Kanun Hükmünde Kararnameler ile işinden olanların sayısı 100 bini geçti. Sadece geçen cuma Resmi Gazete’de yayımlanan KHK ile 928 kişi ihraç edilirken, sadece 57 kişi görevine iade edildi. Aileleri de düşünüldüğünde, etkilenenlerin sayısı katlanarak artıyor. Kaldı ki bunun, sıradan bir ‘işten çıkarma’ değil, sivil ölüme mahkûmiyet olduğunu biliyoruz. Kaç kişinin sağlık sigortası iptal olduğu için tedavi olamadığını ise bilmiyoruz.

Üstelik bunlar, resmi kaynaklardan ilan edilen ‘resmi’ işten çıkarmalar.

İktidarla ters düştüğü için işinden olan gazetecileri, basın kuruluşlarını da hepimiz biliyoruz. Grev yaptığı ya da sadece hukuki hakkı olan greve çıkacağını açıkladığı için işten atılan işçileri de.

Rakamların toplamı yüz binlerden milyonlara varırken, bir de gizli kalan işten atmalar var, basına yansımıyor, kamuoyunun haberi olmuyor. Çünkü mağdurlar istemiyor. Haksız da değiller.

Bazılarının işten atılmalarının bahanesi, üniversitede yıllar önce katıldıkları bir eylem, bazılarının iş bulamama sebebi Gezi Direnişi’nde birkaç saatliğine gözaltına alınmış olmaları.

Örneğin, aşağıdaki e-postayı dün aldım:

“Merhaba. Zamanında aşağıda yapmış olduğunuz ilkeli ve ayrıntılı haber için teşekkür ederiz. Aşağıdaki haberde benim de ismim geçiyor. Haberin içeriği tamamen doğru. Yalnız, siyasi sebeplerle iki defa gözaltına alındım ve işten atıldım. Şimdi de iş bulmakta zorluk çekiyorum. Şirketler son dönemde çalışanları ile ilgili araştırma yapıyorlar. Bu haber ise önüme koyuldu. Sizlerden ricam haber içeriğinden ismimi kaldırmanız…”

Son üç yıldır benzer e-postadan onlarca geldi. Eminim sadece bana değil, tüm gazetecilere geliyor. Gelmeye de devam edecek.

Çünkü yukarıdaki satırların sahibinin de yazdığı gibi, “Şirketler son dönemde çalışanları ile ilgili araştırma yapıyorlar.”

Çünkü artık sizin hakkınızda hukukun ne karar verdiğinin önemi yok.

Çünkü kanunen ‘suçsuz’ olmanız, yani yargılanıp beraat etmeniz veya savcılıkça hakkında dava açılmasına gerek olmadığının karar verilmesi, siyasi iktidar ve dolayısıyla sermaye için önem taşımıyor.

Kabahatler Kanunu’ndan küçük bir para cezası almış olmanız bile, eğer eyleminiz iktidarla ters düşüyorsa, işinizi kaybetmenize ya da iş bulamamanıza yol açabiliyor (İktidarla ters düşmek derken illa Gezi Direnişi’ne katılmaktan bahsetmiyorum. Sigara içilmesi yasak olan yerde sigara içmek de bu kapsamda).

Yani, sadece KHK ile işten atılanlar değil, tüm toplum mercek altında ve ‘sivil ölüm’ tehlikesiyle karşı karşıya.

Şirketler/patronlar, zaten insanlığın tarih boyunca elde ettiği kazanımlarına karşı sürdürdükleri düzenlerinde, düşüncelerinize de tamamen hâkim olmak istiyor. En azından söylediklerinize ve yaptıklarınıza. Sadece işyerinde değil, tüm hayatınızda. Tespit ettikleri en ufak bir ‘itaatsizlik’, sizi kurdukları düzenden dışlayabilir. Çünkü kendileri de aynı düzenden dışlanmaktan korkuyor.

Tanıdık geldi mi?

Neyse ki, ne gerçek hayat ne de distopyalar, sadece ‘itaat edenlerden’ oluşuyor.