Gün geçmiyor ki çocuklarımızı hedef alan bir fetva yayınlanmasın, gün geçmiyor ki bilim insanı titri olup zihni yüzlerce asır öncesinde çakılı kalmış bir zat çıkıp çocuklarımızın masumiyetine kast etmesin. İslamcılığın her türlüsünün çocukların yanı başına kadar sokulduğu, bunun devlet eliyle teşvik edildiği buna karşılık Meclis’teki muhalefetin kılını kıpırdatmadığı zamanlardayız. Yani iş sorunun gerçek muhatabı olan velilere, öğrencilere ve onlarla dayanışma içinde olacak toplumsal muhalefete düşüyor.

Müftülükler nicedir mahallelerimizdeki okullar üzerinde ilçe milli eğitim müdürlüklerinden daha çok söz sahibi. Bir yanda İslamcı vakıflar diğer yanda müftüler öğrencileri ablukaya almış buldukları her fırsatta Sünni İslam’ın en gerici yorumlarını onlara aşılamaya çalışıyor. Binlerce “etkinlikten” ancak çocuklar velileri aracılığıyla şikayetçi olduğunda haberdar olabiliyoruz.

İzmir Güzelbahçe Müftülüğü’nün düzenlediği konferansta DEÜ’den bir ilahiyatçının tüylerimizi diken diken sözleri de öğrenciler ve velileri sayesinde duyuldu. Belli ki “mantık” anabilim dalı başkanı olan şahıs regliden evliliğe tesettürden laikliğe İslamcılığın ezberlerini tekrarlamış, hem de gençlerin mantığıyla dalga geçercesine. Tepkiler medyaya yansıyınca üniversite “kuruma zarar gelmemesi” için o zatı görevden almış. Çocuklara verilen zararın çetelesini tutan, hesabını soran ise yok. Sözü edilen etkinlik için okullara yazı yazan, sınıflardan öğrenci toplayan, öğretmenlere görevlendirme yapanlar hakkında elbette işlem falan yapılmayacak. Ne de olsa öğretmenlere ‘çocuklarla sakın andımız konuşmayın’ diyen MEB öğrencilere yeni rejimin propagandasının yapılmasını elzem görüyor.

Öğrencilerin İslamcı dayatmayla yüz yüze kalması için okul dışına götürülmesine de gerek yok. Uzun zamandır okullarda mescit olarak kullanılan odalar var, çok yakınında cami olan okullarda bile okulun bir kısmı ibadete ayrılıyor. Ancak son yıllarda bina içindeki mescitler yetmemiş olacak ki okul bahçelerinde müstakil mescit yapılması için İslamcı dernek ve vakıflar harekete geçti. İnsan Vakfı bunlardan biri, 2016’dan bu yana okullara mescit yapıyorlar. Şimdi de MEB “mescitsiz okul kalmasın” projesini onaylayıp projeye sponsor olmuş. Kendisinden bilimsel ve laik eğitime katkı sunacağı düşünülen Z. Selçuk’un başında olduğu bakanlıktan bahsediyoruz. Vakfın Genel Sekreteri böylece din derslerinin mescitlerde ve minder üzerinde yapılabileceğini buyurmuş. Meali şu anayasaya göre laik olması gereken ama bir türlü olamayan okullarımız İslam’ın Sünni yorumuna göre yeniden dizayn edilecek. Hepsi birer külliye(cik) haline gelecek.

MEB’e soralım; mescit sponsorluğundan daha önemli işleriniz yok mu sizin? Örneğin Bakanlığa bağlı okulların ancak yüzde 5’inde revir varken, binlerce okulda kütüphane, laboratuar yokken minderli eğitim ile mi kurtaracaksınız çocukların geleceğini? Yoksa anaokulu yerine Kur’an Kurslarını, sıbyan mekteplerini teşvik eden bir Bakanlığa sorulmaması gereken sorular mı bunlar.

Diyanet İşleri Başkanı’nın “Kur’an ile olmayan şeytan ve şeytani insanlarla beraber olur” demiş ya ne hikmetse son yıllarda çocukların başına gelenler hep din kitap diyen hocalardan geldi. Cemaat yurtlarında gencecik bedenler istismara uğradı, yanarak hayatını kaybetti. Devlet sosyal alandan çekilip planlı bir biçimde sahayı tarikatlara devrettiği için milyonlarca çocuk kötücül olanla zaten yüz yüze.

Çocuklar ve gençler üzerindeki İslamcı kuşatmayı dert etmeyen hiçbir siyasetin bu ülkenin geleceğinde yeri yok. MEB’e “sen ne yapıyorsun” diye sorma cesaretini bulamayan, müftüden okul müdürlerine kadar tüm sorumluları hesap vermeye davet etmeyen, Ağrı’dan Diyarbakır’a anaokulu yerine sıbyan mektebi açanlara iki çift laf etmeyen bir siyaset iktidarın ortağı değilse bile onun ekmeğine yağ sürendir. Kendileriyle bir arpa boyu yol katedilmez.