Bu köşede de sıkça değinildiği gibi Diyanet İşleri Başkanlığı-DİB ülkenin yönetiminde her geçen gün yeni ve etkili bir yer ediniyor.

O kadar ki, DİB bir devlet kurumu olmaktan çıkıyor. Devlet giderek daha fazla Diyanet’in devleti özelliği kazanıyor.

Bunun en son örneği, 18 Mart günü Diyanet Akademisi kurulmasına ilişkin yasanın Meclis’te kabul edilmesidir.


BİR AKADEMİ GELİYOR Kİ, SORMAYIN!

Ülkede, akademi anlamında üniversitenin yerlerde süründüğü; aylardır Boğaziçi Üniversitesi yıkımı yaşandığı bir dönemde Diyanet Akademisi, çok güçlü bir biçimde geliyor!

Önce, 19 Mart günü basında yer alan ilgili habere ayrıntılı olarak bakalım.

Akademi, “..doğrudan” DİB Başkanı’na bağlı olacak… “Başkanlığın görev alanıyla ilgili araştırma, yayın, konferans, panel, seminer, sempozyum ve benzeri dini, ilmi, sosyal, kültürel etkinlikler, kurs ve sertifika programları düzenleyecek, başkan tarafından verilen diğer görevleri yerine getirecek. Aday din görevlilerinin mesleki eğitimi ile hizmet içi eğitim faaliyetlerini ve yurtdışından gelen din görevlilerine yönelik eğitim faaliyetlerini yürütmekle görevlendirilecek akademi, eğitim camiasıyla da yakın ilişki içerisinde olacak. Akademi, Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK, üniversiteler, lisans düzeyinde dini eğitim veren yükseköğretim kurumları ve müftülükler ile “görevinin gerektirdiği” diğer ulusal ve uluslararası kurum, kuruluş ve kurullarla işbirliği ve ortak çalışma yapabilecek. Bu kapsamda akademi ilk ve ortaokullarda da aktif faaliyet yürütebilecek, mesleki ve bilimsel ilişkiler kurabilecek, araştırmalarda bulunabilecek, eğitim programları uygulayabilecek, danışma kurulları ve komisyonlar oluşturabilecek. Geniş yetkilerle donatılan akademide eğitim gören erkek adaylara askerlikten muafiyet de getirilecek”.

DİB’in, son yıllarda hızlanan 4-6 yaş çocuklarına da dinsel eğitim verilmesine ilişkin etkili girişimleri ile birleştirilirse, kolayca görülür ki, Akademi Yasa ülkenin eğitimini bütünüyle DİB’e teslim edilmesini düzenliyor.

Akademide eğitim gören erkeklerin askerlik yapmayacağı düzenlemesi de yanlıştır. Cumhuriyet döneminin, askeriyede de yoksul-zengin, işçi-işveren, eğitimli-eğitimsiz, toprak ağası-maraba ayırımına yer vermeyen eşit yurttaş yaklaşımı, aslında, 1980’lerde paralı askerlik uygulaması başlatılarak bozulmuştu. Ancak, eşitsizliklerin bu kadar ağırlıkla toplumun üzerine çöktüğü bir ortamda, askerlikteki eşitliğin de üstelik dinsel görev gerekçesiyle kaldırılması da, tıpkı eğitim ile ilgili düzenleme gibi büyük toplumsal olumsuzluklara gebedir.

İnsanlığın ilk akademisi bilindiği kadarıyla Eflatun (M.Ö: 427-347) tarafından kuruldu. Kapısında “Matematik/geometri bilmeyenler giremez” yazıyordu. İzleyen yıllarda kurulan akademilerin girişinde felsefeyi, düşünceyi, ahlâkı ve bilimi vurgulayan özlü sözler yer alıyordu. Bu gelenek sürdürülmeli; Diyanet Akademisi’nin kapısında da Başkan Prof. Dr. Ali Erbaş’ın 17 Aralık 2021’de günümüzün Türkiye’sinin ekonomi politiğini özetleyen söylediği şu özlü sözleri yazılmalı:

“Cennet zenginlere bir kapı, fakirlere bin kapı açar”

Ek olarak, ülke siyaseti, iktidarı ve muhalefetiyle, Akademi konusunda tam bir görüş birliği sergiledi. Akademi Kanunu Meclis’ten oylamaya katılanların oybirliğiyle geçmiş. Dahası, “laiklik tehlikede değil”, “laikliği asla ağzımıza almayacağız” diyenlerin yönettiği ve yıllardır eğitimin sorunlarını iyice unutan CHP’den içlerinde, eğitim kökenli Grup Başkanvekili Engin Altay ve iki akademisyen, Abdüllatif Şener ve Nazır Cihangir İslam’ın da bulunduğu 22 milletvekili oylamaya katılmış ve kabul oyu vermiş. Ülke siyasetinin geldiği şu nokta tarihe geçmeli: Diyanet Akademisi Yasası’na, 600 kişilik Meclis’te bir tane bile ret oyu veren çıkmıyor.

YÖNETİMİ DİYANET ELE ALINCA

Osmanlı’nın son döneminde, vali ve kaymakamlar arasında, Namık Kemal, Şair Eşref ve Ziya Paşa gibi çok büyük şair ve düşünürler var. Bunlardan biri de 1911’de Trabzon’un valisi şair ve yazar Süleyman Nazif.

Çarlık Rusya’nın Trabzon Konsolosu, valinin işlerine sıkça karışıyor. Vali de çaresiz; Saray’a telgraf çekiyor; Konsolosun görevden alınması için girişimde bulunulmasını istiyor. Saray ise her seferinde

-“İdare-i maslahat ediniz” diye cevap veriyor.

Bir, iki üç…

En sonunda Süleyman Nazif dayanamıyor ve Saray’a son telgrafını çekiyor:

-“İdareyi Konsolos ele aldı; bana maslahat kaldı” diyor ve istifa ediyor.

Önümüzde Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimler var. Ülkenin yönetim yapısı Akademi oylamasının da kanıtladığı gibi o kadar değişti ki, seçimi kimin kazanacağı giderek önemini kaybediyor. Diyelim, kamuoyu yoklamalarında hiçbir varlık gösteremeyen ana muhalefet partisinin genel başkanı ya da bir başkası seçimi kazandı. Kendisine, yalnızca, bir twit atarak:

--“İdareyi Diyanet ele almış” demek kalır!