Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, “Hep birimiz kendi düşüncelerimizi içimize saklayarak birbirimize karşı ikiyüzlü davranıyorduk. (…) Geçmişte cami içinde kendi Alevi vatandaşlarımızla ilgili yargı içeren dilimiz doğru değildi, sorunluydu. Şimdi ortak dil bulundu. (…) Aleviliği devlet tanımlayamaz. Hiç kimse Diyanet de olsa devlet de olsa bir tanımlama yoluna gitmez, bu yolun sahipleri kendilerini tanımlarlar. Diyanet inanmayana da lazım. (…) Çünkü Diyanet zaman ilerledikçe bu millete lazım. Hem Alevisine, hem Sünnisine lazım. Sadece Sünni’sine değil, inanana da, inanmayana da.. herkese lazım” şeklinde beyanlarda bulundu. (22.11.2014, Milliyet)

Kuyruklu yalan

“Tanım yapmayı bırakalım” demeci kuyruklu bir yalandır. Her konuda ve her an yayınladığınız “fetvalar”la “tanım” yapmıyor musunuz? Mesela iki gün önce Diyanetiniz “eşcinsellik” konusuna da burnunu sokmuş, Arnavutluk’un Tiran şehrinde yapılan bir LBGTİ toplantısına katılanları “vebal altında kalmakla” suçlamış ve eşcinselliğin “tanımını” yapmış: “Eşcinsellik sapıklıktır.” Ne “güzel” bir “tanım” değil mi? Tam Diyanetinize yakışır. (25.11.2014, diken.com.tr)

Yıllardır cami içinde bazı çevrelerin Alevilerle ilgili neler konuştuğunu ve özellikle gerici imamların insanlara neler telkin ettiğini zaten biliyorduk. Görmez herkesin bildiği bir gerçeği itiraf etmiş, iyi olmuş. Görmez madem “İkiyüzlü davranmayı” bırakmış, “tanım yapma” işinden vazgeçmiş, “inana da inanmayana da” tarafsız bir şekilde kucak açmış, o zaman bir an önce DİB’in resmi web sayfasında yer alan Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı “Dini Kavramlar Sözlüğü”ne baksın ve Diyanet’in ikiyüzlülüğünü bizzat kendi gözleriyle görsün.

İlgili sözlüğün yalnızca sekiz “kavramı” alınıp incelendiğinde “tanımlama”, “konumlandırma”, “din dışı ilan etme”, “sorunlu dil”, “rol biçme”, “ayrıştırıcı dil”, “hakarete” varacak derecede “ifadeler” rahatlıkla görülebilir. Örneğin; Aleviler, Alevilik, Cem’in ne olup, ne olmadığı ilkelce ve açık tanımlanmıştır. “Rafızi”, “Zındık”, “Mürted” vb topluluklara yönelik Osmanlı Şeyhülislamlarının katledilmelerine dair fetvalar yayınladığını Görmez bilmiyor mu? Bilmiyorsa, Ebusuud Efendi, İbni Kemal, Minkarizade Yayha Efendi, Ankaravi, Abdurrahim Efendi, Yenişehirli Abdullah Efendi ve Şeyhülislam Feyzullah Efendi’nin vermiş oldukları fetvalara baksın. Mesela, “Gayr-i Müslim” adı altında Hıristiyan, Musevi vb inanç topluluklarını “Dini Terimler Sözlüğü”nün “Müslüman olmayan anlamına gelen gayrimüslim, din ıstılahında kâfir, müşrik ve münafık kimseyi ifade eder” şeklinde tanımlamak açık şekilde “hedef gösterme”, “işaret etme”, “dışlama”, “ötekileştirme”, hatta “hakaret” anlamına gelmiyor mu? Böyle değilse, "Büyük bir kinle söylüyorum, eşkıya kılıklı insanlar orada Müslümanları katlederken biz burada onlara sinagog açıyoruz" diyen Edirne Valisi Dursun Şahin gücünü sizce kimden alıyor sayın Görmez?

'Tehdit unsuru'

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ayrımcı ve ötekileştirici politikası web sayfasındaki “Dini Terimler Sözlüğü” ile sınırlı değil. Örneğin, Diyanet’in gerek “2010 Faaliyet Raporu” ve gerekse “2012-2016 Strateji Raporları”nın “Tehditler” bölümünde şu ifadeye yer veriliyor: “İslami gelenek içinde yer alan kimi görüş ve yorumların sübjektif anlayışlar doğrultusunda açıklanmasına yönelik çabalar. İslâm dışı inanç, düşünce ve yönelimlerinin Müslüman zihninin bütünlüğüne yönelik müdahale çabaları” (Stratejik Plan, 2012-2016, s. 50). Bu ifadelerin açık anlamı, Alevi Bektaşi toplumunun doğrudan bir tehdit unsuru olarak görülmesidir. “İslam dışı inanç” hakkındaki değerlendirmesi ise “Gayr-i Müslimler”in “Dini Terimler Sözlüğü”ndeki tanımından hiçbir farkı yoktur. Şayet DİB Anayasal bir kurum ise toplumun belli bir kesim veya kesimlerini “tehdit unsuru” olarak görmesi ya da işaret etmesi suç değil midir?

Yine 2010 Diyanet 2010 Yılı Faaliyet Raporu’nda “Ülkemizdeki Alevi ve Bektaşi vatandaşlarımızın talepleriyle ilgili tespitler yapılmış olup konu üzerinde çalışmalar devam etmektedir” deniliyordu. (Faaliyet Raporu, 2010, s.31). Diyanet burada matematiksel bir hata yapmıyorsa, aradan dört yıl geçmiş olmasına rağmen neden Alevi Bektaşi toplumunun talepleri hükümet tarafından tartışma konusu yapılıyor? Diyanet’in rolü nedir? Bunu sorgulamak gerekir.

Diyanet İşleri Başkanlığı kendi resmi web sayfasındaki bilgilerin içeriği ile ters düşüyor. Örneğin, bir yandan Diyanet’in görevi, “Temel İlke ve Hedefler”i; “Laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek (Anayasa md. 136), İslam Dininin inanç, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek (633 S.K. md.1)” olarak belirlenirken, diğer yandan Alevileri, Aleviliği, Cemi, Cemevini, diğer inanç gruplarını, “inanan ve inanmayanları”, yani kendisi gibi olmayanları tanımlama, dışlama, ötekileştirme, yön verme, hedef gösterme, rol biçme vb alanlarda kendisini görevli olarak konumlandırıyor. Burada Diyanet, gerek kuruluş yasası ve gerekse görev ve sınırlarını açık şekilde ihlal ediyor. Bu haliyle Diyanet, devletin bir kurumu olmasına rağmen kendisini devletin de üstünde konumlandırıyor, Anayasal ve yasal sınırlarını aşarak laiklik ilkesini ihlal ediyor.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez “ortak dil bulmayı” keşfededursun, Diyanet, tanımlama, yön verme, rol biçmeyi, kendisi gibi inanmayan veya olmayanı ötekileştirdiği sürece, Türkiye’de ne Alevilerin, ne de diğer inanç gruplarının özgürlüğünden ve inançlarının tecrübe ediliş tarzlarından söz edilebilir.

Özür dilemelidir

Mevcut haliyle “Zorunlu Din Dersleri”nin kaldırılması, kaynakların eşit paylaşımı, inanç gruplarının kendilerini tanımlama özgürlüğü vb alanlarda Diyanet, yolu kapatan ve çözümsüzlüğe yol açan bir kurum olarak işlev görüyor. Bu nedenle Diyanet, yetki ve sınırları Anayasa ve yasalarla çizilen çerçevenin dışına çıkmaktan vazgeçmelidir. Belki birçok konu ifade edilebilir ama öncelikle kendi resmi web sayfasında yer alan rapor/lar ve sözlükte kullandığı dil ve ifadeleri ivedilikle kaldırmalı ve tüm yurttaşlardan özür dilemelidir.

***

Diyanet'in ikiyüzlülüğünün keşfi için...

Diyanet kendi resmi web sayfasındaki “ikiyüzlülüğü” görmek istiyorsa kolaylık olsun diye aşağıda yer alan link, “kavram” ve “tanım”lardan yola çıkarak kendi eserini “keşfedebilir.” (https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VHHUbdKsUaR)

ALEVİ(LİK): “Hz. Ali’ye bağlılık noktasında birleşen çeşitli dini ve siyasi gruplar için kullanılan bir terimdir. Sözlükte “Hz. Ali’ye mensup” onun soyundan gelen, onu seven, sayan ve bağlılığını ifade eden kimse demektir. (…) Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’a mensup tarikatlar olduğu gibi Hz. Ali’ye ulaşan tarikatlara da Alevi denir. (…) İslam tarihinde Alevilik anlayışı; inanç, ibadet ve ahlak bakımından Kur’an ve Sünnetin ışığında gelişmiştir. Halk şairi Virani, Aleviliği; “Allah’ın birliğine, Hz. Muhammed’in nübüvvetine ve Ali’nin imametine ikrar vermek” olarak tanımlamaktadır. Buna göre tarihi süreç içinde çeşitli yollarla Aleviliğin bünyesine girmiş bazı kültürel değerleri Aleviliğin inanç esasları olarak algılamak doğru değildir. Bunları daha çok kültürel zenginlik, birikim ve farklılık olarak değerlendirmek gerekir. (…) Anadolu Aleviliğinin gelişmesinde; 13. Yüzyıldan itibaren Orta Asya’dan ve Horasandan göç eden bilgin ve mutasavvıfların derin etkileri olmuştur. (…) Bu durumda Alevi ve Müslümanlar arasında ayırım yapmak din, tarih, akıl ve bilim açısından mümkün değildir.”

BİD’AT: “Örneksiz bir şey yapmak, yepyeni bir iş ortaya koymak, umumî kanaate aykırı davranışta bulunmak ve daha evvel benzeri olmayan bir şeyi icat etmek gibi anlamlara gelir. (…) Istılah bakımından bid’at; dinin aslından olmayan ve şer’î delillere istinad etmeden sünnete aykırı olarak icad edilen şeylerdir. (…) Yaygın olan kanaate göre; bid’atların asıl doğuş sebebi, toplumlardaki kültür değişmeleridir. Bid’atların doğuşuna ve yaygınlaşmasına sebep olan hususlar şunlardır: 1- Bid’atın, bilinçli olarak üretilmesi, 2- cehalet, 3- kültür etkileşimi, 4- İslâm öncesinden kalan gelenek ve görenekler, 5- eski dinlerden kalan alışkanlıklar, 6- çok sevap kazanmak veya dinî vecibeleri fazlasıyla ifa etmek düşüncesi.”

CEM: Sözlükte “toplamak, bir araya getirmek, birleştirmek” anlamına gelen cem tasavvufta “sâlikin her şeyi Allah’tan bilerek yaratıkları yok, yaratıcıyı var görmesi” anlamında kullanılır. Cem’in karşıtı “fark”tır. Cem, dağınık bir durumda bulunan dikkat ve ilgiyi tek noktada toplamak anlamına da gelir. Buna göre dikkat ve ilgisini Allah’ta yoğunlaştıran sûfi, zikrederken yalnız “Allah” der, başka bir şey söylemez ve görmez. Dikkat ve ilgisini Hakk’ın dışındaki varlıklara yönelten kişi ise yaratıklardan başka bir şey görmez.”

GAYR-İ MÜSLİM: “Müslüman olmayan anlamına gelen gayrimüslim, din ıstılahında kâfir, müşrik ve münafık kimseyi ifade eder.”

KAFİR: “(…) Bu kelimenin asıl anlamı bir şeyi örtmek, gizlemektir. Bu sebeple, gündüzü örtüp gizlediği için geceye, tohumu toprağa gömdüğü için çiftçiye ve kılıcı örttüğü için kınına kâfir denmiştir. Din ıstılahında ise, Hz.Peygamber’i ve onun Allah’tan getirdiği kesinlikle sabit olan şeyleri yalanlayan, tevatür yoluyla bize ulaşmış bulunan hükümlerden birini ya da bir kaçını inkâr eden kişiye kâfir, bu eyleme ise küfür denir (…) (Âl-i İmrân, 3/91). Kazib (âyetleri yalanlayan), mülhid, münafık ve müşrik kimseler de kâfir kavramının kapsamına girmektedirler.”

MÜRTED: Mürted, dinden çıkan kimse demektir. Bir kimse iman esaslarından birini veya daha fazlasını inkâr eder, kabul etmez veya dini hükümleri, helal ve haramları, emir ve yasakları, öğüt ve tavsiyeleri beğenmez, küçümser, alaya alır veya reddederse irtidat etmiş, dinsiz, kâfir olmuş olur. (…)

RÂFIZÎ: “Sözlükte “reddetmek, kabul etmemek, kumandanını terkeden bir ordu veya askeri birlik” anlamına gelen rafızî, mezhepler tarihinde, yaygın şekliyle Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in hilafetlerini kabul etmeyip reddedenler için kullanılan bir kavramdır. (…) Böylece bu kelime, Zeydiyye tarafından, Zeyd’i terk edenler; ehl-i sünnet tarafından ise ilk iki halifeyi reddedenler anlamında kullanılmıştır.”

ZINDIK: “Müslüman olmadıkları halde Müslüman görünen, müminleri inandıkları dinî değerlerden soğutup uzaklaştırmaya ve onları ifsat etmeye çalışan kimseler hakkında kullanılan bir terimdir. Bazen halkı kendi görüşlerine çekmek için hadis uydurdukları, bazen de muteber kaynak ve şahıslara dine aykırı fikirler isnad ettikleri görülür. Bu kimselerin rivâyetleri “mevzû” olduğu için reddedilir. Bid’atçılar hakkında da bazen “zındık” kavramı kullanılmıştır.”

--------------------

https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VHHUbdKsUaR

http://www2.diyanet.gov.tr/StratejiGelistirme/Documents/stratejik_plan2012_2016.pdf

http://www2.diyanet.gov.tr/StratejiGelistirme/Faaliyet/2010%20Y%C4%B1ll%C4%B1k%20Faaliyet%20Raporu.pdf