güçlerine düşen emeğin haklarına sahip çıkmaktır” dedi.

DİSK Yönetim Kurulu’nun açıklaması şöyle:

Son günlerde çeşitli belediyelerde örgütlü Genel-İş sendikamızın üyesi işçilerin grev hakkını kullanmaları bazı kesimlerin eleştirilerine neden olmaktadır. Büyük ölçüde bilgi eksikliğine dayanan kimi dostça eleştirilere ve sorulara yanıt vermek boynumuzun borcudur. Ancak DİSK’in sermayeden, iktidarlardan ve siyasal partilerden bağımsız çizgisinden vazgeçmesini isteyen, DİSK’i icazetli bir sendikacılık yapmadığı için suçlayan, mevcut siyasi iktidarla bazı sendikaların kurduğu ilişkinin benzerini talep eden değerlendirmeleri ciddiye almıyor, yanıtlama gereği duymuyoruz.

DİSK’i, kuruluş ilkelerinden vazgeçmediği için suçlamak, geçmişteki görevi ve unvanı ne olursa olsun kimsenin haddi değildir. DİSK’i hizaya çekme cüretini gösterenler bilsinler ki, DİSK’in hizasını siyaset esnafları, patron ve iktidar odakları değil sadece işçi sınıfının çıkarları ve mücadelesi belirler.

DİSK ve üye sendikalarımız, iktidarın ve işverenlerin engellerine ve baskılarına, tüm zorluklara rağmen bugün ülkenin dört bir yanında emeğin hakları için mücadele yürütmektedir. Kod 29 zulmüne, ücretsiz izin dayatmasına, sendikasızlaştırmaya, kıdem tazminatının gaspı girişimlerine, işveren ve iktidar ortaklığıyla belirlenen asgari ücrete, iş cinayetlerine karşı mücadelede, işyerlerinde, meydanlarda, sokaklarda DİSK’li işçiler her zaman en öndedir. DİSK’in mücadelesi sadece belediyelerle, özellikle de bugün grev kararı alınan belediyelerle sınırlı değildir.

Öte yandan belediyelerdeki hak mücadeleleri de grev kararı alınan belediyelerle sınırlı değildir. Genel İş sendikamız son dönemde farklı partilerce yönetilen çok sayıda belediyede, işçilerin haklarını koruyan ve geliştiren toplu iş sözleşmeleri imzalamıştır. Yüzlerce belediyede, on binlerce işçiyi kapsayan çok sayıda TİS imzalanırken, bu sözleşmeler için coşkulu imza törenleri yapılırken, işçilerin talepleri karşılanmadığı için grev noktasına gelinen işyerlerinde “neden anlaşma sağlanamadığı” sorusunun muhatabı işçiler ve sendikaları değildir.

Daha da önemlisi, asgari bir demokrasi, tarih ve yurttaşlık bilinci, Anayasal ve yasal grev hakkının ülkemizde neden kullanıldığını değil neden kullanılamadığını sorgulamayı gerektirir. Bilindiği gibi 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra yapılan düzenlemelerle grev hakkı oldukça sınırlandırıldı ve sadece toplu iş sözleşmelerinde uyuşmazlık durumunda belli prosedürlerin tamamlanmasının ardından uygulanabilir hale geldi. Öte yandan Bakanlar Kurulu’nda olan grev kararlarını erteleme (grev yasaklama) yetkisi de “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile beraber cumhurbaşkanına verildi. Bu durum ülkemizde zaten sınırlı olan grev hakkını iyiden iyiye kullanılamaz hale getirdi. AKP iktidarları döneminde17 erteleme kararıyla, 200 bine yakın işçinin grevi fiilen yasaklandı.

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) tarafından hazırlanan Küresel Haklar Endeksi 2020 Raporunda işçi hakları açısından ülkemizin dünyanın en kötü 10 ülkesi arasına girmesinin en önemli nedenlerinden biri grev yasaklarıdır. Türkiye işçi hakları açısından Bangladeş, Brezilya, Filipinler, Hindistan, Honduras, Kazakistan, Kolombiya, Mısır, ve Zimbabwe ile aynı ligdedir. Tüm dünyanın haberdar olduğu bu olgunun ülkemizde bilinmemesi, bilmezden gelinmesi, hakların “çok görülmesi” kabul edilebilir bir durum değildir.

Bu ülkede demokrasi isteyen aklı başında herkesin sorması gereken soru “neden bazı belediyelerde bu hakkın kullanıldığı” değil, neden iktidara bağlı belediyelerde bu hakkın kullanılmasının engellendiğidir. “Neden DİSK’li işçilerin grev hakkını kullandığı” değil, örgütlü ve örgütsüz diğer işçilerin bu hakkı neden kullanamadığıdır.

Sorgulanması gereken Anayasal ve yasal bir hakkın oldukça sınırlandırılmış kullanımı değil, ülkeyi yönetenler tarafından büyük oranda kullanılamaz hale getirilmiş olmasıdır. Aksi yöndeki her tartışma, merkezinde otoriter bir emek rejimi olan anti-demokratik gidişata hizmet etmek anlamına gelecektir.

Ülkemizde neredeyse tamamen yıkılan demokrasinin yeniden inşa edilmesi ve güvencesi için ihtiyaç duyduğumuz şey “haklarımızdan vazgeçmek” değildir. Ülkemizde demokrasi, en temel yasal ve Anayasal haklar çeşitli gerekçelerle askıya alına alına tahrip edilmiştir. Bugün bu memleketin asıl ihtiyacı, hakkı, hukuku ve adaleti esas alan bir düzenin mümkün olduğunu bulunduğumuz her alanda göstermektir. Yerel yönetimler de bu alanların başında gelmektedir.

Ülkeyi yönetenlerin grev yasaklamakla, hak gasp etmekle açık açık övündüğü, bu gaspları örnek göstererek uluslararası sermayeyi ülkemize davet ettiği bir ortamda bu hakların kullanıldığı her yer, emeğiyle geçinen milyonların, memleketin geleceğinin ve demokrasinin savunulduğu alanlardır.

Her grev, her direniş çadırı ve emeğin kazanımlarıyla sonuçlanan her toplu iş sözleşmesi bu ülkedeki demokrasinin teminatıdır. Nüfusun dörtte üçünün ücret gelirleriyle yaşamını sürdürdüğü bir ülkede, üreten çoğunluğun haklarını gözetmeyen bir demokrasi mümkün değildir. Aksine demokrasi bu hakları kullanarak ve geliştirerek yeniden kurulacaktır. Bu açıdan, toplu sözleşme ve grev başta olmak üzere sendikal hakların kullanılabildiği her yer demokrasi mücadelesi açısından bir kazanımdır.

Herkes ama herkes bir kez daha hatırlamalıdır ki demokrasi olmadan emeğin hakları, emeğin hakları olmadan da demokrasi olmaz. Bu noktada tüm demokrasi güçlerine düşen emeğin haklarına sahip çıkmaktır.

DİSK olarak emeğin haklarının güvence altında olduğu ve demokrasinin egemen olduğu bir ülke için mücadeleye devam edeceğiz!