Eğitimde “Ortaçağ zihniyetine yönelmenin ne bu cumhuriyete ne bu millete faydası var ne Anayasa’ya uygunluğu var.” dediğinde Özgür Özel’i linç etmeye kalkışanların başını Erdoğan çekmiş, Özel’e “Bre gafil, asıl çağ dışı olan sensin” demişti. Aynı Erdoğan, 40 milletvekiline imzalatıp meclise gönderdiği Diyanet Akademisi Kanun Taslağı’nda din hizmetlerinin çağ uygun yürütülmediğini söylüyor.

Gerekçesi “Din hizmetlerinin çağın ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde yürütülmesi ancak nitelikli din görevlileri ile mümkündür. (...) Bu sebeple nitelikli görevlilerin yetiştirilmesi amacıyla Başkanlık bünyesinde Diyanet Akademisine ihtiyaç duyulduğu görülmektedir.” olan 14 maddelik Diyanet Akademisi Kanun Taslağı bu gün komisyondan TBMM’ye inecek. Kanun taslağının gerekçesi tercüme gerektirmeyecek kadar açık. Mevcut haliyle din hizmetleri ve eğitimi çağa uygun olmadığı gibi nitelikli de değil deniyor. Diyanete bağlı olarak açılacak akademi çağ dışı olanı çağa uygun, niteliksiz olanı nitelikli hale getirecek!

Dinin bilgisi, dili, öğretim yöntemi değişmeyeceğine göre “çağ” ve “nitelik”ten ne anlamalıyız? Bir İslamcı, adım adım inşa ettiği mevcut din eğitimini neden niteliksiz bulup çağa uydurmak ister? Neden gerekçelerini dürüstçe söyleme yerine kendilerini tanımlamak için kullanılan kavramlara başvururlar anlamıyor insan...

Söz konusu yasayla kurulacak akademinin Polis Akademisi, Adalet Akademisi veyahut Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi gibi kurum içi eğitim akademisi olduğunu sanmayın. Diyanet Akademisi, (şimdilik) Eğitim Bakanlığına paralel, siyasi ömrü vefa ederse 2023’ten sonra onun yerini alacak genel bir eğitim kurumu olarak düşünülüyor. Yasanın yürürlüğe girdiğinde eğitim birliğine de son verilmiş olacak.

YÖK’e bağlı olmayan kurum akademileri (örneğin Adalet Akademisi), ilgili kurumun bir nevi hizmetiçi eğitim merkezidir, faaliyet alanı personelinin eğitimi ile sınırlıdır. Diyanet Akademisinin faaliyeti Diyanet personeli ile sınırlı olmayacak. Akademi, halen Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğünce yürütülen kurs, yurt ve pansiyon açıp yönetmeye ek olarak İslami ilimlerin öğrenilmesine yönelik çalışmalar yapacak, eğitim merkezleri açacak, buralarda uygulanacak eğitim programlarını ve materyallerini hazırlayacak; alan araştırmaları, ölçme ve değerlendirme çalışmaları yapacak.

Taslağın 7. Maddesinde “Diyanet Akademisi dini yüksek ihtisas, dini ihtisas ve eğitim merkezlerinden oluşur.” deniyor. Bu, okul öncesinden üniversiteye kadar sertifika (diploma) veren her kademede eğitim kurumuna sahip yeni bir teşkilat anlamına gelir. Kanun çıkıp yönetmelikleri yayımlandığında Diyanet Akademisi diploma ve sertifikalarının tüm kurumlarda geçerli sayılacağını göreceğiz. Buna karşın personelini MEB ve YÖK okullarında eğitim almış kişiler arasından KPSS ile seçen Diyanet, tüm diğer kurumlardan ayrı olarak personelini kendi eğitim kurumlarından alacak. Erdoğan’ın imam hatipleri bu duruma ne der, İlahiyat fakülteleri ne tepki verir bekleyip göreceğiz.

Taslağın TBMM’ye geleceğini biliyordum, fakat Ukrayna-Rusya savaşından taraflar kadar etkilenecek bir ülke Meclisinin böyle anlamsız bir tartışmayla oyalanacağını düşünmüyordum. Ancak İslamcılar bizim gibi düşünmüyor; Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun (Eğitim Birliği Yasası) kabul günü olan 3 Mart’ın yılda bir kez geldiğini, bu günü atlarlarsa sonraki yıl böyle bir şansları olmayacağını düşünerek kanunun görüşülmesini bu güne aldılar. Yasayı kabul edildiği gün kaldırmanın veya kaldırmaya teşebbüs etmenin hazzı, siyasi ve psikolojik etkisi bir İslamcıyı düşünden vazgeçiremezdi. Nitekim Savaşa, savaşın bedeline, her gün biraz daha yoksullaşmaya rağmen ülke, enerjisini sorunlarına çare arama yerine onların düşünü yorumlamaya harcıyor.