Gündemin ana maddesi küresel ölçekte hızla yayılan salgın. Koronavirüs ya da Kovid-19’un sert bir yüzü var. Ayrım yapmıyor; başbakanından sağlık bakanına, ünlü oyunculardan, şöhretli futbolculara kadar eşit davranıyor. Üstelik yaş ve cinsiyette pozitif ayrımcı. Erkekleri daha çok tehdit ediyor, çocuklara yanaşmıyor.

Ekonomiden sağlığa, inançtan etiğe tüm kalıpları ve düzeni zora soktu. Domino etkisi yarattı. İran’da, virüse iyi geliyor diye sahte alkol içen 27 kişi öldü. Kabe’yi boş bıraktı, Cemevi, cami, kiliselere kilit vurdu. Tribünü doldurmak isteyen dünyadaki tüm fanatiklere karşı tavır alınmasına yol açtı. Akıl ile hurafe, din ve dünya işleri, fanatizm ve gerçekliği belirginleştirdi; ayırdı.

Her alanda sistem açığı yakalayan virüsle ilgili sağlık kuruluşlarından anlık veriler geliyor. 135 bin kişiye bulaştı, 5 bine yakın insanı öldürdü. 69 binden fazla hasta ise iyileşti (Sayılar çılgınca değişiyor). Ölenlere bakıp kötümser tablo çizenler gibi sadece iyileşenleri göz önünde bulundurup “Bir şey yapmaz” diyenler de var.

İki uç ortasında ise yayılma verilerini dikkate alan realistler bulunuyor. Virüs, tüm dünyadaki sağlık sisteminin, kitlesel felaketlere karşı ne denli tedbirsiz olduğunu da gösterdi. Yayılma hızına endeksli büyük risk de tam burada. Bir nevi, “Deprem değil binalar öldürür” etkisi! İyileşmesi kolay bir hastalık için eczanede yeterli ilaç, hastanede yatak ya da oksijen tüpü bulunamazsa yaşanacaklar belli.

Yayılma hızına bakan uzmanların, virüsün sağlık sektörünü kilitleyeceğinden söz ediyor. Bu hız ile Kovid-19, kazada yaralanıp tedavi olması zorlaşan kişiyi de öldürecek! Türkiye’nin ise şahsına münhasır bir durumu var. Bakanlıkların aldıkları tedbirler yerinde. Ama bozuk düzende sağlam çark olması zor. Cuma namazından ödün vermeyen ve ironik şekilde; “Kalabalıklardan uzak durun!” diye hutbe okutan Diyanet’i nereye koyacağız?

Hastalığın sadece birkaç kişiye bulaşmış olmasına ilişkin şüpheler artıyor. İktidarın ‘gizleme geleneği’ düşünüldüğünde kimse haksız değil. Şeffaflığın dikkate alınmadığı örnek sayısız. Resmi kayıt tutma yetersizliği endişenin nedenlerinden. Sözgelimi İstanbul’un, dünyada görece güvenli şehirlerden sayılması, gerçekte onun güvenli oluşu ile değil suç kaydının tutulmaması ile ilgisi var.

Test önce sadece Ankara’da yapılabiliyordu. Sonra Erzurum ve İstanbul eklendi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca hastanelerin 19’a çıktığını aktardı. Almanya’da, araçlarından inmeden test yapılanlarla karşılaştırma yapıldığında, yetersizlik seviyesi görülüyor.

‘Yeni kültür inşası’, ‘ders almak’, ‘toplumsal etkiler’ gibi konulara, zamanda yolculuk yaparak dokunmak mümkün. Veba, 1300’lerde tıpkı Kovid-19 gibi ilk kez Çin’de görüldü. Kara ölüm, hızla yayıldı, önlemler işe yaramadı. Yüzyıla yakın bir sürede nüfusu, üçte bire indirdi.

Ticaret yolları ile Hindistan, Ortadoğu ve Avrupa’ya taşındı. 14’üncü yüzyılda Avrupa’da farklı zamanlarda ortaya çıktı. Moğollar vebayı, kuşattıkları Avrupa şehirlerine, hastalıktan ölen askerlerini mancınıkla surlardan içeri atarak yaydı. Vebalı cesetler tarihte kullanılan ilk biyolojik silahtı!

Karantina işe yaramadı. Kilise, vebanın günahkârların suçu olduğunu yayınca işler çığırından çıktı. Günah keçileri bulundu. Bazı yerlerde Yahudiler suçlandı (Konya’da “Virüs yayıyor” diye dövülen Afganlıyı ve sözümona gazeteci olan dinci şarlatanların, “Korona’yı Eren Erdem getirdi, Ali Babacan yaydı” gibi ifadelerini gözünüz, Ortaçağdan bir yerlerden ısırıyor değil mi?).

Sadece hastalık değil, bu panik nedeniyle de on binler öldü. Salgının cadılar yüzünden yayıldığı en yaygın inanış oldu. Cadı olduğundan şüphe duyulan kadınlar diri diri yakıldı. Büyülü hayvanları ise karanlıkta gözleri parlayan kedilerdi. Sokaklarda hiç kedi bırakılmadığı için vebanın ana taşıyıcıları fareler serbest kaldı. Avrupa böylece kara ölüme teslim oldu.

Tarih dersler veriyor, zamanlar arasındaki toplumsal benzerlikler de öyle. En ‘sağlıklısı’ Koronovirüs’ün akıl ile hurafe, din ve dünya işleri, fanatizm ve gerçeklik ile belirginleştirdiği yolda yürümek. Tedavi virüsün içinde.